Son iki yüzyıldır Müslüman dünyasının halklarına, daha çocukluk çağından itibaren -modern eğitimdir diye- verilen batılı eğitimle, Yahudi-Hıristiyan dünyasına ait değerler global emperyalist çerçeve gereğince çağın biricik uygarlığı olarak durmadan empoze edildi duruldu. Mesela dünyanın neresinde olursa olsun bir Müslüman ülkesinde, her nasılsa kurulmuş bir Amerikan kolejinde alınan eğitim, her zaman geleneksel eğitim karşıtı, Hıristiyan kökenli bir hayat görüşü olan batıya ait değerler olmuştur.
Oysa geleneksel kültürü tümden reddedebilmek mümkün müdür, mümkünse böyle bir çabaya girildiğinde ne gibi çelişkiler ve travmalar çıkar? Bunun gibi sorular önceden sorulup düşünülmemiştir bile. Böylece yeni yetişen nesil kasıtlı bir biçimde, ruhundaki, genlerindeki asırlarca taşıdığı, kendi toplumundaki geleneksel kıymetlere, temel unsurlara karşı bilgisiz, savunmasız bırakılmış hatta bu geleneksel değerlere, unsurlara düşman yetiştirilmiştir...
Günümüzde doğunun sömürgeleştirilen ve yağmalanan coğrafyasının şaşkınlığı, olaylar karşısındaki kekemeliği ve acemice tereddüdü hep buradan geliyor. Ama kökenindeki bu kronik boşluk geleneksel insanı, ister istemez rahatsız ederek bir arayışa, bir kimlik travmasına ve nihayetinde bir kimlik krizine götürüyor... Kimliğindeki temel eksik taşı bulamadıkça da bu keskin krizden kurtulamaz.
Burada geleneksel kaygılarla kendi özüne dönmek isteyenleri bekleyen başka tehlikeli büyük bir badire var... O da Batı'ya karşı çıkarken bile, batılı değerlerden hareket ediyor olmasıdır. O noktada şayet İslam ile tanışılmazsa ve özellikle geleneksel tasavvufi perspektiften Batı dünyası A'dan Z'ye kapsamlı şekilde kritik edilmezse sıkıntılı ve hatalı sonuçlara varılmaktadır... İslam'ın dünyaya daha önce pek bilinmeyen zenginlikte bir arka plan sağladığını fark edebildiğinde, insan kimliğindeki eksik temel taşları bulmasının huzurunu ve mutluluğunu yaşar.
Mamafih kimlik krizindeki batıcı aydın zümresi iflah olmaz şekilde, toplumun İslamî arka planındaki bu geniş ve sağlam temelleri görmezlikten geliyor. Bizim batıcı aydınlarımız objekitf bir veri olarak bile İslam kültürünün toplum ve kişilik yapımızda belirlediği değerleri yok sayarlar. Bu da siyasette, ekonomide, eğitimde, kültürde, sanatta, akidede hasılı bir medeniyeti oluşturan projede büyük bir boşluklar ve gedikler yaratıyor.
Batıcı aydınlar kendi ruhlarındaki geleneksel unsurlara yabancı kalmışlar, bu unsurları hatta bastırmışlar, bu nedenle de kendi bilinçleri ve bilinçaltlarını ağır bir sansür altına almışlardır. Anadolu insanına, doğuya, doğulu dünyaya batıcı aydın bu yüzden çok sığ ve boyutsuz bakar: Sosyolojik, psikolojik, felsefî derinlikleri yoktur.
Batı medeniyeti süreç, tarihi gelişim içinde hiçbir noktada müdahaleye uğramadan yekpare bir gelenek üzerinde yükselirken, bize ait doğunun İslamî geleneği, geleneksel yapısı ise dışarıdan zorlanmış, şiddetli iç müdahalelerle hallaç pamuğu gibi atılmış ve her yönden dumura uğratılmaya çalışılmış ve son tahlilde, hem maddenin hem de mananın anahtarı kaybedilmiştir...
Batı 150 yıldır önümüze tüketim mallarını sürüyor... Bunların cazibesine kapılıp tüketime dalıyor ve batılı değerleri yüceltmeye başlanıyor. Sonuçta ruhu ihmal edip mananın anahtarını kaybettiriyor bize. Buysa çoğunlukla -özellikle batıcı aydınlarda- aşağılık duygusu veriyor: Batı güçlüdür, ona saldırmamız mümkün değil. O halde kendi kültürüne ve kimliğine yönelip, intihar edercesine kendisini oluşturan değerler manzumesini yıkıyor ve ulusal kimliğini imha ediyor. Oysa bu kırılması ve bozulması gereken bir kısır döngü...
Ondan dolayı batıcı aydın takımı bir ağızdan tam teslimiyetçi zihniyetle bugün, ülkenin bağımsızlığını yıkacak, kültürel ve sosyal bünyeyi parçalayacak, birlik ve bütünlüğü bozacak sonuçların şimdiden ortaya çıkmasına rağmen Avrupa Birliği'ne girmeyi her şeyden çok arzu etmekte, adeta "millî" bir gaye gibi ısrarla istemektedirler.
Fakat batıcı aydınlar buna muvaffak olamayacaklar; çünkü Mustafa Kemal, Mayıs 1919'da Samsun'a çıktığında, ülkedeki sivil-askerî makam ve güçleri şu temel mesajla ulusal mücadeleye çağırır: "Vatanın tamamiyeti, milletin istiklali/bağımsızlığı tehlikededir. Milletin istiklalini/bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır."
Oysa geleneksel kültürü tümden reddedebilmek mümkün müdür, mümkünse böyle bir çabaya girildiğinde ne gibi çelişkiler ve travmalar çıkar? Bunun gibi sorular önceden sorulup düşünülmemiştir bile. Böylece yeni yetişen nesil kasıtlı bir biçimde, ruhundaki, genlerindeki asırlarca taşıdığı, kendi toplumundaki geleneksel kıymetlere, temel unsurlara karşı bilgisiz, savunmasız bırakılmış hatta bu geleneksel değerlere, unsurlara düşman yetiştirilmiştir...
Günümüzde doğunun sömürgeleştirilen ve yağmalanan coğrafyasının şaşkınlığı, olaylar karşısındaki kekemeliği ve acemice tereddüdü hep buradan geliyor. Ama kökenindeki bu kronik boşluk geleneksel insanı, ister istemez rahatsız ederek bir arayışa, bir kimlik travmasına ve nihayetinde bir kimlik krizine götürüyor... Kimliğindeki temel eksik taşı bulamadıkça da bu keskin krizden kurtulamaz.
Burada geleneksel kaygılarla kendi özüne dönmek isteyenleri bekleyen başka tehlikeli büyük bir badire var... O da Batı'ya karşı çıkarken bile, batılı değerlerden hareket ediyor olmasıdır. O noktada şayet İslam ile tanışılmazsa ve özellikle geleneksel tasavvufi perspektiften Batı dünyası A'dan Z'ye kapsamlı şekilde kritik edilmezse sıkıntılı ve hatalı sonuçlara varılmaktadır... İslam'ın dünyaya daha önce pek bilinmeyen zenginlikte bir arka plan sağladığını fark edebildiğinde, insan kimliğindeki eksik temel taşları bulmasının huzurunu ve mutluluğunu yaşar.
Mamafih kimlik krizindeki batıcı aydın zümresi iflah olmaz şekilde, toplumun İslamî arka planındaki bu geniş ve sağlam temelleri görmezlikten geliyor. Bizim batıcı aydınlarımız objekitf bir veri olarak bile İslam kültürünün toplum ve kişilik yapımızda belirlediği değerleri yok sayarlar. Bu da siyasette, ekonomide, eğitimde, kültürde, sanatta, akidede hasılı bir medeniyeti oluşturan projede büyük bir boşluklar ve gedikler yaratıyor.
Batıcı aydınlar kendi ruhlarındaki geleneksel unsurlara yabancı kalmışlar, bu unsurları hatta bastırmışlar, bu nedenle de kendi bilinçleri ve bilinçaltlarını ağır bir sansür altına almışlardır. Anadolu insanına, doğuya, doğulu dünyaya batıcı aydın bu yüzden çok sığ ve boyutsuz bakar: Sosyolojik, psikolojik, felsefî derinlikleri yoktur.
Batı medeniyeti süreç, tarihi gelişim içinde hiçbir noktada müdahaleye uğramadan yekpare bir gelenek üzerinde yükselirken, bize ait doğunun İslamî geleneği, geleneksel yapısı ise dışarıdan zorlanmış, şiddetli iç müdahalelerle hallaç pamuğu gibi atılmış ve her yönden dumura uğratılmaya çalışılmış ve son tahlilde, hem maddenin hem de mananın anahtarı kaybedilmiştir...
Batı 150 yıldır önümüze tüketim mallarını sürüyor... Bunların cazibesine kapılıp tüketime dalıyor ve batılı değerleri yüceltmeye başlanıyor. Sonuçta ruhu ihmal edip mananın anahtarını kaybettiriyor bize. Buysa çoğunlukla -özellikle batıcı aydınlarda- aşağılık duygusu veriyor: Batı güçlüdür, ona saldırmamız mümkün değil. O halde kendi kültürüne ve kimliğine yönelip, intihar edercesine kendisini oluşturan değerler manzumesini yıkıyor ve ulusal kimliğini imha ediyor. Oysa bu kırılması ve bozulması gereken bir kısır döngü...
Ondan dolayı batıcı aydın takımı bir ağızdan tam teslimiyetçi zihniyetle bugün, ülkenin bağımsızlığını yıkacak, kültürel ve sosyal bünyeyi parçalayacak, birlik ve bütünlüğü bozacak sonuçların şimdiden ortaya çıkmasına rağmen Avrupa Birliği'ne girmeyi her şeyden çok arzu etmekte, adeta "millî" bir gaye gibi ısrarla istemektedirler.
Fakat batıcı aydınlar buna muvaffak olamayacaklar; çünkü Mustafa Kemal, Mayıs 1919'da Samsun'a çıktığında, ülkedeki sivil-askerî makam ve güçleri şu temel mesajla ulusal mücadeleye çağırır: "Vatanın tamamiyeti, milletin istiklali/bağımsızlığı tehlikededir. Milletin istiklalini/bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Adnan Ulutaş / diğer yazıları
- Bir medeniyetin iflası nedir bilir misin? / 23.07.2002
- Demokrasi kabusu / 17.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-II / 12.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-I / 11.07.2002
- Hangi zaman? / 10.07.2002
- Hangi ruh? / 09.07.2002
- Zulmün hukuku olmaz / 03.07.2002
- Batının ahlâksız hayatı! / 25.06.2002
- Avrupalaşma ihaneti / 19.06.2002
- Alçaklığın adı hukuk oldu! / 16.05.2002
- Demokrasi kabusu / 17.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-II / 12.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-I / 11.07.2002
- Hangi zaman? / 10.07.2002
- Hangi ruh? / 09.07.2002
- Zulmün hukuku olmaz / 03.07.2002
- Batının ahlâksız hayatı! / 25.06.2002
- Avrupalaşma ihaneti / 19.06.2002
- Alçaklığın adı hukuk oldu! / 16.05.2002