Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Türkiye ve İslam coğrafyasında yaşanan gelişmeler karşısındaki duruşu, hem teşkilat yetkilileri, hem de iman ve akl-ı selim sahipleri tarafından ele alınması gereken temel konu halini almıştır.Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yasal konumunu tartışacak değiliz. Bu husus, "Diyanet'in dini duruşu ve gelişen olaylar karşısındaki vaziyeti" diye özetlenebilecek "asıl mesele"nin yanında teferruat kalır.Hem Diyanet, hem de iman ve iz'an sahipleri, kendilerine şu soruları sormalı, samimi cevaplar vermelidir. Son çeyrek asırdan beri İslam coğrafyası, İslamcı geçinenler eliyle ve eş başkanlıklarıyla Haçlı işgallerine ve Büyük Ortadoğu Projesi katliamlarına maruz kalmaktadır. Bu tablo, herkesin gözünün önünde cereyan eden, inkârı gayr-ı kabil bir haldir. Diyanet, bu işgal ve katliam furyasında hangi safta durmaktadır, BOP eş başkanlığını yürüten İslamcıların icraatları karşısındaki pozisyonu nedir, nerede durmaktadır?Haçlı dünyası ve Papalık ekolleri, bir taraftan uzun zamandan beri Türkiyemiz başta olmak üzere İslam milletinin tamamının iman ve itikadını, Müslüman kisveli misyon erlerinin "dinlerarası diyalog" hizmetleriyle dönüştürüp saptırıyor. Diğer yandan, buna paralel olarak Kelime-i Tevhid'i ikrar ve ona iman etmiş Müslümanları, Allah ve Rasulü'nün tesis ettiği İslam kardeşliğinden kopartarak birbirini boğazlayan Sünni, Şii, Caferi, Alevi, Bektaşi, Nusayri? vs "düşman kardeşler" haline getiriyor, getirmiştir. Bu sapıklık ve bölünmüş vaziyet, İslam coğrafyasında savaş, mezalim ve katliamlar olarak tezahür ediyor. Bu kaos ve katliamlar, dünyanın gözü önünde cereyan eden, inkarı gayr-ı kabil vaziyettir. Diyanet, işgal ve katliam olarak tezahür eden bu dönüştürme, bölünmüşlük furyasında nerede duruyor?Türkiye'deki birçok caminin, Amerika'nın BOP eş başkanlığını yürüten AKP iktidarının karargahı gibi hizmet verdiği, birçok görevlinin hükümet borazanı ve Haçlı seferberliğinde asker toplayan Papaz Urban ve Keşiş Piyer edasıyla İslam coğrafyasındaki katliam ve işgallere duacı oldukları ve Müslüman'ın katledilmesine fetvabazlık yaptıkları, Diyanet tarafından görülüyor mu? Görülüyorsa, Diyanet, bu tablonun neresinde duruyor?!Kur'an ve Sünnet'in, Ehl-i Beyt'in seçilmişliğine, Ehl-i Beyt'in Müslümanlara bırakılan ve kendilerine yapıştıklarında asla sapıtmayacakları iki emanetten biri olduğuna, kıyamete değin birlik ve Tevhid'in merkezinin Ehl-i Beyt olduğuna dair apaçık ölçü ve esasları karşısında, Diyanet nerede durmaktadır?Akaid, fıkıh, hadis, tefsir ve usûl başta olmak üzere İslam ilim ve disiplinlerinin tedvin, tasnif ve yazımlarının, Ehl-i Beyt'e kılıç çekerek ve kanlarını dökerek saltanat koltuğunu işgal etmiş Emevi ve Abbasilerin baskıları ve mezalimi altında gerçekleştiği, inkarı mümkün olmayan apaçık bir gerçektir. Doğru mu, doğru? İman, iz'an ve zerre kadar ilim haysiyeti olan her akıl sahibi, bu süreçte müttefiktir.Hatta bu mezalim sürecinde, Ehl-i Sünnet büyükleri diye zikredilen Ebu Hanife, Said b. el-Müseyyeb, Said b. Cübeyr, İmam Şafi, İmam Nesai gibi Ehl-i Beyt sevdalısı birçok yüce zevatın işkence ve mezalimlerle şehit edildikleri, herkesin malumudur. Allah ve Rasulü'nün "Mü'minlere iki emanetten biri olarak bıraktığı Ehl-i Beyt" ve evlatlarının, sanki hiç yaşamamışlar, hiç konuşmamışlar, hiç hüküm vermemişler gibi görmezlikten gelindiği ve ilmin kaynaklarından safdışı bırakıldığı da apaçıktır. Akaid, fıkıh, hadis ve tefsir müdevvanatı içinde onlardan nakledilmiş üç-çift bir tek rivayet bile bu vahametin göstergesidir.Böyle bir baskı, mezalim ve tarafgir ortamda derlenmiş, tedvin edilmiş ve oluşturulmuş dini ilim, usûl ve kaynaklara dayalı Sünni anlayışın, yeni baştan ele alınması ve Emevi-Abbasi tortularından arındırılması gerekmiyor mu?Bugün, İslam coğrafyasındaki işgal, katliam ve kardeş katliamları, bu Emevi-Abbasi mezalimi altında şekillenmiş dini algılayışla aklı ve kalbi tutulmuşların hizmeti, ibadeti, semeresi ve eseri değil mi? Diyanet, böyle bir bid'at vaziyet ve Haçlı hizmetine amade siyasi iktidar karşısında eli kolu-bağlı, suskun ve itaatkar duruş sergiler ise; Emevi mezalimine ve onun çağdaş versiyonu olan anlayışlara teslim olmuş olmuyor mu? Diyanet, yasal konumundan önce asıl bu dini, ilmi ve sosyal konumunu İslam'ın Asr-ı Saadet'teki ana eksenine oturtmalıdır.Bu bağlamda ilim, siyaset, gönül ve iman adamı Prof. Dr. Haydar Baş'ın duruşu, gayreti ve çalışmaları tüm dünya için olduğu kadar, Diyanet için de örnektir. Görene?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019