Son dönemde yaşanan hukuki süreçler, siyasetin doğasını ve muhalefet üzerindeki baskıları bir kez daha gözler önüne seriyor. Türkiye'de artık sadece siyaset yapmak değil, vatandaşın iradesini temsil etmek de büyük bir cesaret gerektiriyor.
Bazı çevreler mevcut gelişmeleri, hukuki bir sürecin ötesinde, bir itibarsızlaştırma ve gözdağı verme çabası olarak değerlendiriyor. Belki de esas mesele hedef alınan kişilerin siyasi geleceğine zarar vermek, kamuoyunda tereddüt yaratmak. Muhalefetin farklı unsurlarının bu tür süreçlerde yalnız bırakılması, daha büyük sorunlara yol açabilir. Çünkü bugün birine yapılan haksızlık karşısında sessiz kalındığında, yarın herkesin başına gelebilecek bir sürecin önü açılıyor.
Yine birçok çevre, sürecin hukuk çerçevesinde ilerlemediğini; tam tersine, siyasi iradenin belirlediği bir çerçevede hukukun şekillendirildiğini ifade ediyor. Bu, artık sıradanlaşan bir uygulama hâline gelmiş durumda ve ne yazık ki toplumun geniş kesimleri buna alışmaya zorlanıyor. Ancak hukukun araçsallaştırılmasını kabullenmek, gelecekte daha büyük hukuksuzluklara zemin hazırlamak anlamına gelir.
Bu süreçte muhalefete düşen en önemli görev, birlik içinde hareket etmektir. Muhalefetin farklı unsurlarının bu baskılara karşı net bir duruş sergilemesi gerekir. Eğer geçmişte, benzer davalarda topluca tepki gösterilseydi, belki bugün bu noktaya gelinmezdi. Ancak bu hatanın farkına varmak ve artık net bir tavır sergilemek, ilerleyen süreçte yaşanacak benzer baskılara karşı bir direnç noktası oluşturabilir.
Erken seçim tartışmaları, aday belirleme süreçleri gibi konuların ne yazık ki trend olduğu bu günlerde, esas meselenin hukukun üstünlüğünü yeniden tesis etmek ve siyasetçilerin, gazetecilerin, iş insanlarının keyfi baskılarla susturulmasını engellemek olduğu unutulmamalıdır.
Bugün karşı karşıya geldiğimiz meseleler sadece bireysel bir dava ya da tekil olarak siyasi figürlerin yaşadığı bir mağduriyet olarak görülmemelidir. Bu, Türkiye'nin tamamını ilgilendiren, hukuk devleti ilkesinin aşındırılmasına karşı bir mücadeledir. Eğer bu durum normalleşirse, yarın kimin hedef alınacağını kestirmek imkânsız hâle gelir.
Bakınız tam bu noktada, ben bu yazıyı kaleme alırken BTP Genel Başkan Yardımcısı Lütfullah Önder, sosyal medya hesabından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na ait bir soruşturma kararını yayınladı. BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş Bey'in müşteki olarak, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Oktay Saral hakkında yaptığı şikâyete ait bir karar bu. Şüphelinin sosyal medya hesabından yaptığı kabul edilemeyecek ifadeler içeren paylaşımından bahisle, Hüseyin Baş avukatı Lütfullah Önder aracılığıyla şikayetçi olmuş. Savcılık yaptığı inceleme sonrasında kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiş. Kararın sonunda savcılık özetle şu ifadelere yer veriyor: Avrupa İnşan Hakları sözleşmesi yorumları ve Yargıtay içtihatlarına göre kişilerin beyanlarının ağır, haksız ve rahatsız edici olsa da eleştiri ve ifade hürriyeti kapsamında kullanmış olması karşısında bu tür söylemlerin suç teşkil etmeyeceği; ağır eleştiri oluğu anlaşılan sözlerin ifade özgürlüğü kapsamında kullanılmış olması karşısında bu tür söylemlere katlanılması gerektiği, dolayısıyla şüpheli için suç unsurunun oluşmadığına karar verilmiştir.
Yani anlayacağınız Lütfullah Beyin de dediği gibi Savcılık, kullanılan rahatsızlık verici sözleri "ifade özgürlüğü kapsamında katlanılabilir seviyede eleştiriler" olarak değerlendirmiş.
Şimdi merak edilen acaba Savcılık makamı aynı özgürlükçü yaklaşımı Hüseyin Baş'ın şüpheli olduğu dosyalarda da gösterecek mi?
Talebimiz son derece net: Kanunların, yazıldığı amaç doğrultusunda uygulanması. Hukukun, siyasi hesaplarla değil, gerçek adalet anlayışıyla işletilmesi. Toplum olarak bu taleplerin arkasında ne kadar güçlü durabilirsek, gelecekte benzer hukuksuzluklara maruz kalma ihtimalimiz o kadar azalır.
- Muhalefetin stratejisi ve siyasetin gerçekleri / 24.02.2025
- Cumhurbaşkanlığı adaylığı ve anayasal çerçeve / 23.02.2025
- Ekonomik bağımsızlık olmadan tam bağımsızlık mümkün mü? / 22.02.2025
- Gündem erken seçim mi anayasa değişikliği mi? / 21.02.2025
- Suriye sahnesinde Türkiye’nin rolü / 03.01.2025
- Asgari ücret ve sosyal devlet politikaları / 02.01.2025
- Göçmenlerin kalıcılık, uyum ve geri dönüş hayalleri / 01.01.2025
- Türkiye’nin göç politikası ve ekonomik bağımlılık / 31.12.2024
- Limanlarımızın özelleştirilmesi ekonomimize darbedir / 30.12.2024