“Ey Türk Oğuz Beyleri, üstten gök çökmedikçe, alttan yer delinmedikçe, bil ki Türk Milleti, Türk yurdu, Türk Devleti, Türk töresi bozulmaz. Ey ölümsüz Türk Milleti! Kendine dön! Su gibi akıttığın kanına, dağlar gibi yığdığın kemiklerine layık ol!”Bilge Kağan, 1300 yıl önce taşa kazıttığı yazıda böyle söylüyor. Göktürk Kitabelerini okumak gerek, defalarca ve defalarca. Bilge Kağan iyi tanıyor milletini. Hamaset yapmıyor; iyisini de, kötüsünü de aynı bilgelikle anlatıyor: “Türk ulusu tokluğun değerini bilmezsin. Acıksan tokluk düşünmezsin. Bir doysan açlığı düşünmezsin.” Bilge Kağan bilge bir devlet adamı. Halkını çok iyi tanıyor. Halkının zaaflarını ve gücünü iyi biliyor. Bunlar önemli çünkü aslında o günkü Türk Milletiyle bugünkü arasında pek bir fark yok. Aynı zaaflar ve aynı güç… Bilge Kağan sürekli Türk Milleti diye hitap ediyor. Halka bir millet olduğunu, başıbozuk bir sürü olmadığını sürekli hatırlatıyor. Bu önemli… Biz milliyetçiliği Fransız İhtilali’nden öğrenmedik. Fransız İhtilali’ni yaptıktan sonra dünyanın başına “ırkçı–milliyetçilik” belasını saranların henüz ırklarının bile oluşmadığı bir dönemde Türkler bir millet olarak, devlet düzeni içinde yaşıyorlardı. Milli benlik bilincine sahip olmak ırkçılık değildir. Bilge Kağan’ın ve hatta Mete Han’ın Türk Milletinden bugünküne kadar hiçbir dönemde ırkçılık kavramıyla yaşamadık biz. Türk Milleti Anadolu’ya geldiğinde farklı milletlerle kaynaştı. Kürt oldu, Laz oldu, Çerkez oldu, hepsinin adı Türk Milleti oldu. Millet olmak; aynı şeye inanmak, aynı şeylere sevinmek, aynı şeylere üzülmek, aynı şeyle neşelenip aynı şeyle kahrolmak demektir. Aynı gönül dilini konuşmak, aynı türküyü söylemek, birbirimizi anlamaktır. Büyük bir ailenin eşit fertleri olmaktır. Güçlü olmaktır. Millet olmak güzeldir, elzemdir. Ben Kürt’tüm, sen Türk’tün, olmadı ben Arnavut’um demek değildir. Milli benliğe sahip olmak uyanık olmaktır. “Biz biriz, bütünüz, böyle güçlüyüz” diyebilmektir. Bunu dememek, diyememek, parçalanıp kurda kuşa yem olmak demektir. Milliyetçiliği ayaklar altına almak bin yıldır bu topraklarla hemhal olmuş birbiriyle meczolmuş Türk milletini ayaklar altına almak demektir. Milliyetçiliği yanlış anlamak ırkçılıkla eşdeğer görmek, binlerce yıldır millet olarak yaşamış topluluklar için parçalanmanın ön şartıdır. Türkiye, güçlü bir geçmişe sırtını dayamış bir ülke. Milliyetçiliği doğru tanımlamak önemlidir. Bin yıllık vatanımızda birbiriyle kaynaşmış bütün unsurları bir bütün olarak görmek gerekmez mi? Kimsenin dilini, inancını, yaşantısını ötelemeden birbiriyle kucaklaştırabilmek hakikaten çok mu zordur? Çanakkale’de omuz omuza çarpışanlar, birbirinin kucağında şehit olanlar sığ bir milliyetçilik anlayışıyla bunu yapabilirler miydi? Unutmayalım ki, bağımsızlık sembolümüz İstiklal Marşı’mızın şairi bir Arnavut’tu. Ama “ırk” sözcüğünü o dönemki bütün halkı kapsayacak şekilde Türk Milleti adına kullanmamış mıdır? Kurtuluş Savaşı’nda ne Arnavutluk, ne Kürtlük, ne Türklük, ne Lazlık vs. davası güdülmüştür. Geniş anlamda, herkesin peşinden gitmeyi şeref saydığı bir “Büyük Türk Milleti” davası güdülmüştür. Gerçek milliyetçilik budur. Bu anlayışa sahip çıkmak; bu ülkeyi parçalanmaktan kurtaracak yegâne şeydir.
Hüma Gökçe / diğer yazıları
- Gerçek milliyetçilik / 03.05.2013
- İttihatçılardan günümüze / 13.06.2011
- Batı'nın kanlı tarihi-7 / 05.06.2011
- Batı'nın kanlı tarihi-6 / 01.06.2011
- Şark meselesi, Girit meselesi, Kürt meselesi / 25.05.2011
- Batı'nın kanlı tarihi-5 / 22.05.2011
- Batı'nın kanlı tarihi - 4 / 14.05.2011
- Abdülhamid Han, milliyetçilik ve küreselleşme / 12.05.2011
- Batı'nın kanlı tarihi-3 / 07.05.2011
- Büyük birader / 04.05.2011
- İttihatçılardan günümüze / 13.06.2011
- Batı'nın kanlı tarihi-7 / 05.06.2011
- Batı'nın kanlı tarihi-6 / 01.06.2011
- Şark meselesi, Girit meselesi, Kürt meselesi / 25.05.2011
- Batı'nın kanlı tarihi-5 / 22.05.2011
- Batı'nın kanlı tarihi - 4 / 14.05.2011
- Abdülhamid Han, milliyetçilik ve küreselleşme / 12.05.2011
- Batı'nın kanlı tarihi-3 / 07.05.2011
- Büyük birader / 04.05.2011