12 Eylül 1980 sabahında Başbakan Süleyman Demirel ile CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit'in Hamzakoy'a, MSP (Milli Selamet Partisi) Genel Başkanı Erbakan'ın ise Uzunada'ya gönderilmesi kararı bildirilmişti.
Yapılan faşist bir darbeydi... Dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ve dört kuvvet komutanının oluşturduğu cunta; meclisi, siyasi partileri, Türk-İş dışındaki sendikaları ve sivil toplum örgütlerini süresiz kapatmıştı.
12 Eylül cuntası küreselleşmeyi gerçekleştirmek, neo-liberal ekonomi politikalarını uygulamak için ilan edilen 24 Ocak 1980 kararlarını yürütmek hedefini taşıyordu. Bunun için Turgut Özal'ı görevlendirdi.
12 Eylül öncesi Türkiye'nin dört bir yanında her gün görünen terör hareketi 13 Eylül'de bir anda durdu. Böylece terör olaylarının kontrgerilla tarafından planlandığı ortaya çıktı.
Askeri cunta sürecinde Atatürk'ün aydınlanma devrimlerinin temel ilkesi laiklik ve eğitim birliği tahrip edildi. Devlet başkanı olan Kenan Evren Anadolu'da yaptığı mitinglerde asker üniforması ile halkın karşısına çıkıyor ve elinde taşıdığı Kur'an'dan ayetler okuyordu. Dinin siyasete alet edilmesi devlet başkanı tarafından gerçekleştiriliyordu. Darbeyi yaptıran ABD'nin amacı da buydu.
1979 yılına kadar Sovyetleri çevreleyen ülkelerde radikal İslamcılığı kullanan ABD, İran Devrimi ve Mısır'da Enver Sedat'ın radikal İslamcı bir örgüt mensubu tarafından öldürülmesinden sonra bir balans ayarı yapmak zorunda kaldı. İran'ın rejiminin bölgedeki Müslüman ülkelere yayılmasından endişe duyan ABD, Afganistan ve Pakistan gibi ülkelerde radikal İslam'ı kullanışlı bir proje olarak devam ettirirken Mısır ve Türkiye gibi ülkelerde de "ılımlı İslam" projesini hazırlayıp askeri yönetimlere sundu.
ABD, Mısır'da Müslüman Kardeşler'in, Türkiye'de ise MSP'nin Batı karşıtı çizgisinden rahatsızdı. Bunların yerine Batı ile uyumlu bir İslamcılığı ikame etti.
12 Eylül'den sonra laik, kamusal Cumhuriyet eğitimi giderek dinselleştirildi, paralı duruma getirildi.
Atatürkçü, demokrat eğitim yöneticileri görevden alınarak, onların yerine ABD'nin uyumlu ve ılımlı İslam sentezini benimseyen kişiler atandı.
Daha önce görülmemiş boyutta kıyımlar, sürgünler yaşandı. 3 bin 854 öğretmen, 129 üniversite öğretim üyesinin görevine son verildi.
1981 yılında YÖK (Yükseköğretim Kurulu) kurularak üniversite özerkliği kaldırıldı. 1402 sayılı Sıkıyönetim yasasıyla yüzlerce, binlerce kişi işinden, aşından oldu.
İşin işkence, zulüm ve ölüm tablosu, 40 yıldan fazla zaman geçse bile unutulacak gibi değil.
Akılda kalanlar mı?..
Kayıtlara geçen işkence sonucu ölümlerin sayısı 171, çatışmada öldü süsü verilenler 74, işkence sonucu öldüğü halde intihar etti denilenler 43, kaçarken vuruldu denilenler 16, işkenceleri protesto etmek için açlık grevinde ölenler 14, ölümü şüpheli bulunanlar 144, eceliyle öldüğü söylenenler 229 olmak üzere 12 Eylül'ün işkencehanelerinde toplam 491 kişi yaşamını yitirdi. Bu dönemde işkencede öldürülenler için sıklıkla başvurulan yalanlardan biri "intihar etti", diğeri ise "kaçarken vuruldu" yalanıydı. Latin Amerika'da darbeciler gözaltına alıp, işkencede ölenleri uçaklardan aşağıya atarken, 12 Eylül tetikçileri ise, herhalde masraflı olur diye, işkencede katlettiklerini, uçak yerine, karakol ya da kışlanın üst katlarından aşağı atıp "Pencere açıktı koşup camdan atladı" diye zekâmızla dalga geçen açıklamalar yaptılar.
Okulların açıldığı bugünde, biz de büyükler için ders başı yapalım dedik!
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023