Etkili ve yetkili çevrelerle ve halkla temalarımızdan edindiğimiz izlenime göre Türkiye Afgan savaşını iki kaynaktan takip ediyor.
Millet Yeni Mesaj'dan, hükümet Amerika'nın Ankara Büyükelçisi aracılığı ile Amerika'nın etkili ve yetkili çevrelerinden..
Hükümetin olayların arkasından gittiği, Amerika'nın tavrına göre davranış belirlediği, insiyatif kullanamadığı çok açık. Bir Tuğgeneral başkanlığındaki irtibat heyetinin Brüksel yerine Florida'daki Tampa üssüne gitmesi bile uyandırmıyor hükümeti. Bu "operasyon"; 5'inci madde işlerlik kazandığına göre bir NATO faaliyeti ise irtibat heyetinin Tampa'da ne işi vardır? Nato'nun merkezi ne zamandan beri Brüksel'den taşınmıştır?
Türkiye'nin yükümlülükler, beklenilenler ve muhtemel bir harekâta katkısı hakkında da rivayet muhtelif. Önce sadece hava sahamız ile hava alanlarımız ve limanlarımızın lojistik destek anlamında açılacağı söylendi, sonra asker istendiği ifade edildi, arkasından asker değil deniz komandolarının gideceği belirtildi. Kimse, bu haberi Amerika'dan "ilk veren" M.Ali Birand'a dağlık bir kara ülkesi olan Afganistan'da "deniz" komandolarının ve SAS, SAT timlerinin ne işe yarayacağını sormadı.
Bir süre sonra SAT timlerinin değil bordo berelilerin gideceği, yok yok sadece eğitim vermek maksadıyla orada bulunacağı söylendi.
En son haber de Türk Kuvvetlerinin operasyonda kullanılmayacağı, harekât sonrası bir Müslüman-Hristiyan çatışması görüntüsü vermemek maksadıyla "Müslüman Barış Gücü" olarak görev yapacağı.
Haberlerin hepsi Amerika kaynaklı. Ankara ise Amerika'dan gelecek haberlere "muntazır."
Kimse Amerika'nın gerçekte ne istediğini bilmiyor, torbadan ne çıkacak diye bekliyor.
Ecevit iki günde bir yerli ve yabancı televizyonlara çıkıyor, "Umarım savaş Irak'a sıçramaz, aksi takdirde Türkiye bölünür" diyor.
Müşerref bile % 60'ı Peştun olan ve Taliban'ı destekleyen ve hakikaten asıl bölünme tehlikesi içinde olan ülkesi için bunu herkesin önünde dile getirmedi.
Türkiye "durumdan vazife çıkararak" ve kendi millî çıkarlarına göre bütün hesaplarını yaptıktan sonra Amerika'ya açık ve net bir şekilde "Sana şunları verebilirim, şunu göndermem, Irak savaşında ben yokum, bana bakma" diyemiyor.
Sonra da birileri kalkıp "henüz teyit edilemeyen" haberlere göre Genelkurmay'ın muvazzaf ve "emekli" subaylara görsel ve yazılı medyada yorum yapma yasağı getirdiğini söylüyor. Ve bu "uçurma haber", Amerikalı "etkili ve yetkili çevrelerin" Yeni Mesaj okuyarak Türkiye'nin nabzını tuttuğunu ispat ettiğimiz 18 Ekim tarihli yazımızdan bir gün sonraya denk geliyor.
Ne yapacaktık yorum yapmayacaktık da? Meydanı mütareke basınının kaval namlulu savaş çığırtkanlarına mı bırakacaktık?
Meydanı "kamuoyu oluşturucusu olarak" Savarona kundakçısı ordudan tard edilmiş deniz teğmenlerine, resmî evrakta tahrifat yaparak TRT'yi dolandırdığı için hakkında dava açılanlara, Körfez krizinden beri her gün "bana Amerikalı yarbaylar Irak'ta bir Kürt Devleti kurulacak dedi" diye kamuoyu oluşturanlara mı bırakacaktık?
Bu ülkede yıllardır PKK söz konusu olunca barış havarisi kesilip, "Crusade" ilân edilince en sıkı şahin pozuna bürünenlere mi terk edecektik meydanı?
Bakın M.Ali Birand Amerika'dan sonra gittiği Brüksel'den, "Asker Yollamaktan Neden Korkuyoruz?" başlığı ile yolladığı yazısında ne yazıyor: (17.2.2001)
"Bazı eski komutanlar çıkıyor ve 'aman sakın ha, maceraya atlamayalım' diyor. Aslına bakarsanız, zaman zaman onlar Türkiye'yi maceraya sokmaya çalışmıştı.
Genel olarak askerlerin risk almaktan hoşlanmadıklarını, sivillere oranla savaş konusunda çok daha çekimser davrandıklarını biliriz de, deneyimli bazı politikacılarımız da, 'aman, ABD ile Afganistan'a girmeyelim' deyince, doğrusu benim garibime gidiyor. Ben de, asker yollanmasına ilke olarak karşı çıkanlara sormak istiyorum: Her yıl, tüm fakirliğimize kaynaklarımızın kıtlığına rağmen, Silahlı Kuvvetlerimize milyarlarca doları neden harcıyoruz? Sadece zaman zaman ülke siyasetinde 'balans ayarı' gerçekleştirsinler diye mi, yoksa bizi hem içerde, hem de dışarıda teröre ve düşmana karşı korusunlar diye mi? Eğer Silahlı Kuvvetlerimizi şimdi kullanmayacak isek, ne zaman kullanacağız? NATO müttefikliği ne anlama geliyor? Bugün, Afganistan'da terörün en tehlikeli cinsi ile savaş yapılıyor. İslam adına yapıldığı iddia edilen bu terör yenilmezse, yarın Türkiye'yi de vurur.
Bugün, hangi açıdan bakarsanız bakın, Türkiye'nin temel çıkarları (siyasi-ekonomik-sosyal), ABD ile aynı safta mücadele etmesini gerektirmektedir. Bugün "kesin tavır" günüdür.
Kesin tavır almanın yolu da, (kendi kendini enayi yerine koydurtmadan) asker dahil her türlü faaliyetin içinde bulunmaktan geçer."
Biri çıkıp şu "balans ayarı popülisti" Mehmet Ali'ye sorar mı acaba askerlikten ne anlıyor, askerliğini açık öğretimdeki gibi mektupla mı yaptı diye?
Biz eski asker olarak savaş konusunda yorum yapmayacağız, Mehmet Ali yapacak... Lâf ola beri gele...
Demokrasi dediğiniz şey "istiklâli tam" diye haykıran kuvayi milliyecilerin susturulduğu, hep dışarıdan gelen seslere kulak kabartıldığı ve yorumların daima "Anglo-sakson muhiblerine" yaptırıldığı bir şey midir?
Açın koca İmparatorluğu Tanzimat'ta nasıl yıktıklarını bir daha okuyun.
Millet Yeni Mesaj'dan, hükümet Amerika'nın Ankara Büyükelçisi aracılığı ile Amerika'nın etkili ve yetkili çevrelerinden..
Hükümetin olayların arkasından gittiği, Amerika'nın tavrına göre davranış belirlediği, insiyatif kullanamadığı çok açık. Bir Tuğgeneral başkanlığındaki irtibat heyetinin Brüksel yerine Florida'daki Tampa üssüne gitmesi bile uyandırmıyor hükümeti. Bu "operasyon"; 5'inci madde işlerlik kazandığına göre bir NATO faaliyeti ise irtibat heyetinin Tampa'da ne işi vardır? Nato'nun merkezi ne zamandan beri Brüksel'den taşınmıştır?
Türkiye'nin yükümlülükler, beklenilenler ve muhtemel bir harekâta katkısı hakkında da rivayet muhtelif. Önce sadece hava sahamız ile hava alanlarımız ve limanlarımızın lojistik destek anlamında açılacağı söylendi, sonra asker istendiği ifade edildi, arkasından asker değil deniz komandolarının gideceği belirtildi. Kimse, bu haberi Amerika'dan "ilk veren" M.Ali Birand'a dağlık bir kara ülkesi olan Afganistan'da "deniz" komandolarının ve SAS, SAT timlerinin ne işe yarayacağını sormadı.
Bir süre sonra SAT timlerinin değil bordo berelilerin gideceği, yok yok sadece eğitim vermek maksadıyla orada bulunacağı söylendi.
En son haber de Türk Kuvvetlerinin operasyonda kullanılmayacağı, harekât sonrası bir Müslüman-Hristiyan çatışması görüntüsü vermemek maksadıyla "Müslüman Barış Gücü" olarak görev yapacağı.
Haberlerin hepsi Amerika kaynaklı. Ankara ise Amerika'dan gelecek haberlere "muntazır."
Kimse Amerika'nın gerçekte ne istediğini bilmiyor, torbadan ne çıkacak diye bekliyor.
Ecevit iki günde bir yerli ve yabancı televizyonlara çıkıyor, "Umarım savaş Irak'a sıçramaz, aksi takdirde Türkiye bölünür" diyor.
Müşerref bile % 60'ı Peştun olan ve Taliban'ı destekleyen ve hakikaten asıl bölünme tehlikesi içinde olan ülkesi için bunu herkesin önünde dile getirmedi.
Türkiye "durumdan vazife çıkararak" ve kendi millî çıkarlarına göre bütün hesaplarını yaptıktan sonra Amerika'ya açık ve net bir şekilde "Sana şunları verebilirim, şunu göndermem, Irak savaşında ben yokum, bana bakma" diyemiyor.
Sonra da birileri kalkıp "henüz teyit edilemeyen" haberlere göre Genelkurmay'ın muvazzaf ve "emekli" subaylara görsel ve yazılı medyada yorum yapma yasağı getirdiğini söylüyor. Ve bu "uçurma haber", Amerikalı "etkili ve yetkili çevrelerin" Yeni Mesaj okuyarak Türkiye'nin nabzını tuttuğunu ispat ettiğimiz 18 Ekim tarihli yazımızdan bir gün sonraya denk geliyor.
Ne yapacaktık yorum yapmayacaktık da? Meydanı mütareke basınının kaval namlulu savaş çığırtkanlarına mı bırakacaktık?
Meydanı "kamuoyu oluşturucusu olarak" Savarona kundakçısı ordudan tard edilmiş deniz teğmenlerine, resmî evrakta tahrifat yaparak TRT'yi dolandırdığı için hakkında dava açılanlara, Körfez krizinden beri her gün "bana Amerikalı yarbaylar Irak'ta bir Kürt Devleti kurulacak dedi" diye kamuoyu oluşturanlara mı bırakacaktık?
Bu ülkede yıllardır PKK söz konusu olunca barış havarisi kesilip, "Crusade" ilân edilince en sıkı şahin pozuna bürünenlere mi terk edecektik meydanı?
Bakın M.Ali Birand Amerika'dan sonra gittiği Brüksel'den, "Asker Yollamaktan Neden Korkuyoruz?" başlığı ile yolladığı yazısında ne yazıyor: (17.2.2001)
"Bazı eski komutanlar çıkıyor ve 'aman sakın ha, maceraya atlamayalım' diyor. Aslına bakarsanız, zaman zaman onlar Türkiye'yi maceraya sokmaya çalışmıştı.
Genel olarak askerlerin risk almaktan hoşlanmadıklarını, sivillere oranla savaş konusunda çok daha çekimser davrandıklarını biliriz de, deneyimli bazı politikacılarımız da, 'aman, ABD ile Afganistan'a girmeyelim' deyince, doğrusu benim garibime gidiyor. Ben de, asker yollanmasına ilke olarak karşı çıkanlara sormak istiyorum: Her yıl, tüm fakirliğimize kaynaklarımızın kıtlığına rağmen, Silahlı Kuvvetlerimize milyarlarca doları neden harcıyoruz? Sadece zaman zaman ülke siyasetinde 'balans ayarı' gerçekleştirsinler diye mi, yoksa bizi hem içerde, hem de dışarıda teröre ve düşmana karşı korusunlar diye mi? Eğer Silahlı Kuvvetlerimizi şimdi kullanmayacak isek, ne zaman kullanacağız? NATO müttefikliği ne anlama geliyor? Bugün, Afganistan'da terörün en tehlikeli cinsi ile savaş yapılıyor. İslam adına yapıldığı iddia edilen bu terör yenilmezse, yarın Türkiye'yi de vurur.
Bugün, hangi açıdan bakarsanız bakın, Türkiye'nin temel çıkarları (siyasi-ekonomik-sosyal), ABD ile aynı safta mücadele etmesini gerektirmektedir. Bugün "kesin tavır" günüdür.
Kesin tavır almanın yolu da, (kendi kendini enayi yerine koydurtmadan) asker dahil her türlü faaliyetin içinde bulunmaktan geçer."
Biri çıkıp şu "balans ayarı popülisti" Mehmet Ali'ye sorar mı acaba askerlikten ne anlıyor, askerliğini açık öğretimdeki gibi mektupla mı yaptı diye?
Biz eski asker olarak savaş konusunda yorum yapmayacağız, Mehmet Ali yapacak... Lâf ola beri gele...
Demokrasi dediğiniz şey "istiklâli tam" diye haykıran kuvayi milliyecilerin susturulduğu, hep dışarıdan gelen seslere kulak kabartıldığı ve yorumların daima "Anglo-sakson muhiblerine" yaptırıldığı bir şey midir?
Açın koca İmparatorluğu Tanzimat'ta nasıl yıktıklarını bir daha okuyun.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002