Resimler-çerçeveler ve Muhâcirin-Ensâr

Şükürler olsun Ramazan Mübareki uğurladık. Bayram da ettik hamd olsun.
Ağzımız da, dilimiz de, elimiz de açıldı!
Gönlümün küsen yerini iptal edeli epeyce uzun yıl oldu ama hâlâ ısrarla bazıları, edebe uymayan tavır ve sözlerle bizi incitmeye uğraşıyorlar!
Sözümün sonunu baştan söyleterek giriş yapayım:
Allah, B.T.P. Genel Başkanı, Baştürk'ümüz Prof. Dr. Haydar BAŞ Hocamı, benden ve bizden kıskananların sayısını, birken bin etsin, milyon etsin inşallah! 
Çünkü biliyorum ki, sevilen kıskanılır. 
Sevenleri arttıkça artsın ve Hocamı bizden, benden kıskanabildikleri kadar kıskansınlar... İftihar etmezsem, memnun olmazsam nâmert olayım!
Ve baştan söyleyeceğim, son sözüme buyurun:
Şu ânım da dahil, Allah'ın takdir ettiği kadar kalan ömrümü, Haydar Hocam'ın "KÂİNAT TÜRK DEVLETİ" ideali uğrunda ve Bağımsız Türkiye Partisi saflarında geçireceğime Allah'ı şahit tutarak yemin ederim. Emr-i Hakk vaki olduğunda, emaneti bu saflarda teslîmi nasip etsin Çalabım...
"Sana ayın kaçı diye soran mı var Hoca?"  diye mırıldanmaları duyar gibiyim!
Evet, bana, "Ayın kaçı?" diye soranlar var!
Aylardır aklımda olan ve Ramazan münasebetiyle ertelediğim bir konuyu arz edeceğim:
BTP İzmir İl Başkanlığımızda, İl Başkanımız Sevgili Adem BİRİNCİ, benim için bir çalışma köşesi yaptılar. Çalışma masamın arkasında, Muhteşem Türk Atatürk'ün ve Baştürk Haydar Hocam'ın birer portreleri asılı. 
Muhteşem Türk kalpaklı ve Baştürk'ün omuzlarında Yörük Yaylığı (puşi) ile güzel portreler...
Çalışma masamda, konuklarla halleşirken arkadaşlar bir resim çekmişler sağ olsunlar. Ben de sosyal medyada fırsat buldukça paylaşıyorum.
Yine bir paylaşım sonunda bu fotoğrafı görüp, arkamdaki tabloların çerçeve büyüklüğüne dikkat ederek; "Olmamış Hocam! Haydar Baş'ın resmi Atatürk'ün resminden büyük!" diye tenkit etmiş biri!
Ben de; "Bir milyon kere baksam o çerçeveleri mukayese aklıma gelmez! Lütfen öküzün altında dana arama!" gibi bir cevap vermişim.
Adam (mahlasla yazdığı için adını bilmiyorum, o yüzden adam diyorum mecburen); "Seni tanımama yardımcı oldun! Senin kitaplarını okumak için harcadığım zamana acıdım! Ve ben, senin İkinci Partinin Genel Başkanı ile kapı-komşuyum!" diye ne tarafa çekilirse o tarafa uzayacak bir cevapla güya beni uyarmıştı!
Kimdir, kimin nesi, neyin fesidir bilmiyorum ama biraz tehdit kokan bu uyarısından ben de çok korkmuş ve; "A asalak salak! Ben, burnumun dibinde ama fersahlarca uzak kişiler bilirim, ayrıca fersahlarca uzak ama her an aklımda ve gönlümde olan yakınlar bilirim!
İkinci partim BTP'ye gelince: A salak asalak! İslâm; Hz. Peygamber (s.a.a.) ve İmam Ali (a.s.) haricinde bütün sahâbenin "İkinci Dîni" değil miydi? Çok uzak olduğunu anladığım kapı-komşunuza selam olsun, saygı olsun" diye tepki vermiştim!
Bu ve benzer yazışmalar, arşivimde saklı!
Lisan-ı münasip ve basın yasalarına uygunlaştırarak sizinle de paylaşmak istedim...
Şimdi bu salak asalak, BTP'li olsa ne kazanırız, olmasa ne kaybederiz?
Aptal-avanak dosttan ise, akıllı düşman, bin kere ehven değil midir?
Şimdi bu zat ve benzer zevât, II. Kuvay-ı Milliye Hareketi'ne, Kâinat Türk Devleti Seferi'ne yarar mı sağlar, zarar mı verir?
Attığı taş, ürküttüğü kurbağaya değmeyenler, Allah aşkına ellerine taş almasınlar!
***
Bu "Kaçkın" Suriyeliler, neden birinci ülke olarak Türkiye'yi seçerler?
Neden Suriye'de IŞİD' kelle vermektense Türkiye sokaklarında sürünmeyi tercih ederler?
Ülkeyi yönetenler, Yeniden Osmanlıcılar, İleri Demokratlar; Mağrip ve Maşrık'ın yani Afrika'nın kuzeyinin doğusunun da, batısının da en az 300-400 yıl vatan sınırlarında olduklarını hatırlarlar mı?
Oradaki insanlarla en az 500 yıllık bir ortak mazimizin ve tarihimizin olduğunu, bilirler mi?
Birinci Dünya Savaşı sonrası "Yedi Düvel" adlı Haçlı Birliğinin, alt yapı hazırlayarak yaptığı saldırı sonucu, Mağrip ve Maşrık'ı yenilerek terke mecbur olduğumuzu, hatırlarlar mı?
Birinci Dünya Savaşı sonrası, Suriye Ordusunu sınırlardan geçirerek Türkiye'ye kimin getirdiğini bilirler mi?
Suriyelilere, sığınmacılara, Kaçkınlara sahiplenmek tarihi bir borcumuzdur ama yurdu için savaşmaktansa kaçma kolaylığını seçenlere; "Taze kan" diye iltifat etmek; Vatanına, Devletine, Millet bütünlüğüne sâdık Türk Milletini, ziyadesiyle incitir!
Hatırlatayım istedim sadece...
***
"Doğrusu inanıp hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihat edenler ve muhacirleri barındırıp onlara yardım edenler, işte onlar birbirinin dostudurlar." (Enfâl-72)
Cumhurbaşkanı'nın; "Biz Ensarız, onlar Muhacir" demeleri üzerine bir  "Ensâr-Muhacir" muhabbeti var günlerdir!
Milletin aklıyla imanıyla müktesebatıyla alay ediyorlar!
Bilerek mi yapıyorlar, onu çözemiyorum! Kızıyorum, inciniyorum!
Yüksek sesle sormak istiyorum:
Hey! 21. yy. Yol-geçen Hanı Türkiye'nin Ensârı!
Hangi Ensâr, hangi Muhacir'i sokakta yatırdı? Hangi Muhacir dilenirken, hangi Ensâr seyretti?
Hangi Muhacir, hangi Ensar'ı bıçakladı? Hangi Muhacir, hangi Ensâr'ı gasp etti?
Hangi Muhacirin elinde nerede patlatmayı planladığı bilinmeyen bomba patladı?
Hangi Muhacir'den Ensar'a bir zarar dokundu veya hangi Ensar, bir Muhaciri -bırakın linç etmeyi- tokatladı?
Hz. Peygamber (s.a.a.), her Muhacir'le bir Ensar'ı kardeş ilan etmedi mi?
Şimdi siz, bana, sokaklarda dilenenlerden, elinde bomba patlayanlardan, yani size göre Muhacirden Kardeşinizin adını söyler misiniz?
Bu akla ve îmana aykırı teşbîhten; Vallahi Ensar da bî-zârdır, Muhacirler de!
Allah size akıl versin!  Sizi Allah ıslâh eylesin...
"İNSAN; GÖNÜLDÜR, GÖNÜL..." Vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...