Dün Türkiye'nin yeni yılda yoğunlukla uğraşacağını düşündüğümüz problemlerden ilk ikisini; Kıbrıs ve Yunanistan'ı incelemiştik. Devam ediyoruz...
AFGANİSTAN
İlk günden itibaren bu savaşın Türkiye'nin savaşı olmadığını; Türkiye'nin Orta Asya'ya gidecekse kendi ihtiyarı ve insiyatifi ile gitmesi gerektiğini, Amerika istedi diye ve onun sanal bir takım amaçları uğruna gidilmemesi gerektiğini, aslında Amerika'nın bizim elli altmış kişilik gücümüze de ihtiyacının bulunmadığını, örtülü amacın bizi şu veya bu şekilde "bulaştırmak" olduğunun altını defalarca çizdiğimizi okuyucu hatırlayacaktır.
İşin acayip tarafı, Amerika'nın hem bizi orada istemesi fakat hem de çözüm önerilerimizi kulak arkası etmesi idi. Savaş sonrası düşündükleri model bize uymuyordu, çünkü ülkenin yarısını teşkil eden Türk asıllıların dilekleri göz ardı edilmek bir yana kaale bile alınmıyordu. Taraflardan Taliban'ın devirdiği Devlet Başkanı Rabbani açıkça bölgede Türk askeri istemiyoruz diyordu, onu deviren Taliban da zaten Türk askerine karşı idi.
Çünkü Pakistan'ın, hâttâ Rusların bile desteklediği örtülü amaç Peştun hakimiyetine dayalı yeni bir düzenin kurulması idi.
Türkiye'nin, hiçbir dediğinin yapılmadığı, kulak arkası edildiği bir coğrafyada işi olmamalıydı.
Ama dinletemedik. Hükümet önce Amerika ile açık işbirliğine gitti sonra bütün eleştirileri yok sayarak Meclis'ten "yurt dışına asker gönderme yetkisi" aldı.
Aldı ama askerin (kimin, ne kadar askerin) ne maksatla, ne zaman, nerede, nasıl kullanılacağı belli değildi. Daha doğrusu Amerika biliyordu ama "biz" bilmiyorduk.
En basit bir harekâttan önce bile yukarıdaki beş temel sorunun yanıtının aranması gerektiği, Harbiye birinci sınıf öğrencisine işin alfabesi olarak öğretilir.
Yâni Türk askerinin nasıl kullanılacağını tamamen Amerika'nın insafına bırakmış idik.
Taliban'ın Ruslar ile mücadelesini hatırlayanlar sürprizle karşılaştılar. Taliban büyük bir süratle ve umulandan hayli önce çöktü. Saddam kadar bile dayanamadı. Çünkü Rusya ile olan savaşında Amerikan silâh ve dolarları arkasında idi. Halbuki şimdi Amerika önce Putin ile anlaşarak muhtemel bir "dış destek" imkânını ortadan kaldırmıştı.
Meselenin böylece beklenmedik bir şekilde ve hızla çözülmesi belki Amerika'dan önce Türkiye'deki hükümeti rahatlattı. Türk askeri gitmeden savaş bitmiş, muhtemel eleştirilerin de böylece önü kesilmişti.
Şimdi elde edilen sonuca bakmanın zamanıdır.
Amerika tarihinde ilk defa Orta Asya'dadır; harekâtın sebebi olarak takdim edilen Lâdin yoktur, bulunamamıştır ama hem Taliban çökertilmiş ve "küreselleşmecilerin" istediği yeni bir düzen kurulmuştur hem de Amerika bölgeye yerleşmiştir.
Bölgede etkin rol verileceği söylenilen Türkiye'nin (ve Türklerin) esamisi bile okunmamaktadır. Afganistan'a gönderileceği öngörülen önce 3, sonra 10 bin kişilik askerî birlikten kala kala elimizde Tampa askeri üssündeki dört kişilik irtibat heyeti kalmıştır. Şimdi de Umman ve Özbekistan'da kurulması düşünülen yeni karargâhlara da üçer beşer kişilik yeni irtibat heyetleri gönderilmesi gündemdedir.
600 kişilik sembolik güce bile yer ve görev bulunamamaktadır. Muhtemel görev "barışı tesis" gücünden "barışı koruma gücü"ne indirgenmiş, komutası da İngiliz generaline kaptırılmıştır.
İşin Türkiye ve Türkler açısından en acıklı manzarası ise yeni kurulan Afgan Hükümetinde ortaya çıkmıştır.
Külliyetli her hangi bir yardım almadan, sadece uluslararası konsensüs ve kısıtlı moral destekle tek başına Taliban'ı çökerten Özbek General Dostum'a yeni siyasi oluşumda rol verilmemiş, bundan özenle uzak durulmuştur. Mezar-ı Şerif'e giren, Kunduz'a yürüyen, Kale-i Cengi'de çıkan ayaklanmayı bastıran Dostum'a yeni hükümette istediği üç bakanlıktan olmazsa olmaz Savunma veya Dışişleri verilmemiştir. Son teklif edilen "Savunma Bakan Yardımcılığı" tam bir aldatmacadır.
Başbakan'lık, "küreselleşmecilerin" tercihi olan Peştun Hamid Karzai'ye; tüm kilit bakanlıklar da Rus ve İran'ın tercihi olan Tacikler'e uygun görülmüştür. Karzai'ni kontrol ettiği Kandahar bölgesindeki çatışmalar orada bile tam bir otoritenin hakim kılınamadığını göstermektedir.
Toplam 30 üyeli yeni Afgan Hükümetinde "henüz doğrulanmayan kaynaklara göre" 10 bakanın Amerikan vatandaşı olduğu söylenmektedir.
Tacikler, Peştunlar, Ruslar, İranlılar ve tabiî Amerikalılar Afganistan'da mevcuttur ama ülke nüfusunun yarısını oluşturan Türk'ler (Özbek-Türkmen-Hazara) yoktur.
Türkiye'nin "etkin" dış politikası ise sadece bizim Dışişlerinin, dolayısı ile hükümetin "diline" vurmuştur.
AFGANİSTAN
İlk günden itibaren bu savaşın Türkiye'nin savaşı olmadığını; Türkiye'nin Orta Asya'ya gidecekse kendi ihtiyarı ve insiyatifi ile gitmesi gerektiğini, Amerika istedi diye ve onun sanal bir takım amaçları uğruna gidilmemesi gerektiğini, aslında Amerika'nın bizim elli altmış kişilik gücümüze de ihtiyacının bulunmadığını, örtülü amacın bizi şu veya bu şekilde "bulaştırmak" olduğunun altını defalarca çizdiğimizi okuyucu hatırlayacaktır.
İşin acayip tarafı, Amerika'nın hem bizi orada istemesi fakat hem de çözüm önerilerimizi kulak arkası etmesi idi. Savaş sonrası düşündükleri model bize uymuyordu, çünkü ülkenin yarısını teşkil eden Türk asıllıların dilekleri göz ardı edilmek bir yana kaale bile alınmıyordu. Taraflardan Taliban'ın devirdiği Devlet Başkanı Rabbani açıkça bölgede Türk askeri istemiyoruz diyordu, onu deviren Taliban da zaten Türk askerine karşı idi.
Çünkü Pakistan'ın, hâttâ Rusların bile desteklediği örtülü amaç Peştun hakimiyetine dayalı yeni bir düzenin kurulması idi.
Türkiye'nin, hiçbir dediğinin yapılmadığı, kulak arkası edildiği bir coğrafyada işi olmamalıydı.
Ama dinletemedik. Hükümet önce Amerika ile açık işbirliğine gitti sonra bütün eleştirileri yok sayarak Meclis'ten "yurt dışına asker gönderme yetkisi" aldı.
Aldı ama askerin (kimin, ne kadar askerin) ne maksatla, ne zaman, nerede, nasıl kullanılacağı belli değildi. Daha doğrusu Amerika biliyordu ama "biz" bilmiyorduk.
En basit bir harekâttan önce bile yukarıdaki beş temel sorunun yanıtının aranması gerektiği, Harbiye birinci sınıf öğrencisine işin alfabesi olarak öğretilir.
Yâni Türk askerinin nasıl kullanılacağını tamamen Amerika'nın insafına bırakmış idik.
Taliban'ın Ruslar ile mücadelesini hatırlayanlar sürprizle karşılaştılar. Taliban büyük bir süratle ve umulandan hayli önce çöktü. Saddam kadar bile dayanamadı. Çünkü Rusya ile olan savaşında Amerikan silâh ve dolarları arkasında idi. Halbuki şimdi Amerika önce Putin ile anlaşarak muhtemel bir "dış destek" imkânını ortadan kaldırmıştı.
Meselenin böylece beklenmedik bir şekilde ve hızla çözülmesi belki Amerika'dan önce Türkiye'deki hükümeti rahatlattı. Türk askeri gitmeden savaş bitmiş, muhtemel eleştirilerin de böylece önü kesilmişti.
Şimdi elde edilen sonuca bakmanın zamanıdır.
Amerika tarihinde ilk defa Orta Asya'dadır; harekâtın sebebi olarak takdim edilen Lâdin yoktur, bulunamamıştır ama hem Taliban çökertilmiş ve "küreselleşmecilerin" istediği yeni bir düzen kurulmuştur hem de Amerika bölgeye yerleşmiştir.
Bölgede etkin rol verileceği söylenilen Türkiye'nin (ve Türklerin) esamisi bile okunmamaktadır. Afganistan'a gönderileceği öngörülen önce 3, sonra 10 bin kişilik askerî birlikten kala kala elimizde Tampa askeri üssündeki dört kişilik irtibat heyeti kalmıştır. Şimdi de Umman ve Özbekistan'da kurulması düşünülen yeni karargâhlara da üçer beşer kişilik yeni irtibat heyetleri gönderilmesi gündemdedir.
600 kişilik sembolik güce bile yer ve görev bulunamamaktadır. Muhtemel görev "barışı tesis" gücünden "barışı koruma gücü"ne indirgenmiş, komutası da İngiliz generaline kaptırılmıştır.
İşin Türkiye ve Türkler açısından en acıklı manzarası ise yeni kurulan Afgan Hükümetinde ortaya çıkmıştır.
Külliyetli her hangi bir yardım almadan, sadece uluslararası konsensüs ve kısıtlı moral destekle tek başına Taliban'ı çökerten Özbek General Dostum'a yeni siyasi oluşumda rol verilmemiş, bundan özenle uzak durulmuştur. Mezar-ı Şerif'e giren, Kunduz'a yürüyen, Kale-i Cengi'de çıkan ayaklanmayı bastıran Dostum'a yeni hükümette istediği üç bakanlıktan olmazsa olmaz Savunma veya Dışişleri verilmemiştir. Son teklif edilen "Savunma Bakan Yardımcılığı" tam bir aldatmacadır.
Başbakan'lık, "küreselleşmecilerin" tercihi olan Peştun Hamid Karzai'ye; tüm kilit bakanlıklar da Rus ve İran'ın tercihi olan Tacikler'e uygun görülmüştür. Karzai'ni kontrol ettiği Kandahar bölgesindeki çatışmalar orada bile tam bir otoritenin hakim kılınamadığını göstermektedir.
Toplam 30 üyeli yeni Afgan Hükümetinde "henüz doğrulanmayan kaynaklara göre" 10 bakanın Amerikan vatandaşı olduğu söylenmektedir.
Tacikler, Peştunlar, Ruslar, İranlılar ve tabiî Amerikalılar Afganistan'da mevcuttur ama ülke nüfusunun yarısını oluşturan Türk'ler (Özbek-Türkmen-Hazara) yoktur.
Türkiye'nin "etkin" dış politikası ise sadece bizim Dışişlerinin, dolayısı ile hükümetin "diline" vurmuştur.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002