“Bugün sabaha çıkan herkes misafirdir, yanındaki mal ödünçtür. Misafir ise yolcudur, emanet de iade edilecektir.” -Abdullah b. Mesud (r.a.)-
Elbette bu dünya fani alem olduğuna göre, biz kullar da bu alemin fani yolcularıyız. Madem misafir olduğumuzu ve bu alemdeki herşeyin de geçici olduğunu bilmekteyiz, o halde kendimizi sahte ışıltılı güzelliklere kaptırmayıp, gerçeğinin ve sürekli kalıcı olanının hak edilmesi yolunda sebat etmeliyiz. İşte o zaman burada bırakmak zorunda kalacağımız hiçbir nimet ve varlığın ardından gözyaşı da dökmeyiz, hesabını verme meşakkati de yaşamayız. Evet, elbette ki gün gelecek ömür denen serüven nihayet bulacak ve bu süreçte bizim sandığımız ne varsa elimizden alınacak. Ve kabre götürülme anında mallar, evlatlar ve ameller onunla birlikte gider ama uğurlama anında amelleri hariç hepsi onu terk eder. Dünyanın düzeni böyledir çünkü.
Nefes aldığımız sürece hayattayız elbet, lakin uyku da yarı ölüm sayılır. Uykudan uyanabilmek nasip olsa da, misafir olarak devam eder gününe, çünkü bilir ki, emanet bir can taşımakta ve vakit dolduğunda ziyaretine gelen Azrail (a.s.) ile tanışma faslını yaşayacak. Kim elindekilerden olmadı ki... Hangi kral ya da padişah kaldı yaşayan ve biriktirdiği hazinelerinden hangisini yanında götürebildi ki...
Kefenin cebi yok, olsaydı ne yazardı ki, cebine yerleştirilen ona fayda mı verecekti toprak altında. Üstelik bir de haksız kazanç sağlayarak biriktirdiklerinden de hesaba çekilme sıkıntısı var amel defteri açıldığında...
Mahşerde mahcup olmamak için, defterinin önüne getirildiğinde perişan bir ifadeye bürünmemek için her davranışın, her alışverişin muhasebesini doğru terazide tartmamız ve pişmanlık duyacağımız hatalardan geri durmamız gerekir. Nefis denen illet ve lain iblis her ne kadar önümüzü kesse de, onlara yüz vermeyip, bu alemin geçici bir han, bizlerin de yolcu olduğumuzu hiç akıldan çıkarmamamız gerekir. İşte böyle bir bakış açısı ancak bizi hata ve günahlardan alıkoyar ve iki cihanda acı çekmemizi engeller. Ve ahiret hayatımız için endişe duymaktan da alıkoyar.
Bu dünyada bulunuş sebebimiz sadece Rabbimize layıkıyla kul olmaktır. Eşe ve evlada da ihtiyacımız var elbet, lakin hiçbiri bu alemde devamlılık arzetmeyecek. Onlar da bize Rabbimizin bir emaneti. Şirke düşmemek için onların üzerlerine gereğinden fazla düşmemek gerekir. Lakin onların bakımları ve ihtiyaçlarının karşılanması konusunda hassasiyet göstermemiz gerekir. Dengeyi doğru kurmamız, Rabbimizin rızasına erebilme yolunda istikrarlı bir tutum ortaya koyduğumuz anlamına gelir. Sonradan iade edilecek nimetlerin peşine düşmek ve daha fazlasını isteyerek hırs göstermek kadar gafilce bir tutum yoktur.
Kalbi mal hırsıyla katılaştırmak Rabbimizin nazarında gözden düşmeye ve rıza dairesinden uzaklaşmaya sebebiyet verir. O halde kendisine sunulmuş malları, imkanları, müslüman kardeşleriyle paylaşma yoluna giden mü’min, ahirette daha mükemmel ve kalıcı nimetlere erişir. Kulun cömert olması ve hırsı bırakması Rabbinin de kendisine iki cihanda cömert olmasına sebebiyet verir.
Elbette bu dünya fani alem olduğuna göre, biz kullar da bu alemin fani yolcularıyız. Madem misafir olduğumuzu ve bu alemdeki herşeyin de geçici olduğunu bilmekteyiz, o halde kendimizi sahte ışıltılı güzelliklere kaptırmayıp, gerçeğinin ve sürekli kalıcı olanının hak edilmesi yolunda sebat etmeliyiz. İşte o zaman burada bırakmak zorunda kalacağımız hiçbir nimet ve varlığın ardından gözyaşı da dökmeyiz, hesabını verme meşakkati de yaşamayız. Evet, elbette ki gün gelecek ömür denen serüven nihayet bulacak ve bu süreçte bizim sandığımız ne varsa elimizden alınacak. Ve kabre götürülme anında mallar, evlatlar ve ameller onunla birlikte gider ama uğurlama anında amelleri hariç hepsi onu terk eder. Dünyanın düzeni böyledir çünkü.
Nefes aldığımız sürece hayattayız elbet, lakin uyku da yarı ölüm sayılır. Uykudan uyanabilmek nasip olsa da, misafir olarak devam eder gününe, çünkü bilir ki, emanet bir can taşımakta ve vakit dolduğunda ziyaretine gelen Azrail (a.s.) ile tanışma faslını yaşayacak. Kim elindekilerden olmadı ki... Hangi kral ya da padişah kaldı yaşayan ve biriktirdiği hazinelerinden hangisini yanında götürebildi ki...
Kefenin cebi yok, olsaydı ne yazardı ki, cebine yerleştirilen ona fayda mı verecekti toprak altında. Üstelik bir de haksız kazanç sağlayarak biriktirdiklerinden de hesaba çekilme sıkıntısı var amel defteri açıldığında...
Mahşerde mahcup olmamak için, defterinin önüne getirildiğinde perişan bir ifadeye bürünmemek için her davranışın, her alışverişin muhasebesini doğru terazide tartmamız ve pişmanlık duyacağımız hatalardan geri durmamız gerekir. Nefis denen illet ve lain iblis her ne kadar önümüzü kesse de, onlara yüz vermeyip, bu alemin geçici bir han, bizlerin de yolcu olduğumuzu hiç akıldan çıkarmamamız gerekir. İşte böyle bir bakış açısı ancak bizi hata ve günahlardan alıkoyar ve iki cihanda acı çekmemizi engeller. Ve ahiret hayatımız için endişe duymaktan da alıkoyar.
Bu dünyada bulunuş sebebimiz sadece Rabbimize layıkıyla kul olmaktır. Eşe ve evlada da ihtiyacımız var elbet, lakin hiçbiri bu alemde devamlılık arzetmeyecek. Onlar da bize Rabbimizin bir emaneti. Şirke düşmemek için onların üzerlerine gereğinden fazla düşmemek gerekir. Lakin onların bakımları ve ihtiyaçlarının karşılanması konusunda hassasiyet göstermemiz gerekir. Dengeyi doğru kurmamız, Rabbimizin rızasına erebilme yolunda istikrarlı bir tutum ortaya koyduğumuz anlamına gelir. Sonradan iade edilecek nimetlerin peşine düşmek ve daha fazlasını isteyerek hırs göstermek kadar gafilce bir tutum yoktur.
Kalbi mal hırsıyla katılaştırmak Rabbimizin nazarında gözden düşmeye ve rıza dairesinden uzaklaşmaya sebebiyet verir. O halde kendisine sunulmuş malları, imkanları, müslüman kardeşleriyle paylaşma yoluna giden mü’min, ahirette daha mükemmel ve kalıcı nimetlere erişir. Kulun cömert olması ve hırsı bırakması Rabbinin de kendisine iki cihanda cömert olmasına sebebiyet verir.
Yasemin Dokumacı / diğer yazıları
- İlmin paha biçilmez değeri / 30.10.2012
- Amellerin hesabı / 29.10.2012
- Kulluk zikirle yaşanır / 02.08.2012
- Ölüm ne güzel bir nasihat / 01.08.2012
- Dünya geçicidir / 31.07.2012
- Orucun öğrettikleri / 29.07.2012
- Nefsin tuzakları / 28.07.2012
- Allah’a vuslat / 26.07.2012
- Hoşgeldin ya şehr-i Ramazan / 25.07.2012
- Alim; ilmiyle amel edendir / 22.07.2012
- Amellerin hesabı / 29.10.2012
- Kulluk zikirle yaşanır / 02.08.2012
- Ölüm ne güzel bir nasihat / 01.08.2012
- Dünya geçicidir / 31.07.2012
- Orucun öğrettikleri / 29.07.2012
- Nefsin tuzakları / 28.07.2012
- Allah’a vuslat / 26.07.2012
- Hoşgeldin ya şehr-i Ramazan / 25.07.2012
- Alim; ilmiyle amel edendir / 22.07.2012