Sağduyu sahibi her insanımızın ifade ettiği bunalımlı günler bir anda ülkemizin üzerine çökmedi. Bozulmuşluk, kokuşmuşluk yavaş yavaş sistemli olarak ülkeye musallat edildi. Stratejik olarak üzerimize atılan oklar, ülkemizi bitab duruma düşürdü.
Tarihî hafızamızı yokladığımız zaman, tarih boyunca da bunalımlı günler geçirdiğimiz görülecektir. Evet biz Türkler olarak tarih boyu yirmiye yakın devlet kurduk. Bir başka açıdan bakarsak yirmiye yakın devletimizi koruyamadık, yani yıkılmasını engelleyemedik sonucu da çıkacaktır.
O halde, bugün üzerinde durmamız gereken nükte, sahip olduğumuz Türkiye Cumhuriyeti Devletimizi devlet-i ebed müddet nasıl yaşatabiliriz?
Bu günkü kaos ortamının sebeplerini tespit etmek, çözüm için atılacak ilk adımdır. "İnsan düştüğü yerden kalkar" atasözü de kalkmak eyleminin düşmek eylemiyle eş değerde olduğunu vurgulamaktadır.
Günümüzde yaşanan bir iki konuya temas ederek durum tespiti yapmak istiyorum.
Üniversitelerimiz ve basınımız nasıl bir fonksiyon icra etmektedir.
Üniversitelerin temel görevlerinden bir tanesi araştırma, inceleme yapmak; üretimin temeli olan teknolojiyi desteklemek; teknolojik buluşlar için bilgi eksenli çalışmalar yapmaktır. Yurt dışındaki üniversitelerde bu anlamda çok sayıda çalışma yapılmaktadır. Japonya'da alınan patent sayısının milyonlarca olduğunu belirtmekte fayda vardır.
Eğer açıklayabilirse sayın YÖK başkanından üniversitelerimizde ne kadar buluş yapıldığını öğrenmek isterim.
Üniversitelerimiz bilimi bırakıp, baş örtüsü avına çıkmış bulunuyor. Basına da yansıyan, artık öğrencilerin başörtüsüne müdehale ile yetinmeyip, velilerinin de başörtüsüne müdehale dönemi başlatılmıştır.
İşi bilim olan üniversitenin bilimselliğin kurallarına aykırı olarak, hem de bir milletin örf ve adetinin bir parçası olan başörtüsüne bu kadar düşmanca tavrının mutlaka sebepleri olmalıdır.
Genel çizgileriyle, basın-yayında çok ciddi yanlışların içerisinde bulunmaktadır.
Birçok örnekten birisi olan Aktüel dergisinin son sayısına baktığımızda bakın neler var.
"Legato Diyarbakır'a ulaştı
Gay - lezbiyen üniversite ögrencileri arasında iletisimi amaçlayan ve Bogaziçi'nde baslayan "Legato" projesi artik Dogu'da..."
Yazının içeriği okunduğunda insanın tüyleri diken diken oluyor. "Bogaziçi'nde okulun ilk günü yapilan bir ankette cinsiyet bölümünün altinda üç sik bulunuyormus. "Erkek, kadin, üçüncü cins" diye. Deniz, böyle bir okulda escinsel ögrencinin daha rahat ettigini söylüyor".
Verilen mesaj çok açık.
Üniversite "üçüncü cins" sorusuyla genç dimağları nerelere yönlendirmek istemektedir?
Gelelim teşhise; özellikle Osmanlının son döneminde binlerce misyonerle ülke topraklarına sızan oryantalistler bakın hangi hedefleri veriyor.
"Müslüman kadınların tesettürden vazgeçmeleri için olağanüstü bir çaba sarfetmeliyiz. (Prof. Dr. Haydar Baş; Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler sy:107)
Zina, livata yaygınlaştırılması gereken meselelerdir. Bu fesatların yayılmasında İslam'dan önceki mezheplere bağlı kalanlardan -ki sayıları pek çoktur- azami derecede yararlanılmalıdır. (a.g.e. sy:113)"
Bu ve bunun gibi tuzaklar, görünen görünmeyen pek çok yere kurulmuş durumda.
Millet olarak çok dikkatli olunması gerekmektedir.
Aksi halde son pişmanlık fayda vermeyecektir!
Tarihî hafızamızı yokladığımız zaman, tarih boyunca da bunalımlı günler geçirdiğimiz görülecektir. Evet biz Türkler olarak tarih boyu yirmiye yakın devlet kurduk. Bir başka açıdan bakarsak yirmiye yakın devletimizi koruyamadık, yani yıkılmasını engelleyemedik sonucu da çıkacaktır.
O halde, bugün üzerinde durmamız gereken nükte, sahip olduğumuz Türkiye Cumhuriyeti Devletimizi devlet-i ebed müddet nasıl yaşatabiliriz?
Bu günkü kaos ortamının sebeplerini tespit etmek, çözüm için atılacak ilk adımdır. "İnsan düştüğü yerden kalkar" atasözü de kalkmak eyleminin düşmek eylemiyle eş değerde olduğunu vurgulamaktadır.
Günümüzde yaşanan bir iki konuya temas ederek durum tespiti yapmak istiyorum.
Üniversitelerimiz ve basınımız nasıl bir fonksiyon icra etmektedir.
Üniversitelerin temel görevlerinden bir tanesi araştırma, inceleme yapmak; üretimin temeli olan teknolojiyi desteklemek; teknolojik buluşlar için bilgi eksenli çalışmalar yapmaktır. Yurt dışındaki üniversitelerde bu anlamda çok sayıda çalışma yapılmaktadır. Japonya'da alınan patent sayısının milyonlarca olduğunu belirtmekte fayda vardır.
Eğer açıklayabilirse sayın YÖK başkanından üniversitelerimizde ne kadar buluş yapıldığını öğrenmek isterim.
Üniversitelerimiz bilimi bırakıp, baş örtüsü avına çıkmış bulunuyor. Basına da yansıyan, artık öğrencilerin başörtüsüne müdehale ile yetinmeyip, velilerinin de başörtüsüne müdehale dönemi başlatılmıştır.
İşi bilim olan üniversitenin bilimselliğin kurallarına aykırı olarak, hem de bir milletin örf ve adetinin bir parçası olan başörtüsüne bu kadar düşmanca tavrının mutlaka sebepleri olmalıdır.
Genel çizgileriyle, basın-yayında çok ciddi yanlışların içerisinde bulunmaktadır.
Birçok örnekten birisi olan Aktüel dergisinin son sayısına baktığımızda bakın neler var.
"Legato Diyarbakır'a ulaştı
Gay - lezbiyen üniversite ögrencileri arasında iletisimi amaçlayan ve Bogaziçi'nde baslayan "Legato" projesi artik Dogu'da..."
Yazının içeriği okunduğunda insanın tüyleri diken diken oluyor. "Bogaziçi'nde okulun ilk günü yapilan bir ankette cinsiyet bölümünün altinda üç sik bulunuyormus. "Erkek, kadin, üçüncü cins" diye. Deniz, böyle bir okulda escinsel ögrencinin daha rahat ettigini söylüyor".
Verilen mesaj çok açık.
Üniversite "üçüncü cins" sorusuyla genç dimağları nerelere yönlendirmek istemektedir?
Gelelim teşhise; özellikle Osmanlının son döneminde binlerce misyonerle ülke topraklarına sızan oryantalistler bakın hangi hedefleri veriyor.
"Müslüman kadınların tesettürden vazgeçmeleri için olağanüstü bir çaba sarfetmeliyiz. (Prof. Dr. Haydar Baş; Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler sy:107)
Zina, livata yaygınlaştırılması gereken meselelerdir. Bu fesatların yayılmasında İslam'dan önceki mezheplere bağlı kalanlardan -ki sayıları pek çoktur- azami derecede yararlanılmalıdır. (a.g.e. sy:113)"
Bu ve bunun gibi tuzaklar, görünen görünmeyen pek çok yere kurulmuş durumda.
Millet olarak çok dikkatli olunması gerekmektedir.
Aksi halde son pişmanlık fayda vermeyecektir!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Doç. Dr. Ahmet H. Kepekçi / diğer yazıları
- Dünya ateş çemberinde: Türkiye’nin stratejisi ne olmalı? / 10.03.2025
- Wilson’dan İmralı’ya: Türkiye’yi bölme planı mı devrede? / 04.03.2025
- Oruç, ilahi bir emir ve bilimsel bir şifadır / 03.03.2025
- Yeraltı zenginliklerimiz için millî mücadele zamanıdır / 23.02.2025
- Kızılderililerden Ortadoğu'ya aynı senaryo / 15.02.2025
- Amerika’nın hamleleri küresel gerginliği arttırıyor / 07.02.2025
- Emekliye lüks yaşam: Maaş kuş, harcamalar uçuş / 31.01.2025
- Kervan yolda düzülür, canlar yolda kaybolur / 30.01.2025
- Siyasi liderlere yönelik yargılamalar / 23.01.2025
- Yeni anayasa ve İmralı süreci: Gizli gündemler / 19.01.2025
- Wilson’dan İmralı’ya: Türkiye’yi bölme planı mı devrede? / 04.03.2025
- Oruç, ilahi bir emir ve bilimsel bir şifadır / 03.03.2025
- Yeraltı zenginliklerimiz için millî mücadele zamanıdır / 23.02.2025
- Kızılderililerden Ortadoğu'ya aynı senaryo / 15.02.2025
- Amerika’nın hamleleri küresel gerginliği arttırıyor / 07.02.2025
- Emekliye lüks yaşam: Maaş kuş, harcamalar uçuş / 31.01.2025
- Kervan yolda düzülür, canlar yolda kaybolur / 30.01.2025
- Siyasi liderlere yönelik yargılamalar / 23.01.2025
- Yeni anayasa ve İmralı süreci: Gizli gündemler / 19.01.2025