Bütün dünya Afganistan'la ilgileniyor. Kimisi harita çiziyor. Kimisi bomba yağdırıyor, kimisi de "gıda paketi". ABD'nin koordinasyonunda başta komşu ülkeleri olmak üzere pekçok devlet Afganistan'a rejim seçiyorlar, yönetim biçimini belirliyorlar. Dünyanın siyasal sürecinde monarşi, oligarşi, demokrasi derken yeni dünya kavramıyla Afganistan için beğenilen yönetim tarzının adı her halde "globalokrasi" olacak.
Globalokrasi; yani bir ülkenin yönetim biçiminin global aktörlerin programı çerçevesinde diğer devletlerin belirlemesi. Başbakan Ecevit'in ifadesiyle Afganistan'a böyle bir postmodern yönetim biçimi yerleştirilene kadar Türkiye işin içinde olacak. Türkiye için ise asıl tehlike, tüm dünya böyle ciddi bir süreçte iken, araya, tamam ama Türkiye'nin hali ne olacak, türünden "fitne soruları" sorarak modern dünya ile atbaşı giden ülkemizin ayağına çomak sokmak isteyenlerin varlığıdır. Bu sorular demokratik görünse de yeni dünya düzenin temel kavramlarından olan globalokrasiye aykırı düşmektedir.
Türkiye bir yol tutturmuştur. Ekonomisi de başaşağı gitmektedir. Gidişin "yol haritası"nı, globalokrasinin esaslı kurumlarından olan IMF çizmiştir. Buna itiraz etmek veya revizyon isteğinde bulunmak global bilimin dışındadır. Dolayısıyla bu harita ülkeyi nereye götürürse, oraya varılacaktır. İktidar ve muhalefetin topyekün rahatlıkları bundandır. Bu rahatlık sebebiyle Afganistan konusuna bolca zaman ayırabilmektedirler.
Ancak rakamların dili, bu yol haritasının pek yakında bizi Afganistan'dan daha aşağıya götüreceğini söylemektedir. Ekonomide içteki işletmeler arka arkaya kapanırken, dışarıda yatırım yapanlar da aldıkları işleri bırakmak zorunda kalmaktadırlar. Yurtdışında taahhüt işleri yapan firmalarımız, bir ara Libya'daki, bir ara Balkanlar'daki gelişmeler sebebiyle krize girmişlerdi. Körfez Savaşı sebebiyle başta Irak olmak üzere Ortadoğu'da iş yapan firmalar çöllerde kavruldular. Irak'taki işler hala kesat. Şimdi de Pakistan'da iş yapan firmalar da yatırımlarını durdurmak zorunda kaldılar. Dışarıdaki bu tabloyu, içeride iki yıldan beri yaşanan kriz neticesi kelepire düşen işletmeler tamamlamaktadır. Türk sanayicisi, üreticisi, imalatçısı anahtarı hem içte hem dışta masanın üstüne bırakıp bir kenara çekilmektedir.
Tabii bütün bu kelepirleri mesela ABD eski Başkanı George Bush gibi danışmanlarıyla takip eden yabancı sermaye ya işletmeleri tamamen satın almakta yahut şirket evliliklerine giderek ülkenin kaynaklarına hortumunu takmaktadır.
Enteresandır; Türkiye'deki yabancı sermaye ortaklı firmalardan sadece yüzde 18'inde kontrol yerli ortakların elindedir. Ağustos sonu itibarıyla ülkemizde aktif olan 5 bin 709 şirketin 4 bin 35'inde hisseler yabancıların kontrolünde bulunuyor. Yalnızca 645 şirkette hisseler eşit biçimde dağıtılmış. Yani sermayeleri 4 katrilyon 689 trilyon lirayı bulan bu ortaklıklarda yabancı ortaklar yüzde 55.9 oranıyla 2.7 katrilyona sahip. Bu ortaklıkların ülkenin can damarı olan ekonomik alanlarda olduğu göz önüne alınırsa, iki satırlık beyanatlarla yahut Batı'dan esen üç kuruşluk rüzgarla ekonomimizin niçin sarsıldığı daha iyi anlaşılmaktadır.
Bu tablo, aynı zamanda üretim maliyetlerini aşağı çekecek tedbirleri almayarak işletmeleri kelepir fiyatına yabancı sermayenin kucağına iten, yabancı sermayedarlara takdim etmek üzere valilere kelepir şirketlerin çetelesinin tutturan siyasi iradenin sadece Afganistan'da değil, ülke içinde de kimin hayrına çalıştığının göstergesi değil midir?
DPT'nin çıkardığı yoksulluk haritasına göre, Türkiye nüfusunun yüzde 38'i, yani 25 milyon insan günlük temel ihtiyaçlarını karşılamak için gerekli 2 milyon 400 bin lira parayı bulamıyor, harcayamıyor. Bu demektir ki ülkemizin Afganistan olmasına ramak kaldı. Ülkesindeki bu tabloyu görmezlikten gelerek Afganistan'a sefere çıkan irade, ancak global kelliğe tutulmuş bir irade olsa gerektir. Milletinin sesine kulak vermeyen böyle bir siyasi irade, kısa zamanda kendi ülkesini de demokrasiden "globalokrasi"ye atlatmaya kararlı demektir.
Böyle bir akıbet ancak gizli veya açık mandacı olmayan, basiretli, tecrübe, kültür ve aşk donanımlı, ulusal bağımsızlığına ve değerlerine düşkün, milli kalkınma modelleri çerçevesinde üretmeyi ve çalışmayı esas alarak gecesini gündüzüne katacak kadroyla ters çevrilebilir. BTP'nin kadrosu ve icraat programı dışında böyle bir karakter taşıyan kadro görebiliyor musunuz?
Millet göremediği için BTP'ye akın ediyor; Türkiye'nin yüzü gülüyor.
Globalokrasi; yani bir ülkenin yönetim biçiminin global aktörlerin programı çerçevesinde diğer devletlerin belirlemesi. Başbakan Ecevit'in ifadesiyle Afganistan'a böyle bir postmodern yönetim biçimi yerleştirilene kadar Türkiye işin içinde olacak. Türkiye için ise asıl tehlike, tüm dünya böyle ciddi bir süreçte iken, araya, tamam ama Türkiye'nin hali ne olacak, türünden "fitne soruları" sorarak modern dünya ile atbaşı giden ülkemizin ayağına çomak sokmak isteyenlerin varlığıdır. Bu sorular demokratik görünse de yeni dünya düzenin temel kavramlarından olan globalokrasiye aykırı düşmektedir.
Türkiye bir yol tutturmuştur. Ekonomisi de başaşağı gitmektedir. Gidişin "yol haritası"nı, globalokrasinin esaslı kurumlarından olan IMF çizmiştir. Buna itiraz etmek veya revizyon isteğinde bulunmak global bilimin dışındadır. Dolayısıyla bu harita ülkeyi nereye götürürse, oraya varılacaktır. İktidar ve muhalefetin topyekün rahatlıkları bundandır. Bu rahatlık sebebiyle Afganistan konusuna bolca zaman ayırabilmektedirler.
Ancak rakamların dili, bu yol haritasının pek yakında bizi Afganistan'dan daha aşağıya götüreceğini söylemektedir. Ekonomide içteki işletmeler arka arkaya kapanırken, dışarıda yatırım yapanlar da aldıkları işleri bırakmak zorunda kalmaktadırlar. Yurtdışında taahhüt işleri yapan firmalarımız, bir ara Libya'daki, bir ara Balkanlar'daki gelişmeler sebebiyle krize girmişlerdi. Körfez Savaşı sebebiyle başta Irak olmak üzere Ortadoğu'da iş yapan firmalar çöllerde kavruldular. Irak'taki işler hala kesat. Şimdi de Pakistan'da iş yapan firmalar da yatırımlarını durdurmak zorunda kaldılar. Dışarıdaki bu tabloyu, içeride iki yıldan beri yaşanan kriz neticesi kelepire düşen işletmeler tamamlamaktadır. Türk sanayicisi, üreticisi, imalatçısı anahtarı hem içte hem dışta masanın üstüne bırakıp bir kenara çekilmektedir.
Tabii bütün bu kelepirleri mesela ABD eski Başkanı George Bush gibi danışmanlarıyla takip eden yabancı sermaye ya işletmeleri tamamen satın almakta yahut şirket evliliklerine giderek ülkenin kaynaklarına hortumunu takmaktadır.
Enteresandır; Türkiye'deki yabancı sermaye ortaklı firmalardan sadece yüzde 18'inde kontrol yerli ortakların elindedir. Ağustos sonu itibarıyla ülkemizde aktif olan 5 bin 709 şirketin 4 bin 35'inde hisseler yabancıların kontrolünde bulunuyor. Yalnızca 645 şirkette hisseler eşit biçimde dağıtılmış. Yani sermayeleri 4 katrilyon 689 trilyon lirayı bulan bu ortaklıklarda yabancı ortaklar yüzde 55.9 oranıyla 2.7 katrilyona sahip. Bu ortaklıkların ülkenin can damarı olan ekonomik alanlarda olduğu göz önüne alınırsa, iki satırlık beyanatlarla yahut Batı'dan esen üç kuruşluk rüzgarla ekonomimizin niçin sarsıldığı daha iyi anlaşılmaktadır.
Bu tablo, aynı zamanda üretim maliyetlerini aşağı çekecek tedbirleri almayarak işletmeleri kelepir fiyatına yabancı sermayenin kucağına iten, yabancı sermayedarlara takdim etmek üzere valilere kelepir şirketlerin çetelesinin tutturan siyasi iradenin sadece Afganistan'da değil, ülke içinde de kimin hayrına çalıştığının göstergesi değil midir?
DPT'nin çıkardığı yoksulluk haritasına göre, Türkiye nüfusunun yüzde 38'i, yani 25 milyon insan günlük temel ihtiyaçlarını karşılamak için gerekli 2 milyon 400 bin lira parayı bulamıyor, harcayamıyor. Bu demektir ki ülkemizin Afganistan olmasına ramak kaldı. Ülkesindeki bu tabloyu görmezlikten gelerek Afganistan'a sefere çıkan irade, ancak global kelliğe tutulmuş bir irade olsa gerektir. Milletinin sesine kulak vermeyen böyle bir siyasi irade, kısa zamanda kendi ülkesini de demokrasiden "globalokrasi"ye atlatmaya kararlı demektir.
Böyle bir akıbet ancak gizli veya açık mandacı olmayan, basiretli, tecrübe, kültür ve aşk donanımlı, ulusal bağımsızlığına ve değerlerine düşkün, milli kalkınma modelleri çerçevesinde üretmeyi ve çalışmayı esas alarak gecesini gündüzüne katacak kadroyla ters çevrilebilir. BTP'nin kadrosu ve icraat programı dışında böyle bir karakter taşıyan kadro görebiliyor musunuz?
Millet göremediği için BTP'ye akın ediyor; Türkiye'nin yüzü gülüyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019