Sanırım liderlik böyle bir şey.
Sonradan ve zorla olacak bir iş değil liderlik. Ama öyle bir isim var ki, kumaşı tam bir liderlik kumaşı. Ne giyerse şık duruyor, ne söylerse yankı buluyor.
Muhalefet partilerinin en dominant partisi BTP, en farklı söyleme sahip lideri ise Hüseyin Baş.
Burada diğer muhalefet partilerine karşı bir söylem geliştiriyor falan değilim. Hepsi de çok kıymetli ve milli partiler kuşkusuz.
Ama Hüseyin Baş'ın liderlik vasfı ve tartışma götürmez kalitesi, inanın tüm siyasi parti ve tabanlarının muazzam dikkatini çekiyor ve beğenisini topluyor.
En son yaptığı Bursa konuşması adeta bir manifesto niteliğindeydi.
Gerek hukukçu kimliğe sahip olması ve durmaksızın okuyup araştırma yapan bir siyasetçi olması dolayısıyla, bence her siyasetçiye örnek teşkil ediyor.
Şimdi Akit gazetesi yine benim için, "Hüseyin Baş'ın has adamı" nitelendirmesinde bulunabilir ama olsun. Mesele ve mevzu ben değilim. Asıl mesele ve sorun, Türk devleti ve Türk milletinin içinde bulunduğu zifiri karanlıktır.
Burada BTP ve Hüseyin Baş'tan bahsetmemin temel nedeni, siyasette alıştığımız sığ tartışmaların uzağında ve oldukça ufuk açıcı yeni söylemlerin öncülüğünü yapıyor olmalarıdır.
Yoksa örneğin muhalif partilerden Turhan Çömez ve Cemal Enginyurt gibi isimlerin, tek başlarına adeta bir ordu gibi ve çok ciddi muhalefet yaptıklarını görmekteyiz.
Ama hiç biri ve hiçbir parti lideri, Hüseyin Baş gibi şöyle bir cümle kurmadı:
"Ben bu iktidarın karşısında dağınık halde bulunan yüzde 50 muhalefetin bir arada olması ve bizde yüzde 50 olarak buradayız demek için, elimden gelen fedakârlığı yapacağıma söz veriyorum."
İşte bu sözü söyleyen adama, lider derler.
Kastettiğim de tam olarak budur.
Sadece bu mu?
İşte günümüze kadar gelen siyasetin ve iktidarın klasik ezberlerini bozan diğer başlıklar:
"Bize 1908'den veya 90'dan bahsediyorlar. Şayet eskiden bahsedecekseniz, bize 1919 ila 1938 yılları arasında Mustafa Kemal Atatürk'ün Türkiye'yi nereden alıp nereye taşıdığından bahsedin."
Biz diğer ezber bozan cümle:
"Sayın Ümit Özdağ'ın tutuklu olarak cezaevinde bulunması, AK Parti'ye oy verilmemesi için en büyük gerekçedir."
Bir başkası:
"Artık dünü değil, 2050'yi, 2100'ü konuşalım. Bilim ve sanatı, yüksek teknolojiyi ve felsefeyi konuşalım."
"AK Parti'nin farklı siyasi partilerden milletvekili transfer ediyor olması, artık seçimden umutlarının kalmadığını göstermektedir."
"TÜSİAD'a kızıyorum çünkü Mehmet Şimşek'in gelmesini en çok onlar istedi ve alkışladı. Ancak sahip olduğum ölçüm gereği onlarında hukukunu savunmak zorundayız."
"Önce birleşip bu iktidardan Türk milletini kurtarmak zorundayız. Arkasından doya doya demokrasiyi ve hürriyetleri yaşayacağız. Kanunlara uyulması ve herkesin haklarının eşit korunması söz konusu olacak."
Erken seçim ve Erdoğan'ın adaylığı konusu:
"Sn. Cumhurbaşkanımızın aday olup olmayacağı bizim meselemiz olamaz. Ancak Anayasa'nın ilgili hükümleri çok açık. Bir kişi ancak 2 kez Cumhurbaşkanı olabilir. Şayet seçimlerin yenilenmesi durumu söz konusu olursa, o takdirde 3. kez adaylığı mümkün olabilir. Fakat bizim konuştuğumuz seçimlerin yenilenmesi değil, erken seçimdir. Erken seçimle seçimlerin yenilenmesi aynı şeyler değildir."
Sanırım bu konuda var olan kafa karışıklıklarının Sn. Baş'ın bu net açıklamalarıyla giderildiğini düşünüyorum.
Ben böyle bir zaviyeden veya hukuki perspektiften bakılarak yapılan hiçbir açıklama duymadım.
İyi ki Hüseyin Baş var ve iyi ki hukukçu bir kimliğe sahip.
Türkiye asla çaresiz ve çözümsüz değil dedi ve ekledi:
"Birlikte iktidara geldiğimizde özelleştirilen ne varsa, devletleştireceğiz. Bilimi takip edeceğiz. Teknolojiye yatırım yapacağız. Özel sektörün devlet olarak yanında ve destekçisi olacağız."
İşte sevgili dostlarım liderlik başka, Genel Başkanlık başkadır.
Hüseyin Baş'ta aynı anda her ikisi de mevcuttur.
Muhalif parti ve tabanlarının tamamı, CHP lideri Özgür Özel'den geniş bir mutabakat zemini oluşturulmasını beklemektedir.
Yapılması gereken en doğru iş ise şudur, Meclis'te bulunan muhalefet partilerinden daha önce yanlış yapanları ayrı tutarak, Atatürk ve Cumhuriyet paydasında yer alabilecek Meclis'in dışındaki diğer tüm partileri ziyaret ederek milli bir mutabakat sağlamaktır.
Milletin kurtuluşu ve istikbalinin ikinci bir yolu bulunmamaktadır.
Bu milli projenin kapsam alanına sadece muhalefet partilerin seçmenleri değil, 85 milyonun tamamı alınmalıdır.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin birlik ve bütünlüğü esas alınmalı, asıl egemen gücün millet ve milli irade olduğu gerçeği asla unutulmamalıdır.
- Demokrasi yoksa sen de yok olursun! / 21.02.2025
- Alın size “dindar” nesil! / 20.02.2025
- Atatürk’e kim dil uzatırsa haindir! / 19.02.2025
- ‘İfadeye yalnız gittiğim günü unutmayacağım!’ / 18.02.2025
- SWIFT’e karşı SPFS ve ‘MEM’ / 17.02.2025
- Erken seçimin kilit partisi BTP olacak / 12.02.2025
- Erken seçimin hukuki formülü / 11.02.2025
- Merkez Bankası ihanet içinde! / 10.02.2025
- Milletin gönlünde orgeneral oldular / 04.02.2025