ABD'nin işgal ettiği çölde tutunamıyor. Ahvali çok kötü. İşgalin beyin takımından Perle, boşyere istifa etmedi.
Amerika'nın planları fiyaskoyla neticelendikçe W. Bush'un ekibinin ihtirası kabardıkça kabarıyor.
Irak'la yetinmeyeceğini açıklıyor Pentagon.
Savunma Bakanı Rumsfeld, Suriye ve İran'ı açık bir dille 'düşman' ilan ediyor, 'hedefte olduklarını' belirtiyor. Dün Ankara'da temaslar yapan Dışişleri Bakanı Powell da, bir Yahudi toplantısında aynı niyeti izhar ediyor.
Demek ki, bunlar bölgemizin tamamını ateşe verecek kadar planları kurmuşlar. Hukuktan, meşruiyetten yoksun, insanlıktan uzak, barbarca ve vahşice...
Suriye ve İran'dan sonra kim var?
Kuzey Irak'taki duruşuna göre Türkiye... Neden olmasın? İlk seansta AB devletleri, ABD, İngiltere ve sülalesi, Türkiye'ye Kuzey Irak'ta adım attırmayız, tehditleri savurdular. Ankara'nın yüreğini oradan koparttılar. İkinci seansta bölgenin sahipleri olarak öne çıkarttıkları Peşmergelerle 'eşgüdüm masası'na oturttular.
Zalmay Halilzad, günlerden beri Türkiye ile çapulcu Peşmergeler arasında mekik dokuyor. Powell'in Ankara'da uçaktan inişinde Halilzad'ın sırtına 'Yaşa!' der gibi üç-dört kere vuruşuna bakılırsa, Halilzad işi olgunlaştırmış.
Hangi işi mi?
Türkiye'nin Kuzey Irak'taki çapulcu etnik gruplarla 'eşgüdüm ve işbirliği' halinde bulunacağı mesajını, Başbakan Tayip Erdoğan, Powell ülkemize gelmeden önce Wall Street Journal'da yazdığı makale ile Washington'a uçurdu.
Bir zamanlar güya 'casus belli/savaş sebebi' olduğu ilan edilen mesele, böylece halledilmiş oldu. Aşiretlerle 'eşgüdüm içinde' aynı masa etrafına sandalye atan Türkiye, ya seviyesini 'bu çapulcu aşiretler düzeyine indirerek' problemi halletti, ya da aşiretleri kendi seviyesine çıkartarak, yani 'devlet düzeyine' fiilen terfi ettirerek haletti... Artık casus belli değil.
Powell ise, Halilzad'ın olgunlaştırdığı bu noktadan kafa kopartmaya geliyor.
Halilzad için bir şey daha söyleniyor...
Halilzad, Türkiye-Peşmerge arasında 'eşgüdüm gündemli mekik diplomasi'ni yürütürken, Kuzey Irak'a kalkan bir C-130 nakliye uçağı ile gidiyor, silah teçhizat ve 200 yeşil bereli götürüyor.
Ankara bu konuya açıklık getirmeli.
Bu iş, 'ek protokol kuyruklu' ilk tezkereyle ABD askerlerini Mardin ve Gaziantep'e yerleştirmeye benzemez.
Amerikan askeri ve silah geçişi için tezkere lazım gelmiyor muydu, diyebilirsiniz.
'Casus belli' görüşünü askıya alan irade, öyle tezkere-mezkerelere takılır mı... Tezkere çıkmadı ise 'mezkereler'le iş hallolur; mesele işlerin halli değil mi? Siz de çok ince eleyip sık dokuyorsunuz ya huu!
ABD, güneyden Bağdat'a sokulamıyor. Telef oluyorlar.
B planımız var, dedikleri şeyler hikaye... Tek planları var; kadın, çocuk demeden tüm masumları katletmek.
Güneyden veya kuzeyden.
Güneyden kendileri telef oluyor.
Bu sebeple tekrar Kuzey merkezli yeni bir plan oluşturma çabasındalar.
Dirsek çevirdikleri Türkiye'yi, şimdi kullanmak istiyorlar.
1975'lerin Şahlı İran'ını, Şattü'l- Arap su yolu bağlamında Irak'a karşı kullandıkları gibi...
Ardından yakın zamanda, İran'a karşı Irak'ı kullandıkları gibi.
Şimdi de Irak'a karşı bizi kullanıyorlar.
Burnumuzun dibindeki İran ve Irak örneğinde olduğu üzere, 'kullanılanların tamamı' ise, ya birkaç sene sonra ABD ile kapışmak durumunda kalıyor ya da 'sürekli uşak' olmaya devam ediyor.
Dolayısıyla tarihi coğrafyamızda ve bölgemizde huzurun teminini istiyorsak ABD değil, bölgemize biz sahip çıkmalıyız. Bunun da ilk şartı, ABD'nin hunharca katliamına üş-beş dolar için 'stratejik yataklık' yapmak değil, ne olursa olsun dur demektir. Bu onurlu duruşla risk üstlenmektir. Şimdilerde yapılan 'stratejik yataklık riski'nin hesapları, bu 'soylu tavrın' yanında çok basit, çok bayağı, çok zelil kalır. Türkiye, kendi coğrafyasında ABD planlarına göre değil, kendi plan ve stratejilerine göre risk almalıdır. Büyüklüğümüzün şanı da bunu gerektirir, büyük olma ideali de... Bu ideal kaldıysa tabii.
Bu bağlamda bugün Ankara, ABD ile değil, bilakis Suriye ve İran ile derhal temas etmelidir. Gerekirse, akrabalarımız olan 'Türk dünyamızla iyi ilişkiler içinde olmak zorunluluğu bulunan' Rusya ile temas edilmelidir.
İran Dışişleri Bakanı Harrazi, Dışişleri Bakanı Gül'ü arayarak birlikte hareket etme teklifini bildirmiştir.
Suriye ise, ABD'ye karşı gerçekten yüreğini ortaya koymuştur.
Suriye Dışişleri Bakanlığı, Rumsfeld ve Powell'in talihsiz beyanatına karşı onurlu bir tavır takınarak "Suriye, meşruiyeti ve haklı gerekçesi olmayan bu işgale karşı kardeş Irak halkı yanında saf tutmayı seçmiştir'' açıklaması yapmıştır.
Bu tavır, Suriye'den önce, 'tarihi coğrafyanın mirasçısı ve bölgenin babası olması' hasebiyle Türkiye'den beklenirdi, bekleniyor.
Bu günlerde Ankara'da ağırlanması gerekenler, ABD yetkilileri değil, bilakis Suriye, İran, Rusya ve Türk dünyamızın üst düzey ilgilileridir.
Ankara, ısrarla, hunharca katliamdan yorgun düşerek çölde nalları dikmeye başlamış yanlış ata oynuyor.
Ankara'dakiler, bu tarihi yanlıştan vazgeçmeli.
Aksi halde hem onurunu yitirir, hem bölgesini; hem dünyasını, hem ahiretini.
Zira, bu masumların âhı yerde kalmaz.
......
Değerli kardeşim Süleyman Çetinkaya beyin muhterem babası Hacı Hafız Temel Çetinkaya'nın vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayım. Merhuma Yüce Allah'tan rahmet ve mağfiret, kederli ailesine sabırlar diliyorum.
Amerika'nın planları fiyaskoyla neticelendikçe W. Bush'un ekibinin ihtirası kabardıkça kabarıyor.
Irak'la yetinmeyeceğini açıklıyor Pentagon.
Savunma Bakanı Rumsfeld, Suriye ve İran'ı açık bir dille 'düşman' ilan ediyor, 'hedefte olduklarını' belirtiyor. Dün Ankara'da temaslar yapan Dışişleri Bakanı Powell da, bir Yahudi toplantısında aynı niyeti izhar ediyor.
Demek ki, bunlar bölgemizin tamamını ateşe verecek kadar planları kurmuşlar. Hukuktan, meşruiyetten yoksun, insanlıktan uzak, barbarca ve vahşice...
Suriye ve İran'dan sonra kim var?
Kuzey Irak'taki duruşuna göre Türkiye... Neden olmasın? İlk seansta AB devletleri, ABD, İngiltere ve sülalesi, Türkiye'ye Kuzey Irak'ta adım attırmayız, tehditleri savurdular. Ankara'nın yüreğini oradan koparttılar. İkinci seansta bölgenin sahipleri olarak öne çıkarttıkları Peşmergelerle 'eşgüdüm masası'na oturttular.
Zalmay Halilzad, günlerden beri Türkiye ile çapulcu Peşmergeler arasında mekik dokuyor. Powell'in Ankara'da uçaktan inişinde Halilzad'ın sırtına 'Yaşa!' der gibi üç-dört kere vuruşuna bakılırsa, Halilzad işi olgunlaştırmış.
Hangi işi mi?
Türkiye'nin Kuzey Irak'taki çapulcu etnik gruplarla 'eşgüdüm ve işbirliği' halinde bulunacağı mesajını, Başbakan Tayip Erdoğan, Powell ülkemize gelmeden önce Wall Street Journal'da yazdığı makale ile Washington'a uçurdu.
Bir zamanlar güya 'casus belli/savaş sebebi' olduğu ilan edilen mesele, böylece halledilmiş oldu. Aşiretlerle 'eşgüdüm içinde' aynı masa etrafına sandalye atan Türkiye, ya seviyesini 'bu çapulcu aşiretler düzeyine indirerek' problemi halletti, ya da aşiretleri kendi seviyesine çıkartarak, yani 'devlet düzeyine' fiilen terfi ettirerek haletti... Artık casus belli değil.
Powell ise, Halilzad'ın olgunlaştırdığı bu noktadan kafa kopartmaya geliyor.
Halilzad için bir şey daha söyleniyor...
Halilzad, Türkiye-Peşmerge arasında 'eşgüdüm gündemli mekik diplomasi'ni yürütürken, Kuzey Irak'a kalkan bir C-130 nakliye uçağı ile gidiyor, silah teçhizat ve 200 yeşil bereli götürüyor.
Ankara bu konuya açıklık getirmeli.
Bu iş, 'ek protokol kuyruklu' ilk tezkereyle ABD askerlerini Mardin ve Gaziantep'e yerleştirmeye benzemez.
Amerikan askeri ve silah geçişi için tezkere lazım gelmiyor muydu, diyebilirsiniz.
'Casus belli' görüşünü askıya alan irade, öyle tezkere-mezkerelere takılır mı... Tezkere çıkmadı ise 'mezkereler'le iş hallolur; mesele işlerin halli değil mi? Siz de çok ince eleyip sık dokuyorsunuz ya huu!
ABD, güneyden Bağdat'a sokulamıyor. Telef oluyorlar.
B planımız var, dedikleri şeyler hikaye... Tek planları var; kadın, çocuk demeden tüm masumları katletmek.
Güneyden veya kuzeyden.
Güneyden kendileri telef oluyor.
Bu sebeple tekrar Kuzey merkezli yeni bir plan oluşturma çabasındalar.
Dirsek çevirdikleri Türkiye'yi, şimdi kullanmak istiyorlar.
1975'lerin Şahlı İran'ını, Şattü'l- Arap su yolu bağlamında Irak'a karşı kullandıkları gibi...
Ardından yakın zamanda, İran'a karşı Irak'ı kullandıkları gibi.
Şimdi de Irak'a karşı bizi kullanıyorlar.
Burnumuzun dibindeki İran ve Irak örneğinde olduğu üzere, 'kullanılanların tamamı' ise, ya birkaç sene sonra ABD ile kapışmak durumunda kalıyor ya da 'sürekli uşak' olmaya devam ediyor.
Dolayısıyla tarihi coğrafyamızda ve bölgemizde huzurun teminini istiyorsak ABD değil, bölgemize biz sahip çıkmalıyız. Bunun da ilk şartı, ABD'nin hunharca katliamına üş-beş dolar için 'stratejik yataklık' yapmak değil, ne olursa olsun dur demektir. Bu onurlu duruşla risk üstlenmektir. Şimdilerde yapılan 'stratejik yataklık riski'nin hesapları, bu 'soylu tavrın' yanında çok basit, çok bayağı, çok zelil kalır. Türkiye, kendi coğrafyasında ABD planlarına göre değil, kendi plan ve stratejilerine göre risk almalıdır. Büyüklüğümüzün şanı da bunu gerektirir, büyük olma ideali de... Bu ideal kaldıysa tabii.
Bu bağlamda bugün Ankara, ABD ile değil, bilakis Suriye ve İran ile derhal temas etmelidir. Gerekirse, akrabalarımız olan 'Türk dünyamızla iyi ilişkiler içinde olmak zorunluluğu bulunan' Rusya ile temas edilmelidir.
İran Dışişleri Bakanı Harrazi, Dışişleri Bakanı Gül'ü arayarak birlikte hareket etme teklifini bildirmiştir.
Suriye ise, ABD'ye karşı gerçekten yüreğini ortaya koymuştur.
Suriye Dışişleri Bakanlığı, Rumsfeld ve Powell'in talihsiz beyanatına karşı onurlu bir tavır takınarak "Suriye, meşruiyeti ve haklı gerekçesi olmayan bu işgale karşı kardeş Irak halkı yanında saf tutmayı seçmiştir'' açıklaması yapmıştır.
Bu tavır, Suriye'den önce, 'tarihi coğrafyanın mirasçısı ve bölgenin babası olması' hasebiyle Türkiye'den beklenirdi, bekleniyor.
Bu günlerde Ankara'da ağırlanması gerekenler, ABD yetkilileri değil, bilakis Suriye, İran, Rusya ve Türk dünyamızın üst düzey ilgilileridir.
Ankara, ısrarla, hunharca katliamdan yorgun düşerek çölde nalları dikmeye başlamış yanlış ata oynuyor.
Ankara'dakiler, bu tarihi yanlıştan vazgeçmeli.
Aksi halde hem onurunu yitirir, hem bölgesini; hem dünyasını, hem ahiretini.
Zira, bu masumların âhı yerde kalmaz.
......
Değerli kardeşim Süleyman Çetinkaya beyin muhterem babası Hacı Hafız Temel Çetinkaya'nın vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayım. Merhuma Yüce Allah'tan rahmet ve mağfiret, kederli ailesine sabırlar diliyorum.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019