Türkiye'de gündemi meşgul eden iki şey vardır: Siyaset ve Futbol…
Ne ilginçtir ki her ikisi de birbiri olmadan tek başına hiçbir anlam ifade etmezler. Cumhuriyet tarihi kadar eskidir futbol ile siyasetin iş birliği…
Tarih 1922 yılıydı Kurtuluş Savaşı'nın son dönemine girilmişken Mustafa Kemal Atatürk yıllarca üzerine düşündüğü ve büyük fedakârlıklarla son noktaya getirdiği mili mücadele ruhunu zaferle taçlandırmak istiyordu. Bu bağlamda her attığı adım oldukça gizli kalmalıydı. Kafasında oluşturduğu planı silah arkadaşları ile paylaşmak ve görevlendirmeleri yapabilmek her tarafta yabancı ajanların olduğu topraklarımızda pek mümkün değildi.
Dahi olabilmek her koşulda yeni alternatifler yaratabilmektir. Atatürk'ün deha olması da farklı bakış açısı ile olaylara müdahalede bulunmasıyla ilişkilidir.
Osmanlı devleti içerisinde o dönemlerde askerlerin batının etkisi ile oldukça sevdikleri ve her fırsatta oynadıkları futbol Atatürk için muazzam bir alternatifti. Hemen 28 Temmuz 1922 tarihinde Manisa'nın Akşehir ilçesinde bir spor müsabakası düzenleme kararı aldı ve tüm düşman birliklerine de bu bilgi sızdırıldı. O büyük gün geldi. Futbol sahası tüm kapasitesi ile askeri birlikler, düşman komutanları ve düşman askerleri ile doldu taştı. Mustafa kemal Atatürk'ün de katılacağı futbol müsabakası başladı. Atatürk tüm kurmayları ile maça gelmişti. Maç oynandı, kırmızı takım beyaz takım ile 2-2 berabere kaldı. Sonra Atatürk tüm kurmayları ile akşam yemeği yeme kararı aldı ve oradan ayrıldı. O gün maça gelen herkes düzenlenen yemeği müsabaka sonunda düzenlenen bir yemek olarak gördü. Fakat yıllar sonra Atatürk Nutuk'ta bu anısını şöyle anlatacaktı:
"28 Temmuz 1922 günü öğleden sonra yaptırılan bir futbol maçını görmeleri ileri sürülerek, ordu komutanları ve birtakım kolordu komutanları Akşehir'e çağırıldı. 28-29 Temmuz gecesi, yemekte komutanlarla genel olarak saldırı konusunda görüştüm."
Büyük Taarruz 26 Ağustos 1922'de başladığında Yunan kuvvetlerinin harekât hakkında çok az bilgisi vardı. Düşman kuvvetleri, böyle kusursuz bir planın Akşehir'deki izlemeye gittiği futbol maçının olduğu gün yapıldığını çok sonraları anlayacaklardı. O zamanlarda ordudaki genç askerler arasında çok yaygın olan futbol, bir ulusun kaderini çizmiştir. Futbolun bağımsızlık ve hürriyet umutlarını yeşertmesi hatta kurtuluş savaşının kaderini değiştireceğini kim tahmin edebilirdi? Elbette dahi Mustafa Kemal Atatürk…
* * *
Atatürk yakın arkadaşı Kılıç Ali'yi bir gün evinde ziyarete gider fakat evde sadece Kılıç Ali'nin oğlu devrinin ünlü futbolcusu Gündüz Kılıç bulunmaktadır. Atatürk'ü o gün yakın arkadaşının oğlu ağırlamıştı. Şerbetini yudumlarken Atatürk, Gündüz Kılıç'ı, "Gel şöyle otur bakalım" diye yanına çağırır.
O tarihlerde milli futbol takımımız Rusya'ya 6-5 mağlup olmuştu. Atatürk o kadar işinin gücünün arasında bu mağlubiyeti gözünden kaçırmamış ve Gündüz Kılıç'a aniden, "Neden yenildiniz?" diye sordu. Gündüz Kılıç soruyu cevaplamak için kem küm ederken ikinci soru geldi. "Peki, bu yenilgiler seni üzdü mü?" Bu soruyu da cevaplamaya çalışırken aniden Atatürk, Gündüz Kılıç'ın sözünü kesip "Dünyada yenilmeyen kimse, yenilmeyen ordu, yenilmeyen takım, yenilmeyen kumandan yoktur. Yenildikten sonra üzülmek normaldir, bu üzüntü insanın yürek gücünü yok edecek, onu çökertecek seviyeye varmamalıdır. Yenilen hemen toparlanmalı, kendini yeneni yenmek için olanca gücüyle, azmiyle çalışmalıdır" dedi.
Sonra futbolun nasıl oynandığını sordu. Gündüz Kılıç eline bir kâğıt kalem alarak oyun sahası çizdi ve futbolun ana kurallarını kâğıt üzerinde anlattı. Bunun üzerine Atatürk, "Yahu desene bizim harp oyunları gibi, sizin iş de strateji ve kurmay kafası ister" dedi.
Atatürk biliyordu devleti yöneten kişi ile futbolu yöneten kişinin zeki olması gerektiğini. Bu yüzdendir ki Cumhuriyeti dâhice stratejileri ile sarsılmaz temeller üzerine oturttu.
Bu bağlamda günümüze geldiğimizde futbolu bildiğini sananlar yönetici konumuna geldiğinde ne yazık ki siyaseti de bildiğini sanıyorlar. Örneğin İETT takımı 15 Eylül 1977 yılında İTÜ ile maça çıktı ve maçı 1-0 kaybetti. Üstelik bir tane de penaltı kaçırdı. Penaltı vuruşunu yapan takımın en genç oyuncusu Kasımpaşalı Recep'ti. O gün attığı penaltı ile takımına kaybettiren bugün aldığı kararlar ile ülkesine, milletine kaybettiriyor.
Atatürk demişti ya, siyaset futbol gibi strateji işi. Ne yazık ki Cumhuriyetin temelini Manisa Akşehir'de yapılan bir müsabakada atan kurucu irade, 2025 yılına geldiğinde penaltıyı kaçıran iradenin elinde şarampole yuvarlanıp gidiyor. Siyaset kim olduğu fark etmeksizin strateji bilmeyenlerin eline kaldığında milletçe hiçbir maçı kazanamayacak konuma geliyoruz.
Atatürk, Cumhuriyet'in ilanından sonra Cumhuriyet Halk Partisi'ni kurarak devlet için stratejik kararları bu çatı altında almıştır. Bugün dahi alınan kararlar devletin mihenk taşları noktasında asla yerinden çıkarılamayacak konumdadır. Fakat parti günümüzde öyle bir dönüşüme uğramıştır ki, 1922 yılında Manisa'da bir futbol maçında ülkenin kaderini çizecek kararlar alınmışken ne yazıktır ki 2025 yılında yine bir Manisalının tek stratejisi, müjde niteliğinde sunduğu, yönetenlere kırmızı kart çıkarması olmuştur.
Dedim ya futbol ile siyaset Türkiye'de hep gündem belirlemiştir. Yıllar önce Kasımpaşa'da forvet oynayan Rizeli bir oyuncu ile yine yıllar önce Trabzon'da kalecilik yapmış Trabzonlu bir oyuncu sürekli birbirlerine gol atarak suni gündem belirlerken umarım video yardımcı hakem sistemi devreye girer de tüm gollerin ofsayt olduğunu gösterir.
Halkın maçı kazanmasının tek yolu ligi oluşturan takımların sadece iki takımdan ibaret olduğunu değil diğer takımların da milleti için, devleti için var olduğunu bilmeleridir. Yıllardır futbolda olduğu gibi sadece iki takımın şampiyonluk yaşamasına odaklı kutuplaşmalar diğer takımları görmemizi engelliyor.
Bu ülkede sadece Fenerbahçe ve Galatasaray yok, belki bütçesi az, tesisleri yeterli değil, futbolcu ödemelerini zamanında yapamıyor fakat canla başla mücadele eden birçok takım var. Hem adında bağımsızlık olan takım varken bu ülkeyi yönetecek olandan şüphe duyulur mu? Üstelik ligin en genç ve yetenekli oyuncusu takımın kaptanıyken…
- OZANCAN DERNEK /Efendi kim, köle kim? / 17.01.2025
- MELEK KERESTECİ: Birlik ve beraberlik üzerine / 23.12.2024
- AV. AHMET HAYDAR İLİK: Türk gençliğine verilen büyük vazife / 26.11.2024
- HAYDAR NECMEDDİN KAZANCI / Çözümsüz vaatler / 24.11.2024
- ÖMER SAY/ Vah ki yurdum evladına vah, vah ki Türk'ün devletine vah... / 23.11.2024
- MELEK KERESTECİ: Kerbela’dan çıkarılacak dersler / 24.07.2024
- MERVE ZIVALI: Yüreklerimize dokunan kahramanlar / 17.05.2024
- CEZMİ YURTSEVER: Ermeni soykırım yalanları -2- ‘Türklere yapılan soykrımı’ anlatan haritanın hikâyesidir / 24.04.2024
- CEZMİ YURTSEVER: Ermeni soykırım yalanları -1- ‘Zeytun’a Ağıt’ olayının gözyaşı hikâyesidir / 23.04.2024