Bugün, İslam Coğrafyasında var olan iriliufaklı her mesele batının ortaya koyduğu "şark meselesi" projesinin ürünüdür. Savaşlar, ayaklanmalar, etnik kaşımalar, patlayan her silah, akan her damla kan Şark meselesi'nin neticeleridir. Nedir Şark meselesi?Özetle Türk'ü ve müslümanı tamamen bitirme, dünya üzerinden yok etme meselesidir. Haçlı Seferleri'nin özü, sistemleşmiş, kurumsallaşmış halidir. İlk kez bir kavram olarak 1815 Viyana Kongresi'nde Rusya tarafından kullanılmış, bundan sonra benimsenerek, tarihçiler ve siyasetçiler tarafından kullanılagelmiştir. "Hasta adam" olan Osmanlı Devleti'ni bitirme hamleleri ve planı olarak ortaya çıkan bu kavram, Osmanlı Devleti içindeki hristiyanlar için sırasıyla, haklar verilmesi, reform yapılması, muhtariyet kazandırılması ve bağımsızlıklarının temini hedeflerini ihtiva ediyordu. Bu suretle Osmanlı Devleti'nin sırayla Avrupa'dan, Balkanlardan ve Anadolu'dan atılması ve topraklarının paylaşılması hedefi gerçekleşecekti. Peki Avrupa için Şark Meselesi ne zaman başlamıştır?Fransız tarihçi Albert Sorel'e göre "Türkler, Avrupa'ya ayak bastığı günden itibaren Şark Meselesi zuhur etmiştir." Yani 1071 Malazgirt Muharebesi'nden itibaren. Bu görüşe göre Şark Meselesi bir Türk meselesidir. Tarihçi Deriyo'ya göre ise "Şark Meselesi, Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'u almasıyla değil Hz. Muhammed'in doğumuyla başlar. Bu cihetle şark meselesi bir İslam meselesi demektir."Şark meselesi,Türklerin Anadolu'dan atılması gerçekleştirilemediğinden sona ermemiştir. Dolayısıyla tarihi bir terim olmaktan ziyade güncelliğini ve canlılığını korumaya devam etmekte olan bir gerçektir. Osmanlı'nın sona erdirilmesi bu meseleyi bitirmemiştir. Çünkü nihai hedef gerçekleşmemiştir. Arnold Toynbee'nin şu tespiti ilginçtir: "Üstü örtülü gibi duran Şark Meselesi'nde hedefin gerçekleştirilmesi için ya Türkleri Anadolu'dan atmak ya da onları hristiyanlığa kazandırmak gerekmektedir."Şark Meselesi'ni idrak ettiğimiz zaman anlıyoruz ki, Müslüman ülkelerdeki savaşlar,iç savaşlar,rejim değiştirmeler hiç de kendiliğinden meydana gelmiyor. Maalesef batının kanlı eli perde arkasındaki asıl oyuncu olarak bu işleri kotarıyor. Sebep, ekonomik ve siyasi olmanın ötesinde dinidir.Osmanlıya ve Türkiye'ye dönecek olursak bu oyunlar Osmanlı Devleti'nin çöküş sürecinde pekala oynanmış ve başarılı olmuştur. En ibret verici ve en sarih olanı Yunanistan'ın bağımsızlığı ve Girit'in bizden koparılış sürecidir. Milliyetçilik duygusu ve isyanların ötesinde büyük devletlerin sürekli olaya müdahil olması ve Navarin Baskını neticesiyle Yunanistan'ın Osmanlı'dan ayrılması. Ayrılmanın yetmediği bu yeni devletin ölçüsüzce şımarmasıyla topraklarını Osmanlı aleyhine sürekli genişletme çabaları, Ege'deki yedi adanın üzerine geçirilmesiyle Girit'e göz dikmesi. Akdeniz'in kilidi sayılan bu adanın Yunanistan'a katılma süreci uzun ve kanlı olmuştur. Yunanlıların kışkırttığı iç isyanlar, adadaki hristiyanların Müslüman ahaliyi sürekli tacizi ve nihayetinde karşılıklı hesaplaşma,Osmanlıya büyük devletlerin müdahalesi ve meseleyi halletmesine izin verilmemesi, sürekli Rumlar lehine davranmaları, Osmanlı'nın Yunanlıları bozguna uğrattığı Teselya savaşı. Ancak Büyük devletlerin yine müdahalesi ve Osmanlının zafere rağmen Girit'i kurtarmasına izin verilmeyişi. Zorla muhtariyet,Osmanlı memur ve askerinin adadan zorla çıkarılması ve sonunda da adanın Yunanistan'a bağlanması.Bugün şark meselesi hala devam ediyor ve edecek.Ta ki son Müslüman Türk de Anadolu'dan çıkarılana yahut hristiyanlaşana dek. Peter Alfred Andrew, "Türkiye'de etnik gruplar" adlı kitabında 47 etnik gurup saymış,bunların tarihi, dili,kültürü üzerinde ayrıntılı bilgi vermiş, ülkenin bir "mozaik" olduğunu söylemiştir. Şu mozaik konusuna da başka bir gün girelim.Bugün "Kürt meselesi" olarak takdim edilen mesele, Şark meselesinin parçası olmaktan başka bir şey değildir. Ne yeni bir "mesele"dir, ne de halledilmeden bırakılacaktır.Kürtlerin hakları çoğaltılacak (anadil, kendi dilinde okul vs.), etnik kimlik vurgusu sürekli artırılacak, bölgede halk çatışmalarının önü açılacak, teröristler özgürlük savaşçısı olarak lanse edilecek, kamuoyu hazırlanacak, hak, daha çok hak istenecek, özerklik talep edilecek, bölge özerkleştirilecek,sonra bağımsız olacak. Fakat orda iş bitmeyecek, topraklar genişletilmeye çalışılacak, PKK eylemleri büyük şehirlere taşınacak, aynı senaryo yeni baştan işletilip olaylar daha farklı ve daha geniş noktalara getirilecek.Yurdumun üstünde tüten en son ocak da sönene yahut tepesine haç dikene kadar bu böyle devam edip gidecek.Ne diyelim, Allah milletimizi ayıktırsın. Bize de Yahya Kemal'in şu beytini söylemek düşüyor ancak: "Ölürsem görmeden millette ümit ettiğim feyzi/Yazılsın sengi kabrimde vatan mahzun ben mahzun."
Hüma Gökçe / diğer yazıları
- Gerçek milliyetçilik / 03.05.2013
- İttihatçılardan günümüze / 13.06.2011
- Batı'nın kanlı tarihi-7 / 05.06.2011
- Batı'nın kanlı tarihi-6 / 01.06.2011
- Şark meselesi, Girit meselesi, Kürt meselesi / 25.05.2011
- Batı'nın kanlı tarihi-5 / 22.05.2011
- Batı'nın kanlı tarihi - 4 / 14.05.2011
- Abdülhamid Han, milliyetçilik ve küreselleşme / 12.05.2011
- Batı'nın kanlı tarihi-3 / 07.05.2011
- Büyük birader / 04.05.2011
- İttihatçılardan günümüze / 13.06.2011
- Batı'nın kanlı tarihi-7 / 05.06.2011
- Batı'nın kanlı tarihi-6 / 01.06.2011
- Şark meselesi, Girit meselesi, Kürt meselesi / 25.05.2011
- Batı'nın kanlı tarihi-5 / 22.05.2011
- Batı'nın kanlı tarihi - 4 / 14.05.2011
- Abdülhamid Han, milliyetçilik ve küreselleşme / 12.05.2011
- Batı'nın kanlı tarihi-3 / 07.05.2011
- Büyük birader / 04.05.2011