MHP'nin Haziran başı itibarıyla bulunduğu konum; birbiriyle doğrudan ilgili şu akıllara ziyan sorulara cevap aranmadığı takdirde eksik algılanacaktır:
1. "Köşk Zirvesi"nde DSP'yi neden Rahşan Ecevit temsil etmemiştir? 2. Bugün yapılacağı açıklanan Bakanlar Kurulu Toplantısına, DSP'yi Köşk'te temsil eden Genel Sekreter neden başkanlık etmiyor? 3. Bu günkü Bakanlar Kuruluna; Köşk Zirvesi'nden sonra AB konusunda Meclis'teki "ana muhalefet" olduğu ortaya çıkan MHP'nin Genel başkanı nasıl başkanlık edecek?
Türkiye'deki "nörolojik saplantılı" demokrasi oyununun içinde bulunduğu durum, maalesef bu kadar vahim bir şekilde Fellini senaryolarını çağrıştırıyor.
MHP üç senedir Rahşan'ın zaman yaptığı silkelemelere, balans ayarlarına rağmen inatla sürdürdüğü iktidar-muktedir-uyum-istikrar oyununda artık duvara dayanmış görünüyor.
Deniz bitmiş kara görünmüştür ve artık sanal alemde bu gemiyi daha fazla yüzdürmenin imkânı kalmamıştır. Farkındaysanız Bahçeli ilk defa gazetecilerle uzun uzun konuşmakta, terlediği kameralara bile yansısa âdeti olduğu üzere onları terslemeye kalkışmadan yine uzun uzun soru alıp cevaplamaya çalışmaktadır.
Çünkü artık Bahçeli'nin gazetecilere ihtiyacı vardır, çünkü sandık görünmüştür.
MHP'nin son zamanlarda sertleşmesini analiz edebilmek için bir noktanın özellikle gözden kaçırılmaması gerekmektedir.. MHP "içerde" olduğu için; 30 Mayıs MGK toplantısı öncesi ve sonrası yaratılan "çok satılan basın" destekli "Asker idamın kalkmasına da, Kürtçe'ye de taraftar" kampanyalarının doğru olmadığını biliyordu. Pekin şartlarındaki ürkek ve çekimser üslûbun; Genelkurmay'ın "MGK toplantısında idam ve Kürtçe konusunda görüş bildirmedik" açıklamasından sonra sertleştiğini fark etmiyor musunuz?
Yâni MHP askerin nabzını dinledikten sonra tavır belirlemiştir. Neden?
MHP'deki problemin kaynağı, değişmediği halde değişmiş gibi görünmek istemesinden kaynaklanıyordu. Ve bu zoraki tiyatro ancak üç yıl sürebildi.
Bahçeli haklıdır. MHP'ye AB konusunda haksızlık yapılmaktadır. MHP, AB konusunda Türkiye'nin önündeki tek engel gibi gösterilmektedir. Baskıdan bunalmıştır. Çünkü aslında MHP'nin diğerlerinden en ufak bir farkı yoktur. Kıbrıs, Ege ve Güneydoğuyu veren 1999 Aralık Helsinki Senedi, buna bağlı olan Katılım Ortaklığı Belgesi, ona uygun hazırlanan "Ulusal" Program; daha önceki Tahkim Yasası, sonraki Tütün, Şeker, Buğday yasaları, 1947'den beri Türkiye'nin imzalamadığı azınlık hakları ile ilgili iki Birleşmiş Milletler sözleşmesi, hepsi MHP zamanında onun katkılarıyla, onun sayesinde, onun da içinde bulunduğu hükümet tarafından imzalanmıştır.IMF ve Dünya Bankasına iki-üç ayda bir verilen bilmem kaç sayfalık mektupların altında MHP'nin de imzası vardır.
Bütün bunları üç senedir çıt çıkarmadan, "uyum" adına imzalayan MHP'ye nasıl "AB'yi engelliyor" dersiniz? MHP, "katkılarının" inkâr edilmesine isyan etmektedir.
Bakın 8 Haziran günü Beypazarı'nda aynen hangi cümleyi kullanmıştır Bahçeli; "AB'ye hiçbir kimse ve kuruluş karşı değil".
Yâni MHP'nin karşı olduğu; Yılmaz'ın kendi politik hesapları uğruna orta vadedeki şartları kısa vadeye çekme gayretkeşliğidir. Yılmaz'ın prim yapma telaşı MHP'yi sinirlendirmiştir. Çünkü yukarıda görüldüğü üzere AB yolundaki "prim"de ANAP kadar MHP de pay sahibidir.
Değişmediği halde değişmiş gibi görünen, "mış gibi yapan" MHP'de taban tavanı zorlayınca da ortaya ister istemez Pekin şartları, Köşk Zirvesi'ndeki sert yönetici imajı, sonrasındaki hükümetten çekiliriz şantajı ve Beypazarı'ndaki "Meclis'te uyum arayın ama?yol olmasın" tavrı çıkmıştır.
Bakın Yılmaz aynı gün, 8 Haziran'da ne dedi: "Bu meseleyi bir hükümet içi uzlaşma ile çözebilmek mümkün gözükmüyor. Diğer partiler meseleye Meclis'te bir çözüm bulunması için katkıya hazır olduklarını ifade ettiler. Dolayısıyla bu tıkanıklığın açılmasının zemini Meclis olacaktır."
Koalisyon ortağı olduğu halde iktidarda yalnız kalan, muhalefete itilmeyi becerebilen başka bir parti örneği, demokratik herhangi bir başka sistemde bulunmamaktadır.
Bu arada askerin; "hele bir hükümeti oluşturan partiler görüş birliğine varsınlar, biz ondan sonra fikrimizi söyleriz" demesinden sonra kalkan toz dumanın farkında mısınız?
1. "Köşk Zirvesi"nde DSP'yi neden Rahşan Ecevit temsil etmemiştir? 2. Bugün yapılacağı açıklanan Bakanlar Kurulu Toplantısına, DSP'yi Köşk'te temsil eden Genel Sekreter neden başkanlık etmiyor? 3. Bu günkü Bakanlar Kuruluna; Köşk Zirvesi'nden sonra AB konusunda Meclis'teki "ana muhalefet" olduğu ortaya çıkan MHP'nin Genel başkanı nasıl başkanlık edecek?
Türkiye'deki "nörolojik saplantılı" demokrasi oyununun içinde bulunduğu durum, maalesef bu kadar vahim bir şekilde Fellini senaryolarını çağrıştırıyor.
MHP üç senedir Rahşan'ın zaman yaptığı silkelemelere, balans ayarlarına rağmen inatla sürdürdüğü iktidar-muktedir-uyum-istikrar oyununda artık duvara dayanmış görünüyor.
Deniz bitmiş kara görünmüştür ve artık sanal alemde bu gemiyi daha fazla yüzdürmenin imkânı kalmamıştır. Farkındaysanız Bahçeli ilk defa gazetecilerle uzun uzun konuşmakta, terlediği kameralara bile yansısa âdeti olduğu üzere onları terslemeye kalkışmadan yine uzun uzun soru alıp cevaplamaya çalışmaktadır.
Çünkü artık Bahçeli'nin gazetecilere ihtiyacı vardır, çünkü sandık görünmüştür.
MHP'nin son zamanlarda sertleşmesini analiz edebilmek için bir noktanın özellikle gözden kaçırılmaması gerekmektedir.. MHP "içerde" olduğu için; 30 Mayıs MGK toplantısı öncesi ve sonrası yaratılan "çok satılan basın" destekli "Asker idamın kalkmasına da, Kürtçe'ye de taraftar" kampanyalarının doğru olmadığını biliyordu. Pekin şartlarındaki ürkek ve çekimser üslûbun; Genelkurmay'ın "MGK toplantısında idam ve Kürtçe konusunda görüş bildirmedik" açıklamasından sonra sertleştiğini fark etmiyor musunuz?
Yâni MHP askerin nabzını dinledikten sonra tavır belirlemiştir. Neden?
MHP'deki problemin kaynağı, değişmediği halde değişmiş gibi görünmek istemesinden kaynaklanıyordu. Ve bu zoraki tiyatro ancak üç yıl sürebildi.
Bahçeli haklıdır. MHP'ye AB konusunda haksızlık yapılmaktadır. MHP, AB konusunda Türkiye'nin önündeki tek engel gibi gösterilmektedir. Baskıdan bunalmıştır. Çünkü aslında MHP'nin diğerlerinden en ufak bir farkı yoktur. Kıbrıs, Ege ve Güneydoğuyu veren 1999 Aralık Helsinki Senedi, buna bağlı olan Katılım Ortaklığı Belgesi, ona uygun hazırlanan "Ulusal" Program; daha önceki Tahkim Yasası, sonraki Tütün, Şeker, Buğday yasaları, 1947'den beri Türkiye'nin imzalamadığı azınlık hakları ile ilgili iki Birleşmiş Milletler sözleşmesi, hepsi MHP zamanında onun katkılarıyla, onun sayesinde, onun da içinde bulunduğu hükümet tarafından imzalanmıştır.IMF ve Dünya Bankasına iki-üç ayda bir verilen bilmem kaç sayfalık mektupların altında MHP'nin de imzası vardır.
Bütün bunları üç senedir çıt çıkarmadan, "uyum" adına imzalayan MHP'ye nasıl "AB'yi engelliyor" dersiniz? MHP, "katkılarının" inkâr edilmesine isyan etmektedir.
Bakın 8 Haziran günü Beypazarı'nda aynen hangi cümleyi kullanmıştır Bahçeli; "AB'ye hiçbir kimse ve kuruluş karşı değil".
Yâni MHP'nin karşı olduğu; Yılmaz'ın kendi politik hesapları uğruna orta vadedeki şartları kısa vadeye çekme gayretkeşliğidir. Yılmaz'ın prim yapma telaşı MHP'yi sinirlendirmiştir. Çünkü yukarıda görüldüğü üzere AB yolundaki "prim"de ANAP kadar MHP de pay sahibidir.
Değişmediği halde değişmiş gibi görünen, "mış gibi yapan" MHP'de taban tavanı zorlayınca da ortaya ister istemez Pekin şartları, Köşk Zirvesi'ndeki sert yönetici imajı, sonrasındaki hükümetten çekiliriz şantajı ve Beypazarı'ndaki "Meclis'te uyum arayın ama?yol olmasın" tavrı çıkmıştır.
Bakın Yılmaz aynı gün, 8 Haziran'da ne dedi: "Bu meseleyi bir hükümet içi uzlaşma ile çözebilmek mümkün gözükmüyor. Diğer partiler meseleye Meclis'te bir çözüm bulunması için katkıya hazır olduklarını ifade ettiler. Dolayısıyla bu tıkanıklığın açılmasının zemini Meclis olacaktır."
Koalisyon ortağı olduğu halde iktidarda yalnız kalan, muhalefete itilmeyi becerebilen başka bir parti örneği, demokratik herhangi bir başka sistemde bulunmamaktadır.
Bu arada askerin; "hele bir hükümeti oluşturan partiler görüş birliğine varsınlar, biz ondan sonra fikrimizi söyleriz" demesinden sonra kalkan toz dumanın farkında mısınız?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002