Dün Almanya Cumhurbaşkanı Rau aracılığı ile AB'nin Türkiye'ye ve Türklere bakış açısının fotoğrafını çekmiştik. Bu gün de memleketin fotoğrafını çekelim. Çekelim ve siz bu satırları okurken Mayıs ayı olağan toplantısını yapacak olan MGK üyelerinin önüne koyalım.
Aslında bu toplantı; Cumhurbaşkanı'nın 7 Haziran'da gerçekleştireceğini ifade ettiği "Mecliste temsil edilen parti başkanları" zirvesi olgusu dolayısı ile bir anda ikinci plâna düşmüştür. Keşke "Köşk Zirvesi", MGK toplantısından önce yapılsa idi. Önce yapılsaydı da tarafların bulunduğu mevziler tamamen netleşerek MGK toplantısına girilse idi.
Çünkü bir süredir kendi fikrini merak edenlere asker, "önce hükümet ortakları kendi aralarında bir karara varsınlar" düşüncesini yüksek sesle söylüyordu.
Her ne kadar hastahaneden "iş görür" raporu alan Ecevit MGK toplantısına katılacağını bildirmiş ise de; siyasi kanattan tek muhalif Bahçeli'nin Çin seferi dolayısı ile katılamayacak olması nihai hesaplaşmayı muhtemelen bir sonraki MGK'ya bırakacaktır.
Bahçeli Çin Seddi'nden gönderdiği "telgraf"ta AB için, biri idam dosyasının Meclise getirilmesi olan beş koşul ileri sürmüştür.
Dikkat buyurun, Öcalan'ın asılması değildir koşul, dosyanın Meclise getirilmesidir.
Ah o Meclisin "terbiye edici, olmazsa yok edici eli". (Atatürk. 1 Kasım 1925)
Bu arada siyaset kurumunun süratle anayasa dışına kaymakta olduğuna da dikkat çekmek istiyoruz.
Çözüm, normalde değil de şartlar zorlanarak anormalde aranmaya başlanılınca arayış çabaları da, çözümler de tabiatıyla suni oluyor.
Biz öteden beri anayasada, yasama, yürütme ve yargıyı yok sayan, onların görevine el koyan "liderler zirvesi" diye bir kurumun olmadığını söyler dururduk.
Şimdi başımıza bir de "Köşk Zirvesi" çıktı. Bu zirveye olağandan fazla, olağan dışı, olağan üstü bir önem atfetmemek lâzımdır. Sonuçta koalisyonun üç ortağının (Özkan'la beraber dört) fiili durum yaratarak kurumsallaştırdığı zirvenin genişletilmiş bir hali olacaktır, Cumhurbaşkanı sadece iktidarla değil, muhalefet partileriyle de görüşmüş olacaktır.
Görüşülecek, hal hatır sorulacak, çay içilip sohbet edilecektir. Ve ancak ondan sonra nihai hesaplaşma MGK'da yapılacaktır. MGK'ya saflar belli olmuş halde gidilecektir.
Fakat hepsi arabayı atın önüne koşmaktır. Çünkü Türkiye'de siyaset "uzatmaları" oynamaktadır. Tartışmalar yasal zeminleri olan Meclis'te ve hükümette yapılamadığı için anlaşma ve uzlaşma arayışları normal olmayan yollarla denenmektedir.
Çözüm "seçim"dir. Taşlar ancak seçimle yerine oturur. İsrail, bundan üç dört ay önce savaş içinde seçim yapmış ve iktidar değişmişti. Arafat, Filistin'in işgal altında seçim yapacağını söylenmektedir. Bizim durumumuz, savaş halindeki İsrail ve işgal altındaki Filistin'den daha mı vahimdir ki seçim yapılamamaktadır? Daha mı vahimdir ki "nörolojik rahatsızlıkları" hastahane raporuyla sabit başbakana, "Bu koalisyondan başka başbakan çıkmaz" ve "Ülke esenliği için işimin başındayım" dedirttirilmektedir?
Peki ülke ne haldedir? Af yasası düzenlenmesi, anayasa mahkemesinin verdiği sürenin son günü onay için köşke gönderilmiş, Cumhurbaşkanı veto edince de boşluk olmuş, tahliyeler başlamış, veto edilen yasa aynen köşke iade edilmiş, Cumhurbaşkanı mecburen onaylamış fakat Anayasa mahkemesi'ne başvurmuş, mahkeme de iptal kararı almıştır.
Fakat bu arada tahliye edilen, edilmiştir. Peki bu nasıl siyasettir?
Affın bilançosu da aynen şöyledir: "Şartlı Salıverme" adı altında; tam 11 bin 571 katil, 11 bin 371 hırsız ve gaspçı, 1122 ırz düşmanı dahil, toplam 40 bin 518 mahkûm serbest kalmıştır. Hani, nerede kamu vicdanı?
Bu iflas etmiş siyaset ortada iken, siyaset ülkeyi yönetememekte iken durup AB konusunda zirve yapılmaktadır.
Türkiye'nin âcil konusu, asıl gündemi AB filan değildir. Yönetimde kaos vardır, problem kötü yönetimdir. Âcil konu bu yönetim boşluğunu gidermek; "yönetemeyen-ülkeyi perişan eden" demokrasiden, yönetebilen demokrasiye geçiş yollarını araştırmaktır.
Bunun yolu da seçimdir. Siyasi partiler yasası ve seçim yasasında yapılacak değişikliklerden sonra gidilecek bir genel seçim, siyaseti de ekonomiyi de düzeltecektir.
Sandıktan, milletten neden kaçıyorsunuz? Korkunun ecele faydası yoktur.
Aslında bu toplantı; Cumhurbaşkanı'nın 7 Haziran'da gerçekleştireceğini ifade ettiği "Mecliste temsil edilen parti başkanları" zirvesi olgusu dolayısı ile bir anda ikinci plâna düşmüştür. Keşke "Köşk Zirvesi", MGK toplantısından önce yapılsa idi. Önce yapılsaydı da tarafların bulunduğu mevziler tamamen netleşerek MGK toplantısına girilse idi.
Çünkü bir süredir kendi fikrini merak edenlere asker, "önce hükümet ortakları kendi aralarında bir karara varsınlar" düşüncesini yüksek sesle söylüyordu.
Her ne kadar hastahaneden "iş görür" raporu alan Ecevit MGK toplantısına katılacağını bildirmiş ise de; siyasi kanattan tek muhalif Bahçeli'nin Çin seferi dolayısı ile katılamayacak olması nihai hesaplaşmayı muhtemelen bir sonraki MGK'ya bırakacaktır.
Bahçeli Çin Seddi'nden gönderdiği "telgraf"ta AB için, biri idam dosyasının Meclise getirilmesi olan beş koşul ileri sürmüştür.
Dikkat buyurun, Öcalan'ın asılması değildir koşul, dosyanın Meclise getirilmesidir.
Ah o Meclisin "terbiye edici, olmazsa yok edici eli". (Atatürk. 1 Kasım 1925)
Bu arada siyaset kurumunun süratle anayasa dışına kaymakta olduğuna da dikkat çekmek istiyoruz.
Çözüm, normalde değil de şartlar zorlanarak anormalde aranmaya başlanılınca arayış çabaları da, çözümler de tabiatıyla suni oluyor.
Biz öteden beri anayasada, yasama, yürütme ve yargıyı yok sayan, onların görevine el koyan "liderler zirvesi" diye bir kurumun olmadığını söyler dururduk.
Şimdi başımıza bir de "Köşk Zirvesi" çıktı. Bu zirveye olağandan fazla, olağan dışı, olağan üstü bir önem atfetmemek lâzımdır. Sonuçta koalisyonun üç ortağının (Özkan'la beraber dört) fiili durum yaratarak kurumsallaştırdığı zirvenin genişletilmiş bir hali olacaktır, Cumhurbaşkanı sadece iktidarla değil, muhalefet partileriyle de görüşmüş olacaktır.
Görüşülecek, hal hatır sorulacak, çay içilip sohbet edilecektir. Ve ancak ondan sonra nihai hesaplaşma MGK'da yapılacaktır. MGK'ya saflar belli olmuş halde gidilecektir.
Fakat hepsi arabayı atın önüne koşmaktır. Çünkü Türkiye'de siyaset "uzatmaları" oynamaktadır. Tartışmalar yasal zeminleri olan Meclis'te ve hükümette yapılamadığı için anlaşma ve uzlaşma arayışları normal olmayan yollarla denenmektedir.
Çözüm "seçim"dir. Taşlar ancak seçimle yerine oturur. İsrail, bundan üç dört ay önce savaş içinde seçim yapmış ve iktidar değişmişti. Arafat, Filistin'in işgal altında seçim yapacağını söylenmektedir. Bizim durumumuz, savaş halindeki İsrail ve işgal altındaki Filistin'den daha mı vahimdir ki seçim yapılamamaktadır? Daha mı vahimdir ki "nörolojik rahatsızlıkları" hastahane raporuyla sabit başbakana, "Bu koalisyondan başka başbakan çıkmaz" ve "Ülke esenliği için işimin başındayım" dedirttirilmektedir?
Peki ülke ne haldedir? Af yasası düzenlenmesi, anayasa mahkemesinin verdiği sürenin son günü onay için köşke gönderilmiş, Cumhurbaşkanı veto edince de boşluk olmuş, tahliyeler başlamış, veto edilen yasa aynen köşke iade edilmiş, Cumhurbaşkanı mecburen onaylamış fakat Anayasa mahkemesi'ne başvurmuş, mahkeme de iptal kararı almıştır.
Fakat bu arada tahliye edilen, edilmiştir. Peki bu nasıl siyasettir?
Affın bilançosu da aynen şöyledir: "Şartlı Salıverme" adı altında; tam 11 bin 571 katil, 11 bin 371 hırsız ve gaspçı, 1122 ırz düşmanı dahil, toplam 40 bin 518 mahkûm serbest kalmıştır. Hani, nerede kamu vicdanı?
Bu iflas etmiş siyaset ortada iken, siyaset ülkeyi yönetememekte iken durup AB konusunda zirve yapılmaktadır.
Türkiye'nin âcil konusu, asıl gündemi AB filan değildir. Yönetimde kaos vardır, problem kötü yönetimdir. Âcil konu bu yönetim boşluğunu gidermek; "yönetemeyen-ülkeyi perişan eden" demokrasiden, yönetebilen demokrasiye geçiş yollarını araştırmaktır.
Bunun yolu da seçimdir. Siyasi partiler yasası ve seçim yasasında yapılacak değişikliklerden sonra gidilecek bir genel seçim, siyaseti de ekonomiyi de düzeltecektir.
Sandıktan, milletten neden kaçıyorsunuz? Korkunun ecele faydası yoktur.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002