Batı dört koldan Suriye’ye saldırıyor, Suriye yönetimi ise halktan aldığı destekle bütün bu saldırıları geri püskürtüyor.
ABD Dışişleri Başkanı Hillary Clinton’ın geçtiğimiz günlerde verdiği talimata uyuldu ve Suriye Ulusal Konseyi’nin (SUK) yönetim kadrosu değiştirildi. SUK başkanlığına Hıristiyan George Sabra getirildi. Kim tarafından? Elbette ki ABD tarafından…
Suriye’ye getirilmek istenen özgürlük işte böyle bir özgürlük; Suriye yönetiminin halk tarafından değil de ABD tarafından belirlenmesi özgürlüğü…
Tabi, ABD işi şansa bırakmak istemiyor. Katar’ın başkenti Doha’da yapılan toplantıda Suriye Devrimi ve Muhalefet Güçleri Ulusal Koalisyonu adlı bir çatı örgüt kurdular ve başına da bir dönem Emevi camiinin imamlığını yapan Muaz el-Hatip’i getirdiler.
Bizdeki diyalogcu hocaefendilerin benzerleri Suriye’de de var elbette…
Bugüne kadar Esad yönetimine bağlılıklarını devam ettiren azınlıkları koparmak için SUK’un başına Hıristiyan bir yandaş, Sünni kesimi koparmak için de satın alınmaya müsait, bedeli olan bir imam devreye koydular.
Tabi, adamlar Esad’ı devirip yerine ABD adına parçalanmaya müsait yepyeni bir devlet oluşturmak istiyorlar. Bunun komutanı olacak, başbakanı olacak, başkanı olacak, imamı olacak, bürokratı, vatandaşı olacak…
İşte bu sebepten dolayı batı, hedefine aldığı bütün ülkeler için Suriye örneğinde olduğu gibi her kesimden isimler belirliyor, onları satın alıyor, arzu ettiği kıvama getiriyor.
ABD bir taraftan içeriden ve dışarıdan bu tür figüranlar bulup değerlendirmeye çalışırken, diğer taraftan da Suriye yönetimini sağdan soldan yukarıdan aşağıdan taciz etmeye çalışıyor.
Bu noktada en önemli misyonu Özgür Suriye Ordusu denilen terör oluşumu yükleniyor.
Çatışmaları sınırlarda yoğunlaştırarak, oluşan provokasyon ortamından istifadeyle, birkaç top mermisini Türkiye’ye, İsrail’e, Lübnan’a gönderiyor.
Türkiye siyaseti zaten böyle bir manevraya hazır vaziyette, olayın iç yüzünü araştırmadan direkt Suriye’yi vuruyor.
İsrail? O zaten Suriye’yi vurmak için bahane kolluyor; Özgür Suriye Ordusu’ndan pas istiyor, o da bu pası seve seve İsrail’e veriyor. İsrail de fırsat bu fırsat Suriye’yi vurma şansı yakalıyor, vurdukça vuruyor.
Suriye İsrail’e bir şey diyecek olsa, İsrail için bahane hazır, “Türkiye’ye niye bir şey demiyorsun?” diyecek.
Böylece Kürecik’te kurulan füze kalkanı sistemi ile İsrail’in hamiliğine soyunan Türkiye, böylece İsrail için önemli bir bahane olmuş oluyor.
Suriye için şartlar oldukça zor olsa da, Esad yönetimi akıllı adım atıyor. Yıllarca uyguladığı sosyal devlet projeleriyle Esad, halkın gönlünü kazanmış durumda. Esad’ın Kaddafi’den önemli bir farkı ordusunun güçlü olması ve her şeyden önemlisi Suriyeli olması…
Kaddafi’nin ordusu yabancıydı ve paralı askerlerden oluşuyordu. Bu tür askerler vatan savunması için fedakarlık yapmazlar, canları tatlıdır, ilk fırsatta kaçarlar ve öyle de oldu.
Esad’ın bileğinin bükülememesinin en önemli nedenlerinden birisi de Rusya ve Çin’in verdiği açık destek. Rusya ve Çin’in, Suriye’ye müdahaleye izin vermemesi BM’nin, NATO’nun elini kolunu bağlamaktadır.
Suriye’ye direkt müdahale konusunda Rusya ve Çin vetosuna takılan batı, illegal bir biçimde, figüranlarla, taşeronlarla, tiyatrolarla, senaryolarla işgal faaliyeti yürütmeye çalışmaktadır.
Görünen o ki, bunda da başarılı olamayacaklardır.
ABD Dışişleri Başkanı Hillary Clinton’ın geçtiğimiz günlerde verdiği talimata uyuldu ve Suriye Ulusal Konseyi’nin (SUK) yönetim kadrosu değiştirildi. SUK başkanlığına Hıristiyan George Sabra getirildi. Kim tarafından? Elbette ki ABD tarafından…
Suriye’ye getirilmek istenen özgürlük işte böyle bir özgürlük; Suriye yönetiminin halk tarafından değil de ABD tarafından belirlenmesi özgürlüğü…
Tabi, ABD işi şansa bırakmak istemiyor. Katar’ın başkenti Doha’da yapılan toplantıda Suriye Devrimi ve Muhalefet Güçleri Ulusal Koalisyonu adlı bir çatı örgüt kurdular ve başına da bir dönem Emevi camiinin imamlığını yapan Muaz el-Hatip’i getirdiler.
Bizdeki diyalogcu hocaefendilerin benzerleri Suriye’de de var elbette…
Bugüne kadar Esad yönetimine bağlılıklarını devam ettiren azınlıkları koparmak için SUK’un başına Hıristiyan bir yandaş, Sünni kesimi koparmak için de satın alınmaya müsait, bedeli olan bir imam devreye koydular.
Tabi, adamlar Esad’ı devirip yerine ABD adına parçalanmaya müsait yepyeni bir devlet oluşturmak istiyorlar. Bunun komutanı olacak, başbakanı olacak, başkanı olacak, imamı olacak, bürokratı, vatandaşı olacak…
İşte bu sebepten dolayı batı, hedefine aldığı bütün ülkeler için Suriye örneğinde olduğu gibi her kesimden isimler belirliyor, onları satın alıyor, arzu ettiği kıvama getiriyor.
ABD bir taraftan içeriden ve dışarıdan bu tür figüranlar bulup değerlendirmeye çalışırken, diğer taraftan da Suriye yönetimini sağdan soldan yukarıdan aşağıdan taciz etmeye çalışıyor.
Bu noktada en önemli misyonu Özgür Suriye Ordusu denilen terör oluşumu yükleniyor.
Çatışmaları sınırlarda yoğunlaştırarak, oluşan provokasyon ortamından istifadeyle, birkaç top mermisini Türkiye’ye, İsrail’e, Lübnan’a gönderiyor.
Türkiye siyaseti zaten böyle bir manevraya hazır vaziyette, olayın iç yüzünü araştırmadan direkt Suriye’yi vuruyor.
İsrail? O zaten Suriye’yi vurmak için bahane kolluyor; Özgür Suriye Ordusu’ndan pas istiyor, o da bu pası seve seve İsrail’e veriyor. İsrail de fırsat bu fırsat Suriye’yi vurma şansı yakalıyor, vurdukça vuruyor.
Suriye İsrail’e bir şey diyecek olsa, İsrail için bahane hazır, “Türkiye’ye niye bir şey demiyorsun?” diyecek.
Böylece Kürecik’te kurulan füze kalkanı sistemi ile İsrail’in hamiliğine soyunan Türkiye, böylece İsrail için önemli bir bahane olmuş oluyor.
Suriye için şartlar oldukça zor olsa da, Esad yönetimi akıllı adım atıyor. Yıllarca uyguladığı sosyal devlet projeleriyle Esad, halkın gönlünü kazanmış durumda. Esad’ın Kaddafi’den önemli bir farkı ordusunun güçlü olması ve her şeyden önemlisi Suriyeli olması…
Kaddafi’nin ordusu yabancıydı ve paralı askerlerden oluşuyordu. Bu tür askerler vatan savunması için fedakarlık yapmazlar, canları tatlıdır, ilk fırsatta kaçarlar ve öyle de oldu.
Esad’ın bileğinin bükülememesinin en önemli nedenlerinden birisi de Rusya ve Çin’in verdiği açık destek. Rusya ve Çin’in, Suriye’ye müdahaleye izin vermemesi BM’nin, NATO’nun elini kolunu bağlamaktadır.
Suriye’ye direkt müdahale konusunda Rusya ve Çin vetosuna takılan batı, illegal bir biçimde, figüranlarla, taşeronlarla, tiyatrolarla, senaryolarla işgal faaliyeti yürütmeye çalışmaktadır.
Görünen o ki, bunda da başarılı olamayacaklardır.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Türk’ün düşmanı, Kürt’ün katili ile ‘barış süreci’ / 18.01.2025
- Gazze’de ateşkes muamması / 17.01.2025
- Bugün yaşanan süreci 10 yıl önceden öngördü / 15.01.2025
- Birliğimiz ve üniter yapımız tehlikede! / 14.01.2025
- ‘Kevser’, Hz. Fatıma’dır / 11.01.2025
- Suriye’de tuzak kokusu var, aman dikkat! / 10.01.2025
- Siyasetin gündemi ‘Öcalan’, milletin gündemi ‘geçim’ / 08.01.2025
- İktidarı ‘millet rotası’nda tutan muhalefettir / 07.01.2025
- ‘Biz anayasanın bize tanımladığı siyasetimizi yapıyoruz’ / 04.01.2025
- Atatürk: Camileri yenilemek görevimizdir / 03.01.2025
- Gazze’de ateşkes muamması / 17.01.2025
- Bugün yaşanan süreci 10 yıl önceden öngördü / 15.01.2025
- Birliğimiz ve üniter yapımız tehlikede! / 14.01.2025
- ‘Kevser’, Hz. Fatıma’dır / 11.01.2025
- Suriye’de tuzak kokusu var, aman dikkat! / 10.01.2025
- Siyasetin gündemi ‘Öcalan’, milletin gündemi ‘geçim’ / 08.01.2025
- İktidarı ‘millet rotası’nda tutan muhalefettir / 07.01.2025
- ‘Biz anayasanın bize tanımladığı siyasetimizi yapıyoruz’ / 04.01.2025
- Atatürk: Camileri yenilemek görevimizdir / 03.01.2025