Misyonerliğin bu genel anlamıyla dinsizlere ve başka dinden olanlara Hıristiyanlığın tebliği demek olan aslî görevi ile beraber ve ona ek olarak Karadeniz'de de "özel" bir görevi bulunmaktadır.
Meraklısı, "Karadeniz'in Kitabı" adlı eserimizde Karadeniz'in otokton-yerli halkının 6000 yıldır Türk olduğunu iddia ve ispat ettiğimizi iyi bilir.
Karadeniz'in hem yerli halkı Türk'tür, hem çeşitli zaman ve vesilelerle yerleşmiş olan yabancılar en son Birinci Dünya Savaşı sonunda Rusya ve Yunanistan'a göç etmiş, kılıç artıkları da Kurtuluş Savaşı sonundaki mübadelede terk-i diyar etmişlerdir.
Kısaca Karadeniz'de şu an genelde tek yabancı, özelde ise tek Rum-Ortodoks yoktur.
Rumlar 1204-1280 arası, sadece 76 yıl ve yine sadece Trabzon kale içinde hükümran bir şehir devleti kurmuşlardır. Bundan, ağızlarını doldura doldura Pontus Rum İmparatorluğu şeklinde bahsetmeyi pek severler.
"İmparator"u Giorgi'nin; kuruluşundan sadece 76 yıl sonra Giresun taraflarında Oğuzların Çepni beyi Bayram Bey'e "esir" düştüğü bir imparatorluk, acep nasıl bir "imparatorluk"tur?
Yunan devlet televizyonu ERT'nin iddiasına göre Karadeniz'de şu an 500.000 Pontuslu Rum yaşamaktadır. Ve işin kötüsü bu iddialarını AGİT Zirvesi'nde resmî kayıtlara da geçirmişlerdir.
AGİT'in 6 Ekim 1998 Varşova belgesine göre Karadeniz'de mukim ! Pontuslular baskı altında olup ana dillerini konuşmaları, anadillerinde eğitim görmeleri resmî makamlar tarafından yasaklanmaktadır.
Gördünüz mü Kopenhag-Helsinki-Salkım Hanım süreci ile gelinen noktayı? Bir kere Kürtçe ile eğitime yol verilince arkadan hangi dillerin geleceğinin farkında mısınız?
İşte Karadeniz'de misyonerlik, özellikle Rum ve Yunanlıların, Pontus hülyalarının canlı tutulacağı, millî hedeflerine ulaşmaları yolunda en önemli bir araç haline gelmiştir.
Yunanlılar misyoner kılığında ortodoks dinini; bölgede gizli-saklı olduğunu iddia ettikleri Yunanlıları yer altından, kıyı bucaktan eşeleyip bulmak için kullanmaktadırlar.
Her sene Yunanistan'dan turist kılığında gelip, bizim turizm, hele inanç turizmi deyince ağzının suyu akan ilgililerimiz sayesinde de rahatça at koşturacak geniş bir alan bulmakta en ufak zorluk çekmemektedirler.
Karadeniz'de ortodoks misyoner faaliyetlerin doruk noktası 1996'daki Venizelos gemisi olayıdır. Bu tarihte Fener Rum Patriği Barthalemeos, Koç grubunun maddî ve manevî desteği ile ve "tesadüfen" Atatürk'ün Karadeniz'e Cumhuriyet'ten sonraki ilk ziyaretinin yıl dönümüne denk getirilen bir günde, gemiye doldurduğu "çevreciler"le beraber Karadeniz'e bir emrivâki yapmıştır.
Görünürdeki amaç Karadeniz'in temizlenmesidir, gezinin adı da "Vahiy ve Çevre"dir. Geminin yolcuları da işin tuhafı papazlar, tarihçiler ve özellikle Bizansologlardır.
Gemi gördüğü tepkiler üzerine Karadeniz'de başka hiçbir limana uğrayamadan doğrudan Trabzon'a gelmiş ve limana demirlemiştir. Geminin Türk karasularına girişi zamanın Cumhurbaşkanı Demirel'in özel izniyle mümkün olmuştur.
Gemi Trabzon limanına demirlemiş fakat uyanık ve şuurlu Türklerin demokratik karşı tavırları sayesinde papazlar karaya ayak basamamışlardır. Ertesi gün çekip gitmişlerdir.
İşin en acı tarafı geminin İstanbul'a dönüşünde zamanın, köpeği ile basın toplantısı düzenlemekle marûf Çevre Bakanı İmren Aykut'un gemiye çıkıp katılımcılardan, Trabzon'da karşılaştıkları kötü muamele yüzünden özür dilemesi olmuştur.
Melânet bitmemiştir kıymetli okuyucu... Millî marş, bayrak, paramız ve türkülerimizden sonra sıra alfabemize gelmiş, Türk alfabesine Q, W, X harflerinin eklenmesi Bilgi Üniversitesi'nde bir panelde tartışılmış, Küksal Toptan gibi zamanında "liderliğe" soyunan ve bu ülkede Millî Eğitim Bakanlığı yapan bir şahıs "Ne var bunda, Gayet tabiî bir şey" diyebilmiştir.
Yetmemiş, Bilkent Üniversitesi'nde hem de Mühendislik Fakültesinin 2001 yılı müfredatına "İncil ve Tevrat"ın incelendiği bir seçmeli ders konulmuştur. Hocanın adı Dr. Mustafa Nakeeb'dir. Konu kapsamında ağırlıklı olarak Homeros, Sappho, lirik "Greek Poets" Plato, Aristotle, Horace ve GENESİS bulunmaktadır.
İstanbul ve Ankara'da anlı-şanlı üniversitelerde bunlar olurken Trabzon Katolik Kilisesi'ne lise ve üniversite öğrencilerinin devam etmesi; ilaç için tek bir Katoliğin bulunmadığı Giresun'da seksen senelik çocuk kütüphanesinin kapısında bulunan ve restorasyon maksadıyla asılan tabelâya "Giresun Katolik Kilisesi. Restorasyon TC Kültür Bakanlığı tarafından yapılmaktadır" yazılması ayrıca mide bulandırmaktadır.
Bu bakanlık hangi kültürü kime satmaktadır Allah Aşkına?
Görüldüğü gibi durum vahimdir ve misyonerlik konusunda en üst, bakanlık seviyesinden en alt taşraya kadar her seviyede ciddî bir millî politika geliştirilmesi esastır.
Meraklısı, "Karadeniz'in Kitabı" adlı eserimizde Karadeniz'in otokton-yerli halkının 6000 yıldır Türk olduğunu iddia ve ispat ettiğimizi iyi bilir.
Karadeniz'in hem yerli halkı Türk'tür, hem çeşitli zaman ve vesilelerle yerleşmiş olan yabancılar en son Birinci Dünya Savaşı sonunda Rusya ve Yunanistan'a göç etmiş, kılıç artıkları da Kurtuluş Savaşı sonundaki mübadelede terk-i diyar etmişlerdir.
Kısaca Karadeniz'de şu an genelde tek yabancı, özelde ise tek Rum-Ortodoks yoktur.
Rumlar 1204-1280 arası, sadece 76 yıl ve yine sadece Trabzon kale içinde hükümran bir şehir devleti kurmuşlardır. Bundan, ağızlarını doldura doldura Pontus Rum İmparatorluğu şeklinde bahsetmeyi pek severler.
"İmparator"u Giorgi'nin; kuruluşundan sadece 76 yıl sonra Giresun taraflarında Oğuzların Çepni beyi Bayram Bey'e "esir" düştüğü bir imparatorluk, acep nasıl bir "imparatorluk"tur?
Yunan devlet televizyonu ERT'nin iddiasına göre Karadeniz'de şu an 500.000 Pontuslu Rum yaşamaktadır. Ve işin kötüsü bu iddialarını AGİT Zirvesi'nde resmî kayıtlara da geçirmişlerdir.
AGİT'in 6 Ekim 1998 Varşova belgesine göre Karadeniz'de mukim ! Pontuslular baskı altında olup ana dillerini konuşmaları, anadillerinde eğitim görmeleri resmî makamlar tarafından yasaklanmaktadır.
Gördünüz mü Kopenhag-Helsinki-Salkım Hanım süreci ile gelinen noktayı? Bir kere Kürtçe ile eğitime yol verilince arkadan hangi dillerin geleceğinin farkında mısınız?
İşte Karadeniz'de misyonerlik, özellikle Rum ve Yunanlıların, Pontus hülyalarının canlı tutulacağı, millî hedeflerine ulaşmaları yolunda en önemli bir araç haline gelmiştir.
Yunanlılar misyoner kılığında ortodoks dinini; bölgede gizli-saklı olduğunu iddia ettikleri Yunanlıları yer altından, kıyı bucaktan eşeleyip bulmak için kullanmaktadırlar.
Her sene Yunanistan'dan turist kılığında gelip, bizim turizm, hele inanç turizmi deyince ağzının suyu akan ilgililerimiz sayesinde de rahatça at koşturacak geniş bir alan bulmakta en ufak zorluk çekmemektedirler.
Karadeniz'de ortodoks misyoner faaliyetlerin doruk noktası 1996'daki Venizelos gemisi olayıdır. Bu tarihte Fener Rum Patriği Barthalemeos, Koç grubunun maddî ve manevî desteği ile ve "tesadüfen" Atatürk'ün Karadeniz'e Cumhuriyet'ten sonraki ilk ziyaretinin yıl dönümüne denk getirilen bir günde, gemiye doldurduğu "çevreciler"le beraber Karadeniz'e bir emrivâki yapmıştır.
Görünürdeki amaç Karadeniz'in temizlenmesidir, gezinin adı da "Vahiy ve Çevre"dir. Geminin yolcuları da işin tuhafı papazlar, tarihçiler ve özellikle Bizansologlardır.
Gemi gördüğü tepkiler üzerine Karadeniz'de başka hiçbir limana uğrayamadan doğrudan Trabzon'a gelmiş ve limana demirlemiştir. Geminin Türk karasularına girişi zamanın Cumhurbaşkanı Demirel'in özel izniyle mümkün olmuştur.
Gemi Trabzon limanına demirlemiş fakat uyanık ve şuurlu Türklerin demokratik karşı tavırları sayesinde papazlar karaya ayak basamamışlardır. Ertesi gün çekip gitmişlerdir.
İşin en acı tarafı geminin İstanbul'a dönüşünde zamanın, köpeği ile basın toplantısı düzenlemekle marûf Çevre Bakanı İmren Aykut'un gemiye çıkıp katılımcılardan, Trabzon'da karşılaştıkları kötü muamele yüzünden özür dilemesi olmuştur.
Melânet bitmemiştir kıymetli okuyucu... Millî marş, bayrak, paramız ve türkülerimizden sonra sıra alfabemize gelmiş, Türk alfabesine Q, W, X harflerinin eklenmesi Bilgi Üniversitesi'nde bir panelde tartışılmış, Küksal Toptan gibi zamanında "liderliğe" soyunan ve bu ülkede Millî Eğitim Bakanlığı yapan bir şahıs "Ne var bunda, Gayet tabiî bir şey" diyebilmiştir.
Yetmemiş, Bilkent Üniversitesi'nde hem de Mühendislik Fakültesinin 2001 yılı müfredatına "İncil ve Tevrat"ın incelendiği bir seçmeli ders konulmuştur. Hocanın adı Dr. Mustafa Nakeeb'dir. Konu kapsamında ağırlıklı olarak Homeros, Sappho, lirik "Greek Poets" Plato, Aristotle, Horace ve GENESİS bulunmaktadır.
İstanbul ve Ankara'da anlı-şanlı üniversitelerde bunlar olurken Trabzon Katolik Kilisesi'ne lise ve üniversite öğrencilerinin devam etmesi; ilaç için tek bir Katoliğin bulunmadığı Giresun'da seksen senelik çocuk kütüphanesinin kapısında bulunan ve restorasyon maksadıyla asılan tabelâya "Giresun Katolik Kilisesi. Restorasyon TC Kültür Bakanlığı tarafından yapılmaktadır" yazılması ayrıca mide bulandırmaktadır.
Bu bakanlık hangi kültürü kime satmaktadır Allah Aşkına?
Görüldüğü gibi durum vahimdir ve misyonerlik konusunda en üst, bakanlık seviyesinden en alt taşraya kadar her seviyede ciddî bir millî politika geliştirilmesi esastır.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002