Çok ilginç günlerden geçiyoruz. Örneğin Sağlık Bakanlığı tarafından koronavirüs sebebiyle günlük vefat sayılarının 17-25 bandında açıklandığı günlerde ekranlarda 15 gün tam kapanma başlığı tartışılıyordu.
Bazı belediyelerin açıkladığı günlük defin işlem sayılarından sonra Sağlık Bakanlığı sayıları da yükselmeye başladı. Tabi ekran tartışmaları da alevlendi.
Haliyle hükümet adım atmak mecburiyetinde kaldı ve bir dizi kısıtlama kararları aldı. Hafta içi saat 21.00 ile sabah 05.00 arasında sokağa çıkmak yasak. Hafta sonu da ful yasak.
Herhalde Bilim Kurulu bu saatlerde virüsün, kendini aktif ederek insanlara saldırdığını tespit etmiş olmalı! Başka bilimsel izah bulamıyorum.
Geçen hafta İstanbul'a kar yağdı. Sosyal medyadan şu soruyu sormuştum; virüs mü tehlikeli yoksa kar mı?
Bilimsel olarak virüs, sosyal olarak ise kar. Çünkü insanlarımız soğukta beklemek yerine toplu ulaşım araçlarına tıka basa binmeyi tercih ediyordu.
Bu tablo zaten büyükşehirlerin vazgeçilmezi. Soğukta da pik yaptı. Diğer taraftan büyükşehirlerde trafik saat 21.00'dan sonra azalır, aynı saatten sonra sokaktaki insan sayısı da gündüz saatlerine göre onda birdir.
Ama hükümet yasağı sokakların en boş olduğu saatlerde uygulamaya koydu. Demek ki, milletimizin algısını çok iyi öğrenmişler.
Baksanıza! Vefat sayıları 250'lere kadar çıkmıştı şimdi günde 150 ile 200 arasında değişiyor, günlük vaka sayıları 2 binli sayılarda ama ne siyasette, ne de medyada tam kapanmayı, tedbirlerin genişletilmesini vs. konuşan yok.
Diğer taraftan açılmayan okullar tatile girdi. Malum yasaklar uygulamada. Ama ajanslarda bütün tatil beldelerindeki otellerin doluluk oranlarının yüzde doksanlara ulaştığı haberleri geliyor.
Kimsenin tatiline filan karışmıyorum ama banka önünde babasını bekleyen 14 yaşındaki çocuğa, "bizim karşımızda nasıl elleri cepte durursun, babana söyle 900 lira fazla çeksin, ceza yazacağım" diyen sevgili polis memurlarımız, bu tatil beldelerinde sosyal mesafe ve sokağa çıkma yaşı denetimlerine çıkabiliyorlar mı acaba?
Milletimiz, kapitalizme kurban edildi. Paran yoksa hayatı eve sığdır. Sığdıramazsan devlete 900 ve 3.150 TL ödersin.
Paran varsa rezervasyonunu yaptır. Bol para ile tatilini yap, harca, katma değer sağla, sen de mutlu ol, işletmeci de, taşımacı da, vergi alan da.
Tablo öyle değil mi arkadaşlar? Bir belediye otobüsünde en az 30 kişi vardır. Otobüs serbest ama aynı anda 30 müşteri limitine hiç ulaşamamış lokantalar kapalı. Bu mu virüsle mücadele?
Ama hükümet ne yapsın?
Yapılacak iş en başından beri belliydi. Yukarıda dediğim gibi Sağlık Bakanlığının günlük vefat sayılarını 17-25 bandında açıkladığı günlerde (Eylül sonu Ekim başı) BTP Lideri Hüseyin Baş, virüsün yayılımını önlemek, can kayıplarını en aza indirmek için 30 gün, 30 gün yapamıyorsanız 15 gün tam kapanma şart, demişti.
Sayın Baş, bu cümleleri muhalefet olsun diye mi kurmuştu? Hayır. Sosyal devlet olmanın yani 'insanını yaşatmak zorunda olan devlet' olmanın gereği, akıl ve bilimin tespiti olarak açıklamıştı.
Bilim Kurulu üyesi değerli bilim insanlarımıza soruyorum;
Eylül sonu veya Ekim başında 15 gün tam kapanma sağlansaydı vaka sayısında bu derece artış olur muydu?
Eylül sonu veya Ekim başında 15 gün tam kapanma sağlansaydı bu kadar can kaybımız olur muydu?
Eylül sonu veya Ekim başında 15 gün tam kapanma sağlansaydı eğitimde böylesi bir girdaba düşer miydik?
Eylül sonu veya Ekim başında 15 gün tam kapanma sağlansaydı küçük esnaf böylesi bir perişanlık yaşar mıydı?
Hadi her şey para, diyelim. 15 günlük tam kapanmanın maliyetini çıkarın. Çıkardınız mı?
Şimdi de hükümetin uyguladığı 60 günlük gece-hafta sonu kapanmasının maliyetini çıkarın. Hangi rakam daha büyük?
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025