Bu senenin Ağustos ayı olağan Yüksek Askerî Şûra Toplantısı yapıldı ve bitti. Dört günlük şûranın daha ikinci gününden itibaren gazetelerin "kulağı delik" Ankara temsilcileri, mutfağa dudaklar uçurtan yorumlar geçmeye başladılar. Magazin muhabirleri de onlardan geri kalmamak için hemen "kadın general" muhabbetinin peşine düştüler.
Bizce Şûra'nın sıradışılığı önce; Başbakan'ın, açılış günü Mareşal Fevzi Çakmak salonunda askerlere hitaben yaptığı nezaket konuşmasını basına dağıtması ile oldu. Başbakan, ekonomik durum özeti yaptı, özür beyan etti, destek taleb etti.
Başbakan, büyük bir ihtimalle MGK'da yapacağı toplantı metnini yanlışlıkla Şûra'ya getirmiş ve okumuştu. Konuşmadan sonra iyi haber alan kaynaklar askerlerin sessizce birbirlerine baktığını ilettiler.
İkinci sıradışı olay, ANAP Kongresi'nde yaşandı. Şûra'nın bittiği gün "yeni"den Genel Başkan seçilen Mesut Yılmaz "Ulusal Güvenlik Sendromu"ndan bahsetti, "rest" dedi.
"Rest"in değerini ve kimlerden "gördüm" cevabının geldiğini yarın inceleyeceğiz.
Şûra komplocuları dikkatlerini iki olaya yoğunlaştırdılar. 1)MGK Genel Sekreterliği'nin; "6 yıllık geleneğin" bozularak havacılardan karacılara geçmesi ve 2) Kıdemsiz bir orgeneralin İstanbul'daki Birinci Ordu'ya atanması.
1. İlk maddedeki komplonun yersizliği olayın takdim şeklinde gizlidir. Bu nasıl "gelenek"miş ki ömrü sadece altı yıl sürmüş? Ya muhabir, ya temsilci, ya sayfa sekreteri ya da gazetenin genel yayın yönetmeni "gelenek" kelimesinin anlamını biliyor mu acaba?
MGK Genel Sekreterliği makamı, bir tür boş kadrodur. Gelecek iki-üç yıllık yaş hadleri nazarı dikkate alınarak terfî ettirilen kara, hava veya denizci bir fazla orgeneral için kullanılmak üzere elde tutulur. Bu göreve getirilen orgeneralin böylelikle hem erken emekli olması önlenir, hem ileride daha büyük görevler için bir anlamda "yedekte" bekletilir.
Bu tavır, MGK Genel Sekreterliği'nin önemsiz bir makam olarak algılanıyor olması demek değildir. Çünkü "her orgeneral ayni idealler doğrultusunda o görevi en az bir diğeri kadar tam, doğru ve zamanında yapacak ehliyettedir".
2. İkinci komplo teorisi, Birinci Ordu'ya kıdemsiz bir orgeneralin atanmış olmasıdır. Çünkü şimdiye kadar hep en kıdemli orgeneral birinci orduya atanmış ve süresi sonunda doğal olarak Kara Kuvvetleri Komutanı ve sonunda da Genelkurmay Başkanı olmuştu.
O halde "acaba"; Orgeneral Edip Başer "kadrosu"nun önü mü kesilmişti? Böylelikle Çetin Doğan kliği iktidara mı oynuyordu? Kimse uyanıkken rüya görmesin. Türk Ordu geleneğinde "kıdem" esastır. Seneye bu vakit kıdemli Başer dururken, kıdemsiz Doğan'ın KKK'nı olamayacağını hep beraber göreceğiz. Harp, darp olup seferberlik ilân edilmezse, seneye KKK'lığına Birinci değil, İkinci Ordu'dan atama yapılacak yine gelenek uygulanacaktır.
Burada yapılan iş mantıki bir plânlamanın sonucudur. Orduysa ordu, neden alışılmış, oturmuş düzen bozularak komutanlar değişecek, onun karargâha ve birliklere, birlikler ve karargâhın ona alışması için zaman kaybedilecektir?
Yoksa gene ifade edildiği gibi "Birinci Ordu'nun artık öneminin azaldığı, İkinci Ordu'nun bölge dengeleri açısından öneminin arttığı" masalları da geçerli değil; hâttâ masal bile değil, hikâyedir. Her iki komplo teorisinin ve ortaya atan teorisyenlerin bütün derdi; Türk Ordusu'nda bir takım gizli cunta-kliklerin bulunduğu, iktidar mücadelesi yaptıkları, üstünlük sağlamaya çalıştıkları ve bir takım kritik postları ele geçirme çabası verdikleri varsayımı üzerine bina edilmiştir.
Muhâldir, zâittir. Küllliyen rüyâdır. Kafalarını kuma değil suya sokup ayılmalarını tavsiye edeceğiz. Türk Ordusu Habeş ordusu değildir. Cunta ve kliklere, siyasî düşüncelere yer yoktur. Her türlü hareket tarzında düşünülen tek doğru, devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğüdür, bayraktır.
Herkes gönlünü rahat tutsun. TSK milleti için vardır, milletinin emrindedir.
Bu Ağustos Şûrası da her yıl olduğu gibi kendi kaidesi doğrultusunda yapılmış, terfi ve tayinler askerî gereklerin icabı olarak gerçekleştirilmiştir.
Öküzün altındaki buzağı, Genelkurmay'daki Mareşal Çakmak salonunda değil, Ankara'da başka mahfillerde aranmalıdır.
Bizce Şûra'nın sıradışılığı önce; Başbakan'ın, açılış günü Mareşal Fevzi Çakmak salonunda askerlere hitaben yaptığı nezaket konuşmasını basına dağıtması ile oldu. Başbakan, ekonomik durum özeti yaptı, özür beyan etti, destek taleb etti.
Başbakan, büyük bir ihtimalle MGK'da yapacağı toplantı metnini yanlışlıkla Şûra'ya getirmiş ve okumuştu. Konuşmadan sonra iyi haber alan kaynaklar askerlerin sessizce birbirlerine baktığını ilettiler.
İkinci sıradışı olay, ANAP Kongresi'nde yaşandı. Şûra'nın bittiği gün "yeni"den Genel Başkan seçilen Mesut Yılmaz "Ulusal Güvenlik Sendromu"ndan bahsetti, "rest" dedi.
"Rest"in değerini ve kimlerden "gördüm" cevabının geldiğini yarın inceleyeceğiz.
Şûra komplocuları dikkatlerini iki olaya yoğunlaştırdılar. 1)MGK Genel Sekreterliği'nin; "6 yıllık geleneğin" bozularak havacılardan karacılara geçmesi ve 2) Kıdemsiz bir orgeneralin İstanbul'daki Birinci Ordu'ya atanması.
1. İlk maddedeki komplonun yersizliği olayın takdim şeklinde gizlidir. Bu nasıl "gelenek"miş ki ömrü sadece altı yıl sürmüş? Ya muhabir, ya temsilci, ya sayfa sekreteri ya da gazetenin genel yayın yönetmeni "gelenek" kelimesinin anlamını biliyor mu acaba?
MGK Genel Sekreterliği makamı, bir tür boş kadrodur. Gelecek iki-üç yıllık yaş hadleri nazarı dikkate alınarak terfî ettirilen kara, hava veya denizci bir fazla orgeneral için kullanılmak üzere elde tutulur. Bu göreve getirilen orgeneralin böylelikle hem erken emekli olması önlenir, hem ileride daha büyük görevler için bir anlamda "yedekte" bekletilir.
Bu tavır, MGK Genel Sekreterliği'nin önemsiz bir makam olarak algılanıyor olması demek değildir. Çünkü "her orgeneral ayni idealler doğrultusunda o görevi en az bir diğeri kadar tam, doğru ve zamanında yapacak ehliyettedir".
2. İkinci komplo teorisi, Birinci Ordu'ya kıdemsiz bir orgeneralin atanmış olmasıdır. Çünkü şimdiye kadar hep en kıdemli orgeneral birinci orduya atanmış ve süresi sonunda doğal olarak Kara Kuvvetleri Komutanı ve sonunda da Genelkurmay Başkanı olmuştu.
O halde "acaba"; Orgeneral Edip Başer "kadrosu"nun önü mü kesilmişti? Böylelikle Çetin Doğan kliği iktidara mı oynuyordu? Kimse uyanıkken rüya görmesin. Türk Ordu geleneğinde "kıdem" esastır. Seneye bu vakit kıdemli Başer dururken, kıdemsiz Doğan'ın KKK'nı olamayacağını hep beraber göreceğiz. Harp, darp olup seferberlik ilân edilmezse, seneye KKK'lığına Birinci değil, İkinci Ordu'dan atama yapılacak yine gelenek uygulanacaktır.
Burada yapılan iş mantıki bir plânlamanın sonucudur. Orduysa ordu, neden alışılmış, oturmuş düzen bozularak komutanlar değişecek, onun karargâha ve birliklere, birlikler ve karargâhın ona alışması için zaman kaybedilecektir?
Yoksa gene ifade edildiği gibi "Birinci Ordu'nun artık öneminin azaldığı, İkinci Ordu'nun bölge dengeleri açısından öneminin arttığı" masalları da geçerli değil; hâttâ masal bile değil, hikâyedir. Her iki komplo teorisinin ve ortaya atan teorisyenlerin bütün derdi; Türk Ordusu'nda bir takım gizli cunta-kliklerin bulunduğu, iktidar mücadelesi yaptıkları, üstünlük sağlamaya çalıştıkları ve bir takım kritik postları ele geçirme çabası verdikleri varsayımı üzerine bina edilmiştir.
Muhâldir, zâittir. Küllliyen rüyâdır. Kafalarını kuma değil suya sokup ayılmalarını tavsiye edeceğiz. Türk Ordusu Habeş ordusu değildir. Cunta ve kliklere, siyasî düşüncelere yer yoktur. Her türlü hareket tarzında düşünülen tek doğru, devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğüdür, bayraktır.
Herkes gönlünü rahat tutsun. TSK milleti için vardır, milletinin emrindedir.
Bu Ağustos Şûrası da her yıl olduğu gibi kendi kaidesi doğrultusunda yapılmış, terfi ve tayinler askerî gereklerin icabı olarak gerçekleştirilmiştir.
Öküzün altındaki buzağı, Genelkurmay'daki Mareşal Çakmak salonunda değil, Ankara'da başka mahfillerde aranmalıdır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002