Sendika hakkı, toplu iş sözleşmesi hakkı ve grev hakkı sosyal haklar grubu içerisinde yer almışlardır. Bu haklar öncelikle anayasal düzeyde koruma altına alınmıştır.
Sendikal haklara ilişkin hukuki koruma sadece Anayasa ile de sınırlı değildir. Anayasa Mahkemesi (AYM), sendikal hakların sadece Anayasa'nın değil, aynı zamanda uluslararası sözleşmeler ve bu sözleşmelere göre kurulmuş denetim organlarının kararlarıyla da güvence altına alındığını belirtmiştir.
AYM, iki olguyu net olarak vurgulamıştır. Birincisi, sendikal hakların güvencesinin Anayasa ve sendika hakkıyla ilgili uluslararası sözleşmelerle birlikte ele alarak saptanması anayasal bir zorunluluktur. İkincisi, sendika hakkının kapsamı belirlenirken uluslararası sözleşmelere göre kurulan denetim organlarının yorumları da dikkate alınmalıdır.
Buna göre, ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) Sözleşmeleri ve ILO sendika hakkına ilişkin denetim organı olan Sendika Özgürlüğü Komitesi (SÖK) kararları da bağlayıcıdır.
Diğer yandan toplu iş sözleşmesi hakkı ve grev hakkının bulunmadığı koşullarda sendika hakkından söz etmek anlamlı değildir. Bu nedenle sendikal haklar başlığı içerisinde yer alan sendika hakkı, toplu iş sözleşmesi hakkı ve grev hakkı, varlıkları bir diğerinin varlığını koşullandıran; birisi olmayınca diğerlerinin de olamayacağı bir bütünlük içerisinde yer alırlar. Sendikal hakların biri olmadan diğerinin var olamaması, sendikal hakların bölünmezliği ilkesi ile ifade edilmiştir.
Sendikal hakların bölünmezliği ilkesi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında ısrarla altı çizilen bir ilkedir. Aynı yaklaşımı SÖK kararlarında da görebiliyoruz.
Türkiye'de grev hakkı devletin en fazla müdahale ederek kontrol altında tutmaya çalıştığı bir alandır.
Grev hakkına müdahalenin en etkin kullanılan yasal yolunu grev ertelemeleri oluşturmuştur. Grev ertelemesi, grev hakkının tanındığı 1963 yılından beri uygulanan bir kurumdur.
AKP döneminde grev ertelemesi kurumunun pek çok grevde kullanılmış olduğu görülmektedir.
Ülkemizde sendikal hakların yasalarla düzenlenmeye başladığı tarihten bugüne kadar geçen yüz yılı aşan süreç göstermiştir ki, sendika hakkı ancak siyasal iktidarların çizdiği sınırları içselleştirmiş, "iyi", "makbul" kavramına uyan sendikalara tanınmış bir haktır. İyi-makbul tanımına uygun olsalar da bu sendikaların toplu iş sözleşmesi yetkisi alabilmeleri, kurgulanan hukuki yapı tarafından büyük ölçüde işverenlerin insafına terk edilmiştir.
Toplu iş sözleşmesi yetkisi olup toplu pazarlığa başlasalar dahi grev hakları sınırlandırılmış olduğundan ya da dilerse siyasal iktidar tarafından erteleme adı altında grevi yasaklama olanağına sahip olduğundan ancak, siyasilerin ve işverenlerin deyişiyle milli menfaatlere zarar vermeyecek, ekonominin dengesini bozmayacak, güzide işyerlerini zarara uğratmayacak grevleri yapabilirler. Grev yaparken çalışan işçilere engel olmamaları, bu işçilerin üretmiş oldukları malların çıkışına rıza göstermeleri de zorunludur.
Bir şekilde toplu iş sözleşmesi imzalasalar bile imzaladıkları toplu iş sözleşmesi her an protokolle değiştirilebilir, bu protokoller de toplu iş sözleşmesi hükmündedir.
Sendika toplu iş sözleşmesi imzalandıktan sonra protokol yapma pazarlığını kabul etmez ise, o zaman devleti korumak için yargı devreye girer, kriz gerekçesiyle toplu iş sözleşmesi ile elde edilmiş haklara el konulur ve uyarlama kurumu sayesinde toplu iş sözleşmesi yeni duruma yargı kararıyla uyarlanır.
Kritik soru: Korunan işçi sınıfı mı, yoksa başka sınıflar mı?
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023