Yüreklerimizi çok yönlü yakan sığınmacıların hazin durumu ve bitmeyen yolculuğu nereye kadar? Yerlerinden yurtlarından edilen bu insanları korumakla yükümlü olan uluslararası toplum ne yapmalıdır? Kınama kanamaya merhem olamadığına göre, öncelikle sorumluların "sığınmacı hakları" ile yüzleşmeleri, hukuktan önce etik ve vicdan gereğidir. Tabii ki, sığınmaya neden olan terör, savaş, çatışma ve katliamın yaşanmadan önlenmesi için gereken diplomatik adımlardan, barış sürecinin tam olarak sağlanmasına kadar uzanan geniş bir yelpazedeki önlem ve eylemlerin her biri koruma yükümlülüğünün bir parçasıdır. Silahlı çatışmaların yaygın sonucu, her kategorideki insan haklarının ihlâlidir. Akla öncelikle yaşam hakkını etkileyen saldırılar gelirse de, zorla yerinden edinmeler, açlık, kölelik, çocuk askerliği, toplu tecavüzler gibi korkunç ihlâller de yaşanmaktadır. Ülkemizde yaşanan ve dünya gündemine oturan korkunç facianın fotoğrafı, asıl fotoğrafı bir kez daha önümüze koydu: Birleşmiş Milletler (BM)'in rolü ve geleceği. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin tanımına göre sığınma hakkı, bireyin yaşadığı ülkede ırksal, etnik, dinsel, siyasal, cinsel ayrımcılığa uğraması, yaşam güvenliğinin olmaması ya da bulunduğu bölgede savaş veya çatışma olması sebebiyle doğar. Bu nedenlerle ülkesini terk etmek zorunda olan, yani başka bir ülkeden sığınma talep eden veya başka bir ülkeye iltica eden kişiye de mülteci denir. Türkiye'nin de taraf olduğu İnsan Hakları Evrensel Bidirgesi'nin 14. maddesi, sığınma hakkına yer vermiştir. Ancak bu madde taraf devletlere bir yükümlülük getirmemektedir. Zira ulus devletlerde hak sahipliği asıl olarak "vatandaşlık hukuku" çerçevesinde düzenlenmektedir. Mültecilik statüsü 1951 yılında imzalanan Mültecilerin Hukuki Statüsüne Dair Sözleşme ile belirlenmiştir. Türkiye, Sözleşme'yi coğrafi sınırlama ile kabul etmiş olup sadece Avrupa'dan gelenlere mülteci statüsü tanımaktadır. Başka ülkeler de vardır bu sınırlamayla kabul eden. Ülkemizdeki Suriyeliler hukuken mülteci olmayıp "misafir" durumundadır. Bir bölümü kamplarda, bir bölümü şehirlerde sokaklarda ya da kiralayabildikleri mekanlarda onlarca kişi bir odaya sığışmış vaziyette yaşamaktadır. Bir başka grup da mafyanın sömürdüğü ve hayalledikleri ülkeye götürülme vaadiyle ortada bırakılanlar, ölüm tuzağına düşürülenlerdir. Olumsuz tabloların sayısı çoğaltılabilir. Göz ucuyla ekrana düşen haber görüntülerine bakıyorum: Sığınmacılara Avusturya, Almanya ve Finlandiya kapılarını açmış? Dileğimiz bu hareketlerin çözüm getirecek işlem ve eylemlerin başlangıcı olması, vitrinde kalmaması. Uluslararası ilişkilerde insan hakları konusunun hala devletler ve onların egemenlik yetkisiyle, yani insanın, bir ulusun yurttaşı olması halinde ancak insan haklarına sahip olacağını göstermektedir. İşte tam bu noktada yurtlarından olmuş insanları hangi devletin yasasıyla koruyacağız sorusuna cevap BM'den gelmeli. BM kurulurken acı bir savaştan çıkmış olan devletlerin odağı, devletler arasında barış ve güvenliğin sağlanması idi. Oysa bugün BM'nin rolü insan haklarına ilişkin evrensel normların geliştirilmesi ve koruma mekanizmalarının kurulmasından, insancıl yardım, ekonomik gelişme ve çevreye kadar çok geniş bir alana yayıldı. Kendisine yüklenen tüm idealist anlam ve beklentilere rağmen rolünü yerine getirememesi üyelerinin isteksizliği kadar, başta yüzde 22'lik oranla ABD olmak üzere, BM bütçesine en çok katılan devletlerin "parayı veren düdüğü çalar" anlayışıdır. Mali kriz BM'nin elini mahkûm etmektedir. Milletler Cemiyeti ile başlayan "dünya barışının tesisi için devletler üstü bir organizasyon" kurma ideali, Milletler Cemiyeti'nin feshi ve BM tecrübesiyle de görülmüştür ki aslında sadece bir hayaldir. Öncelikle BM'nin yapısal değişikliğe ihtiyacı vardır. Bu amaçla yapılacak reform, idealin gerçeğe dönüşmesine bir nebze çare olacaktır!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023