Adı bile gizlenen kritik bir süreç başladı. Umut hakkı adı altında kardeşlik adı altında ortaya konan bir girişim. Gündemin özneleri Türkiye Cumhuriyeti devleti ve PKK.
Bu konuya tarihi perspektiften bakarak başlamak istiyorum. Kürdistan meselesi bugünün meselesi değil. Osmanlı devletini de meşgul eden bir mesele. Abdülhamid döneminden başlayalım isterseniz. Abdülhamid döneminde doğu bölgesinde bir Kürdistan hayali var. Bu konuda Hamidiye alaylarını hepimiz biliyoruz. Sultan Abdülhamid'in Hamidiye alayları kurmasının temel sebebi bölgesel güvenliği temin etmekti. Bu alay Ermenilere ve ayrılıkçı Kürtlere karşı Osmanlı Devleti'nin birlik ve beraberliğini temin etmeye yönelik idi.
Birinci Dünya Savaşı'nda yine Kürtlerin ve Ermenilerin bölücü faaliyetlerine şahit oluyoruz. Tabii bunu derken birlikten yana olan Kürt kardeşlerimizi tenzih ederiz. Paris Barış Kongresi toplanıyor. Kürtler bir devlet, yeni bir bölge temini için gayret sarf ederler.
Lozan Barış Antlaşması'nda Ermenistan ve Kürdistan'a Türkiye Cumhuriyeti devleti içerisinde müsaade edilmez. Kürtlerin ekalliyet (azınlık) meselesi gündeme geldiğinde Mustafa Kemal Atatürk'ün ortaya koyduğu bir ölçü var. Biz ayrı gayrı değiliz, biz Müslümanız diyor. Nitekim baktığımızda Erzurum Kongresi'nin birinci maddesinde Trabzon ve Canik sancağıyla beraber altı tane il sayılır. Denir ki Erzurum, Sivas, Diyarbakır, Elâzığ, Van ve Bitlis, altı il, Osmanlı Devleti'nin bölünmez parçalarıdır der. Bu altı vilayet Mondros mütarekesinde Ermeni illeri olarak ifade edilmişti. Bu illerin alt kısmında da Kürdistan bölgesinin kurulmasını istiyorlardı. Bunu isteyenler İngiltere, Fransa, İtalya ve ABD idi. Mustafa Kemal Atatürk ise Osmanlı-İslam yaklaşımı ile hayır bunlar Müslümandır, bir milletin fertleridir, kardeşiz yaklaşımını ortaya koyuyor. Sadece Ermeniler, Ortodoks Rumlar ve Yahudiler azınlık statüsünde kabul ediliyor.
Lozan T.C. devletimizin tapu senedidir. Lozan'da, T.C. kanunlarında Kürt'ler ayrı tutulmamıştır. Sadece Türkler Cumhurbaşkanı olur diye bir madde okudunuz mu? Okumadınız.
Biz Müslüman kardeşlerimizle, yani Kürtler, Araplar, Lazlar, Çerkezler… bu halklarla biz bir millet olduk, Türk milleti olduk. Zaten Türklük bir kafatasçılık değildir. Atatürk, 10. yıl nutkunun sonunda "Ne mutlu Türk'üm diyene" diyor. Rahmetli Turgut Özal, Kürt'tü, Cumhurbaşkanlığı yaptı bu memlekette. Bizim devlet kadrolarında çok üst düzey görev yapmış, Kürt birçok insan var. Konunun birinci cephesi bu yani Kürtler ayrı gayrı değildir, ezelden beri kardeştir. Bugüne kadar da halkların kendi arasında etnik çatışması söz konusu olmamıştır. Bilakis kız aldık, kız verdik. Onlar bize biz onlara güvendik. Onlar bizler demeye de gerek yok, etle kemik misali kaynaştık.
Yaşadığımız gelişmeler bize Trump'ın Sayın Erdoğan'a attığı tweet ve mektubu hatırlara getirdi.
Üzülerek bu mektuptan bahsetmek istiyorum. ABD Başkanı Trump'ın 2019 yılında Erdoğan'a gönderdiği bir mektup kötü ve üzücü bir mektup. Cumhurbaşkanımıza yazılan böyle bir mektubu asla kabul etmiyoruz. Zaten Türk Devleti de bunu kabul etmedi.
Türk ordusu Barış pınarı harekâtı yani Suriye'de harekâta giriştiği zaman bu olaylar gelişiyor. Eğer bu işi doğru ve insanı bir şekilde yaparsanız tarihte sizi iyi yazar, diyor. İnsan şöyle düşünüyor Trump Suriye'deki rejim değişikliğinden sonra neden Erdoğan'ı methetti.
Trump bir de mektup gönderiyor. Mektupta Suriye demokratik güçlerinin genel komutanı Mazlum Kobani'nin Türkiye'yle müzakere etmek istediğini ve bazı tavizler verme niyetinde olduğunu belirtiyor. Binlerce kişinin öldürülmesinden sorumlu tutulmak istemezsiniz. Ve biz de Türk ekonomisini mahvetmekten sorumlu olmak istemeyiz. Ve bunu yaparız. Size bunun bir örneğini Pastör Brunson olayında yaşatmıştım. Bakın bunları Trump mektubunda ifade ediyor.
Son gelişmeler karşısında BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş Bey bu iş devlet aklı diyenlere söz konusu akıl Amerikan aklı demişti. Ve hakikaten baktığımızda mektubun detayını okuduğumuzda insanın midesi bulanmıyor değil.
Türkiye ekonomik kriz içinde boğuşuyor. Verilen asgari ücret bile meseleyi gözler önüne seriyor.
Şimdi durduk yere adı bile konmadan terörist başının TBMM'ye davet edilmesi, muhatap alınması neyin nesi?
Türk Kürt kardeşliğinin muhatabı terör örgütünün başı mıdır yoksa bu aziz milletin fertlerinin maddi manevi, ekonomik ve sosyal sorunlarının çözülmesi midir?
Kamuoyuna kulak verdiğimizde bir terör örgütü başının bu şekilde muhatap alınması bir teslimiyet ve acziyet olarak konuşuluyor.
Acaba PKK'ya karşı bakış açısı mı değişti?
Acaba bunun arkasından bir federasyon mu gelecek?
Hele hele son günlerde halk arasında bazı mihraklarca Amerikan mandasının yeniden gündem edilmesi tesadüf değildir.
Bizi idare edenler sorunların çözümünde acziyete düşmüş olabilirler. Ancak şunu unutmayalım, bu milletin karakteri BAĞIMSIZLIK'tır.
- Kritik bir süreç: Umut hakkı / 02.01.2025
- Suriye'de kim kazandı, kim kaybetti? / 26.12.2024
- Suriye’de büyük oyun / 20.12.2024
- Suriye'de Pandora'nın Kutusu Açıldı / 12.12.2024
- 12'ye 5 kala Esad ile barışma / 06.12.2024
- Bayrak çekilen gemiler bizi savaşa sürükledi / 05.12.2024
- Karışıklık Suriye ile mi sınırlı kalacak? / 04.12.2024
- Dikkat! Çözümün adresi / 30.11.2024
- NATO’nun oltasındaki yemler / 29.11.2024