“İnsan ne kadar uzun emeller kurarsa amelini de o derece kötü yapar.” -Fudayl b. İyaz (k.s.)-
İnsanoğlu yaşam serüveninde inişli çıkışlı, düz ya da patika yollarda savrulur, bu süreç kimi zaman sancılı, kimi zaman saadet içinde seyreder. Ve gaflet hali taşıyan ve ahireti unutan kul, küçük hesapların peşine düşer de büyük hesabı unutuverir. Küçük hesaplardan kasıt; doymak bilmeyen nefsine sürekli sermaye taşıması ve hırsların pençesinde kıvranması halidir.
Önemli olan büyük hesabın hafızasında kayıtlı kalmasına imkan tanıyıp, mahşer gününe hazırlıklı olması gerekir..
Hal böyleyken hedefi vuslat olan ve vuslatı da Rabbine aşkla kavuşma özlemi olan kul bilir ki, dünya hırslarının boyutu ne olursa olsun taşındıkça eziyeti katmerleşir, sefa olarak beklenilen cefaya dönüşür. Başka bir pencereden baktığımızda diğer bir kul, kanaat duygusunu üzerinde barındırdıkça, dünyevi arzuları odağında tutmadığı sürece manevi doyuma ulaşır ve salih amellerini de işte o zaman inşa etmeye başlamış olur.
Kulun saadeti bu alemdeki sahte tadların hepsini dahi yakalasa, onu tatmin etmiyeceği gün gibi aşikar elbet. Ruhu bizzat Rabbimiz üflemiştir ve onun yara alması da, bizim gaflet uykusundan uyanmak istemeyip, ihtirasların takipçisi olmamızdan kaynaklanır elbet. Öyleyse nedir bu bitip tükenmek bilmeyen dünya meyli ve dünyalık arzular. Nedir bizi doyumsuz yapan. Tabii ki hain nefsimiz. Yol yakınken her atak halinde bir şamar indirmeli değil miyiz o zalim düşmana? Öyle ya dünya mü'minin zindanı, kafirin Cenneti demişler. O kafirler, o kadar çok hırslarının pençesinde günah deryasında yüzmekteler ki, artık onların sesini duymak istemeyen Rabbimiz, her istediklerini vermesinin yanısıra o nankörleri alevli barınaklarına kavuşacakları güne ertelemekte.
Ne kadar da kötü yapılmış bir alış veriş ve ne acı bir hesap değil mi. Oysa ki hem emir ve yasakların sadık takipçisi, hem de taam ve hırsların izbe karanlığından mesafelerce uzak duruş var ya, işte odur mü'mini kurtaran haller...
Görüş mesafesi ne olursa olsun basiretli, feraset ehli bir kul, ömrü yettikçe aldığı kararlarda isabetli ve hissettiği feyzlerde istikrarlıdır. Öyle ki; duruşu vakur ve riyadan uzak, boş emellerden sıyrılmış ve gerçek mekana endeksli yolculuğunda azimlidir son nefesine kadar. Ve bu alemin imtihan sahası olduğunu her daim belleğinde nakış gibi işlemiş olarak taşıyarak, ebedi ve gerçek olan mekana yapar tüm yatırımını. Nasıl bir tüccar alacağı parayı hedefleyerek, en iyi ürünü pazarlamaya gayret gösteriyorsa, şuurlu bir mü'min de en güzel amelleri, mahşerde önüne konulacak defterine kaydedilmek üzere kendine layık görür.
Öyleyse hesabımızı doğru takip etmeli ve dönüşü olmayan karanlıklar girdabının şaşkın misafiri olmamalı. Bu girdap ki, bir defa içine çekmesin kimseyi, artık içinden çıkılması imkansız ve kapkara amellerin mirasçısı olmak var.
Ama herşeyin bir telafisi vardır ruhumuz alınmadan önce, tabii ki bunu son ana bırakmak en büyük gafillik olur, iyisi mi yol yakınken muhasebesini doğru tutalım amellerimizin ve yüzümüzü ağartacak bir hesaba dönüştürelim tüm kararlarımızı.
İnsanoğlu yaşam serüveninde inişli çıkışlı, düz ya da patika yollarda savrulur, bu süreç kimi zaman sancılı, kimi zaman saadet içinde seyreder. Ve gaflet hali taşıyan ve ahireti unutan kul, küçük hesapların peşine düşer de büyük hesabı unutuverir. Küçük hesaplardan kasıt; doymak bilmeyen nefsine sürekli sermaye taşıması ve hırsların pençesinde kıvranması halidir.
Önemli olan büyük hesabın hafızasında kayıtlı kalmasına imkan tanıyıp, mahşer gününe hazırlıklı olması gerekir..
Hal böyleyken hedefi vuslat olan ve vuslatı da Rabbine aşkla kavuşma özlemi olan kul bilir ki, dünya hırslarının boyutu ne olursa olsun taşındıkça eziyeti katmerleşir, sefa olarak beklenilen cefaya dönüşür. Başka bir pencereden baktığımızda diğer bir kul, kanaat duygusunu üzerinde barındırdıkça, dünyevi arzuları odağında tutmadığı sürece manevi doyuma ulaşır ve salih amellerini de işte o zaman inşa etmeye başlamış olur.
Kulun saadeti bu alemdeki sahte tadların hepsini dahi yakalasa, onu tatmin etmiyeceği gün gibi aşikar elbet. Ruhu bizzat Rabbimiz üflemiştir ve onun yara alması da, bizim gaflet uykusundan uyanmak istemeyip, ihtirasların takipçisi olmamızdan kaynaklanır elbet. Öyleyse nedir bu bitip tükenmek bilmeyen dünya meyli ve dünyalık arzular. Nedir bizi doyumsuz yapan. Tabii ki hain nefsimiz. Yol yakınken her atak halinde bir şamar indirmeli değil miyiz o zalim düşmana? Öyle ya dünya mü'minin zindanı, kafirin Cenneti demişler. O kafirler, o kadar çok hırslarının pençesinde günah deryasında yüzmekteler ki, artık onların sesini duymak istemeyen Rabbimiz, her istediklerini vermesinin yanısıra o nankörleri alevli barınaklarına kavuşacakları güne ertelemekte.
Ne kadar da kötü yapılmış bir alış veriş ve ne acı bir hesap değil mi. Oysa ki hem emir ve yasakların sadık takipçisi, hem de taam ve hırsların izbe karanlığından mesafelerce uzak duruş var ya, işte odur mü'mini kurtaran haller...
Görüş mesafesi ne olursa olsun basiretli, feraset ehli bir kul, ömrü yettikçe aldığı kararlarda isabetli ve hissettiği feyzlerde istikrarlıdır. Öyle ki; duruşu vakur ve riyadan uzak, boş emellerden sıyrılmış ve gerçek mekana endeksli yolculuğunda azimlidir son nefesine kadar. Ve bu alemin imtihan sahası olduğunu her daim belleğinde nakış gibi işlemiş olarak taşıyarak, ebedi ve gerçek olan mekana yapar tüm yatırımını. Nasıl bir tüccar alacağı parayı hedefleyerek, en iyi ürünü pazarlamaya gayret gösteriyorsa, şuurlu bir mü'min de en güzel amelleri, mahşerde önüne konulacak defterine kaydedilmek üzere kendine layık görür.
Öyleyse hesabımızı doğru takip etmeli ve dönüşü olmayan karanlıklar girdabının şaşkın misafiri olmamalı. Bu girdap ki, bir defa içine çekmesin kimseyi, artık içinden çıkılması imkansız ve kapkara amellerin mirasçısı olmak var.
Ama herşeyin bir telafisi vardır ruhumuz alınmadan önce, tabii ki bunu son ana bırakmak en büyük gafillik olur, iyisi mi yol yakınken muhasebesini doğru tutalım amellerimizin ve yüzümüzü ağartacak bir hesaba dönüştürelim tüm kararlarımızı.
Yasemin Dokumacı / diğer yazıları
- İlmin paha biçilmez değeri / 30.10.2012
- Amellerin hesabı / 29.10.2012
- Kulluk zikirle yaşanır / 02.08.2012
- Ölüm ne güzel bir nasihat / 01.08.2012
- Dünya geçicidir / 31.07.2012
- Orucun öğrettikleri / 29.07.2012
- Nefsin tuzakları / 28.07.2012
- Allah’a vuslat / 26.07.2012
- Hoşgeldin ya şehr-i Ramazan / 25.07.2012
- Alim; ilmiyle amel edendir / 22.07.2012
- Amellerin hesabı / 29.10.2012
- Kulluk zikirle yaşanır / 02.08.2012
- Ölüm ne güzel bir nasihat / 01.08.2012
- Dünya geçicidir / 31.07.2012
- Orucun öğrettikleri / 29.07.2012
- Nefsin tuzakları / 28.07.2012
- Allah’a vuslat / 26.07.2012
- Hoşgeldin ya şehr-i Ramazan / 25.07.2012
- Alim; ilmiyle amel edendir / 22.07.2012