Çocukken birkaç arkadaşımızla sadece kendi aramızda anlaşabileceğimiz bir dil bulmaya çalışır, kelimeleri tersten veya ortadan bölerek aramızdaki iletişimi bir dokunulmazlık zırhına büründürmeye çalışırdık. Biz konuşurken diğerlerinin bir şey anlamamaları hoşumuza giderdi.
Ülkemizdeki ekonomi entelleri maalesef bu oyunu ömürleri yettiğince sürdürmede oldukça kararlı görünüyorlar. Makalelerde, programlarda o kadar çok teknik terim kullanılıyor ki aslında anlatılan çok basit bir şey olduğu halde bunu anlayabilen insan sayısı çok az oluyor. (Bilmeden millete iyilik ediyorlar ya halkımız bunları dinleyip görüşlerine değer verseydi.) Ekonomi elitinin bu terim enflasyonu arasında dikkat ediyormusunuz inatla kullanmadığı veya kullanılmasını günah saydığı bir iktisadi terim var; EMİSYON. Bilirsiniz liberal ekonomi mantığıyla yazılan bütün ekonomi kitaplarında emisyon artışı öcü gibi gösterildiği için onun dokunulmazlığı vardır. Emisyon hacmini genişleterek emeği devreye koyup büyüyen ülkelerin nasıl hızla geliştikleri bu yazının konusunu oluşturmadığı için bu kadarla yetineceğim.
Açıklamaya çalışacağım husus piyasada denge mevcut iken değişmeyip aynı kalan emisyonun giderek reel olarak azaldığıdır. Bunu basit bir mekanizmayla örneklendirelim.
Piyasada kalem, defter, kitap, silgi ve masa olmak üzere toplam 5 adet mamül çeşidimiz olsun. Bu malların fiyatları toplamıda 1000 TL olsun. Yani ortalama fiyat 200 TL.
Dünyada uygulanan ve tecrübe edilmiş iktisadi kurallara göre bu 1000 TL lik ürünün dağılımı için 300 TL dolaşımda bulunmalıdır. Diğer şartlar sabitken 1000 TL lik ürünün karşılığı olan 300 TL lik emisyonu 600 TL ye çıkarırsak piyasadaki para artacağı, mal miktarı aynı kalacağı için talep enflasyonuyla karşılaşırız. Bunun ilacı ya emisyonu geri çekmek yada artış oranı kadar mamül üretip bu paranın karşılığını mamül olarak ortaya çıkarmaktır. Bu durumda piyasadaki mamül 2000 TL ve emisyon hacmi 600 TL de tekrar dengeye gelecektir.
Fakat pahalılığın talep dışında herhangi bir nedene (Faizler, sigorta pirimleri, hammadde ve elektrik maliyetleri, keyfi tekel zamları) dayandığı durumların istisnasız tamamında denge emisyon aleyhine bozulur. Yani bu nedenlerle fiyat artışları meydana geldiğinde 1000 TL lik mamül 2000 TL olduğunda mevcut emisyon artık bu yükü döndüremez. Bu durumda emisyonu 600 TL ye çıkarmak bir zorunluluk olur. Bu emisyon artışının yeni bir fiyat artışına neden olması imkansızdır. Fiyat artışı zaten gerçekleşmiş olduğundan buradaki artış kovuğun içinin doldurulup sağlamlaştırılması işlevi görür.
Merkez Bankası, IMF'den emir alalı beri, yani para basma imkanının ortadan kalkmasından sonra talep dışındaki bütün nedenlere bağlı her fiyat artışı, her zam aslında reel emisyonun düşmesi olarak karşımıza çıkıyor. Denge hergün daha da bozuluyor.
Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in "Bir ülke eğer para basmazsa 1. yıl geri gider, 2. yıl geri gider, 3. yıl geri gider, 5. yıl dibe vurur" şeklinde ifade ettiği olayda budur.
Sahi, Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in mükemmel bir sistematik içinde ortaya koyduğu emisyonun tahrik gücüyle kendi kaynaklarına dayalı kalkınma modelinde emisyon artışı çok önemli bir yer tutarken ve model bütün ülkede halkımız tarafından sahiplenilmişken, ekonomi enteli zevat bu model içindeki "emisyon" kavramına neden herhangi bir kıyısından, kenarından dokunamamaktadırlar? İşte meydan!
Ülkemizdeki ekonomi entelleri maalesef bu oyunu ömürleri yettiğince sürdürmede oldukça kararlı görünüyorlar. Makalelerde, programlarda o kadar çok teknik terim kullanılıyor ki aslında anlatılan çok basit bir şey olduğu halde bunu anlayabilen insan sayısı çok az oluyor. (Bilmeden millete iyilik ediyorlar ya halkımız bunları dinleyip görüşlerine değer verseydi.) Ekonomi elitinin bu terim enflasyonu arasında dikkat ediyormusunuz inatla kullanmadığı veya kullanılmasını günah saydığı bir iktisadi terim var; EMİSYON. Bilirsiniz liberal ekonomi mantığıyla yazılan bütün ekonomi kitaplarında emisyon artışı öcü gibi gösterildiği için onun dokunulmazlığı vardır. Emisyon hacmini genişleterek emeği devreye koyup büyüyen ülkelerin nasıl hızla geliştikleri bu yazının konusunu oluşturmadığı için bu kadarla yetineceğim.
Açıklamaya çalışacağım husus piyasada denge mevcut iken değişmeyip aynı kalan emisyonun giderek reel olarak azaldığıdır. Bunu basit bir mekanizmayla örneklendirelim.
Piyasada kalem, defter, kitap, silgi ve masa olmak üzere toplam 5 adet mamül çeşidimiz olsun. Bu malların fiyatları toplamıda 1000 TL olsun. Yani ortalama fiyat 200 TL.
Dünyada uygulanan ve tecrübe edilmiş iktisadi kurallara göre bu 1000 TL lik ürünün dağılımı için 300 TL dolaşımda bulunmalıdır. Diğer şartlar sabitken 1000 TL lik ürünün karşılığı olan 300 TL lik emisyonu 600 TL ye çıkarırsak piyasadaki para artacağı, mal miktarı aynı kalacağı için talep enflasyonuyla karşılaşırız. Bunun ilacı ya emisyonu geri çekmek yada artış oranı kadar mamül üretip bu paranın karşılığını mamül olarak ortaya çıkarmaktır. Bu durumda piyasadaki mamül 2000 TL ve emisyon hacmi 600 TL de tekrar dengeye gelecektir.
Fakat pahalılığın talep dışında herhangi bir nedene (Faizler, sigorta pirimleri, hammadde ve elektrik maliyetleri, keyfi tekel zamları) dayandığı durumların istisnasız tamamında denge emisyon aleyhine bozulur. Yani bu nedenlerle fiyat artışları meydana geldiğinde 1000 TL lik mamül 2000 TL olduğunda mevcut emisyon artık bu yükü döndüremez. Bu durumda emisyonu 600 TL ye çıkarmak bir zorunluluk olur. Bu emisyon artışının yeni bir fiyat artışına neden olması imkansızdır. Fiyat artışı zaten gerçekleşmiş olduğundan buradaki artış kovuğun içinin doldurulup sağlamlaştırılması işlevi görür.
Merkez Bankası, IMF'den emir alalı beri, yani para basma imkanının ortadan kalkmasından sonra talep dışındaki bütün nedenlere bağlı her fiyat artışı, her zam aslında reel emisyonun düşmesi olarak karşımıza çıkıyor. Denge hergün daha da bozuluyor.
Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in "Bir ülke eğer para basmazsa 1. yıl geri gider, 2. yıl geri gider, 3. yıl geri gider, 5. yıl dibe vurur" şeklinde ifade ettiği olayda budur.
Sahi, Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in mükemmel bir sistematik içinde ortaya koyduğu emisyonun tahrik gücüyle kendi kaynaklarına dayalı kalkınma modelinde emisyon artışı çok önemli bir yer tutarken ve model bütün ülkede halkımız tarafından sahiplenilmişken, ekonomi enteli zevat bu model içindeki "emisyon" kavramına neden herhangi bir kıyısından, kenarından dokunamamaktadırlar? İşte meydan!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Serdar Peker / diğer yazıları
- Domuz jeltini / 09.07.2012
- Dış ticaret ve futbol endüstrisi / 20.06.2012
- Tüketim kabiliyeti / 03.06.2012
- 21. yüzyıl ve paranın hürriyeti / 25.04.2012
- 21. yüzyıl ve paranın işlevi / 12.04.2012
- Belirleyici olan kabullerdir / 06.03.2012
- MEM presi altında kapitalizm / 18.02.2012
- Ekonomide belirlilik / 23.04.2010
- Reel faiz gerçekten reel mi? / 19.10.2007
- Dolardan Kaçışın Akıbeti / 04.10.2007
- Dış ticaret ve futbol endüstrisi / 20.06.2012
- Tüketim kabiliyeti / 03.06.2012
- 21. yüzyıl ve paranın hürriyeti / 25.04.2012
- 21. yüzyıl ve paranın işlevi / 12.04.2012
- Belirleyici olan kabullerdir / 06.03.2012
- MEM presi altında kapitalizm / 18.02.2012
- Ekonomide belirlilik / 23.04.2010
- Reel faiz gerçekten reel mi? / 19.10.2007
- Dolardan Kaçışın Akıbeti / 04.10.2007