Bazı toplumlar korku ile terbiye olur, bazı toplumlar ise ülkü, ümit, ideal veya milli hedef (proje) ile yön bulur. Türk milleti ülkücü bir toplum olduğu için onu harekete geçirmek ya da yanına çekmek için ortada güçlü bir ülkü ve idealler olmalıdır.
Bunu iyi bilen toplum mühendisleri en az 10 yıl sonra hizmete girecek projeleri şimdiden pazarlıyor ve milletin gönlünü, olmayan bir nesne ile çelmeye çalışabiliyorlar. Toplumlarda bir ilaç, ekmek, su gibi en fazla ihtiyaç duyulan ümittir, ülküdür ve bu hissiyatın doğru yönetilmesi lazımdır. Ümit, şu zifiri karanlık dönemde herkesin elinde, dilinde etrafı aydınlatan bir meşale gibidir.
Değiştirmek istediğiniz mutlak yanlış bir gidişat varsa ona karşı, bu gidişatı tersine çevirecek ümit aşılayan fikirler, sözler, ülküler ve projeler olmalıdır.
Mesela, Prof. Dr. Haydar Baş'ın MİLLİ PARA ile TİCARET projesi bunlardan birisidir. Görüşleri kapitalist ve küreselci ekonomiye karşı direnecek bir dayanak ve ulusal bağımsızlığa yol haritası olmuştur. Milli Ekonomi ülküsü son on yılda batı merkezli ekonomik hegemonyayı önemli ölçüde sarsmıştır. Sayın Baş'ın görüşlerinin BRICS ülkelerinde taraf bulması ile kapitalist güçler kendi dünya düzenlerinin yıkılacağı endişesini iliklerinde hissetmiştir.
Sayın Baş'ın elinden milletimize sunulan bir başka ülkü VATANDAŞLIK MAAŞI projesidir. Milli para ile ticaret mazlum devletleri, vatandaşlık maaşı ise sömürülen mazlum halkları ve insanlığı ayağa kaldıracak projelerdir. Bu yolu insanlığın önüne sunan Sayın Prof. Dr. Haydar Baş'ı bir kez daha rahmetle anıyorum. Mekânın cennet olsun Hoca ATATÜRK.
Nihayetinde hepimiz Allah'ın yaratığı insanlarız, toplumun önüne koyacağınız ümitlerin, ülkülerin tam isabetli ya da çok mükemmel olmasına gerek yok! Yeter ki olsun ve yanlış gidişatı sorgulatabilsin! Yanlışın avukatları kendilerine bir direnç olduğunu hissetsin. Dış politika, güvenlik, sosyal hayat, felsefe, dini hayat, ekonomik gidişat ile ilgili kısa, orta ve uzun vadeli doğru ülküleri milletimize ve insanlığa cesaretle sunmalıyız. Bu ümitlerin bir kısmı surda bir gedik açacak, kök salacak, tartışılacak ve batılın yanlış rüzgârlarının erozyonuna set olacaktır. Topluma bir ülkü, bir yeniliği sistematize sunmak için en geçerli yasal zemin ise medya ve siyasi partilerdir.
Cumhurbaşkanlığı forsundaki 16 yıldızı temsil eden devletler, millet olarak hepimizin ittifak ettiği tarihi hikâyemizdir. Bunlardan ihmal ettiğimiz ve kolayca erişilecek coğrafya Türkistan'dan Babür Türk devletin yüzyıllarca hâkim olduğu Hindistan'a kadar olan hattır. Aramızda bulunan İran ve Pakistan'ın hatta Afganistan'ın Türklükle bir kavgası olmadığı gibi üzerinde çalışılırsa coğrafyada birlikte hareket etmeye ikna da olabilecek ülkelerdir. İstanbul'dan Taç Mahal'e tren ile gezerek, tanışarak gidebilsek, çok mu zor? Türklüğümüz, tarihimiz, dinimiz ve Turan'ımız İstanbul'dan Türkistan'a, Hindistan'a kadar uzanıyor. On yıllarca savaşlar içinde debelenmiş Afganistan'ın da dermanı bu dokunuştur.
Taç Mahal'e Baharat demiryolu ile seyahat etsek, ne güzel olurdu, Yakındoğu Türk havzasında ve Hint okyanusunda unuttuğumuz bir milyarlık İslam âlemine elimizin uzanması ve muazzam bir ticari-siyasi potansiyele karadan erişmemiz çok mu zor? Gazi Mustafa Kemal Atatürk kuruluş döneminde doğu ve batı aksında komşu devletlerarası askeri ittifakı o günün şartlarına yapmaya uğraşmış, Hindistan ve Pakistan bağımsız olmadığı için onları 1937 yılında Sadabat Paktına dâhil edememişti.
Türkiye, İran, Pakistan ve Hindistan oluşturacağı ticari ve turistik rota, coğrafyadaki birçok siyasi oyuna dur diyebilir ve 2 milyarlık bir nüfusa erişecek yeni bir milli ülkü doğabilir. Bu ticari birliktelik AB, ABD, Çin gibi emperyalist güçlere bir alternatif olabilir, bölgede didişme yerine ticaret, eğitim ve dostluğa zemin açabilir.
Gerçekleşebilme ihtimali binde bir olsa bile, savaşlara inat, etrafımıza her yere çiçekler gibi çeşit çeşit ümitleri, ülküleri ve kardeşlik senaryoları saçalım ki gönüler birleşsin, akıllar ikna olsun ve oyunlar bozulsun. Hak ve Hakikat ortaya konmadan bâtılın oyunu bozulmaz. Söz ağızdan ya da kalemden çıkınca birisi mutlaka taraf bulacaktır.
Günü dolmuş, iş bilmeyen, beceriksiz siyasilerin, retoriklerin ve projelerin peşini bırakalım, umudumuz olan gençlikle yeni hayallere, ülkülere doğru Bağımsız Türkiye'yi Hüseyin Baş'la birlikte kuralım.
Unutmayalım ki, insanlar başlarına gelen bela ya da önlerine gelen yeni ümit ve ülküler ile kendilerini sorgulayabilir ve değişime kapı açarlar. Türk milletin bağrında açan bu çiçeğe su verelim, yaprak verelim, kulak verelim.
Bunu iyi bilen toplum mühendisleri en az 10 yıl sonra hizmete girecek projeleri şimdiden pazarlıyor ve milletin gönlünü, olmayan bir nesne ile çelmeye çalışabiliyorlar. Toplumlarda bir ilaç, ekmek, su gibi en fazla ihtiyaç duyulan ümittir, ülküdür ve bu hissiyatın doğru yönetilmesi lazımdır. Ümit, şu zifiri karanlık dönemde herkesin elinde, dilinde etrafı aydınlatan bir meşale gibidir.
Değiştirmek istediğiniz mutlak yanlış bir gidişat varsa ona karşı, bu gidişatı tersine çevirecek ümit aşılayan fikirler, sözler, ülküler ve projeler olmalıdır.
Mesela, Prof. Dr. Haydar Baş'ın MİLLİ PARA ile TİCARET projesi bunlardan birisidir. Görüşleri kapitalist ve küreselci ekonomiye karşı direnecek bir dayanak ve ulusal bağımsızlığa yol haritası olmuştur. Milli Ekonomi ülküsü son on yılda batı merkezli ekonomik hegemonyayı önemli ölçüde sarsmıştır. Sayın Baş'ın görüşlerinin BRICS ülkelerinde taraf bulması ile kapitalist güçler kendi dünya düzenlerinin yıkılacağı endişesini iliklerinde hissetmiştir.
Sayın Baş'ın elinden milletimize sunulan bir başka ülkü VATANDAŞLIK MAAŞI projesidir. Milli para ile ticaret mazlum devletleri, vatandaşlık maaşı ise sömürülen mazlum halkları ve insanlığı ayağa kaldıracak projelerdir. Bu yolu insanlığın önüne sunan Sayın Prof. Dr. Haydar Baş'ı bir kez daha rahmetle anıyorum. Mekânın cennet olsun Hoca ATATÜRK.
Nihayetinde hepimiz Allah'ın yaratığı insanlarız, toplumun önüne koyacağınız ümitlerin, ülkülerin tam isabetli ya da çok mükemmel olmasına gerek yok! Yeter ki olsun ve yanlış gidişatı sorgulatabilsin! Yanlışın avukatları kendilerine bir direnç olduğunu hissetsin. Dış politika, güvenlik, sosyal hayat, felsefe, dini hayat, ekonomik gidişat ile ilgili kısa, orta ve uzun vadeli doğru ülküleri milletimize ve insanlığa cesaretle sunmalıyız. Bu ümitlerin bir kısmı surda bir gedik açacak, kök salacak, tartışılacak ve batılın yanlış rüzgârlarının erozyonuna set olacaktır. Topluma bir ülkü, bir yeniliği sistematize sunmak için en geçerli yasal zemin ise medya ve siyasi partilerdir.
Cumhurbaşkanlığı forsundaki 16 yıldızı temsil eden devletler, millet olarak hepimizin ittifak ettiği tarihi hikâyemizdir. Bunlardan ihmal ettiğimiz ve kolayca erişilecek coğrafya Türkistan'dan Babür Türk devletin yüzyıllarca hâkim olduğu Hindistan'a kadar olan hattır. Aramızda bulunan İran ve Pakistan'ın hatta Afganistan'ın Türklükle bir kavgası olmadığı gibi üzerinde çalışılırsa coğrafyada birlikte hareket etmeye ikna da olabilecek ülkelerdir. İstanbul'dan Taç Mahal'e tren ile gezerek, tanışarak gidebilsek, çok mu zor? Türklüğümüz, tarihimiz, dinimiz ve Turan'ımız İstanbul'dan Türkistan'a, Hindistan'a kadar uzanıyor. On yıllarca savaşlar içinde debelenmiş Afganistan'ın da dermanı bu dokunuştur.
Taç Mahal'e Baharat demiryolu ile seyahat etsek, ne güzel olurdu, Yakındoğu Türk havzasında ve Hint okyanusunda unuttuğumuz bir milyarlık İslam âlemine elimizin uzanması ve muazzam bir ticari-siyasi potansiyele karadan erişmemiz çok mu zor? Gazi Mustafa Kemal Atatürk kuruluş döneminde doğu ve batı aksında komşu devletlerarası askeri ittifakı o günün şartlarına yapmaya uğraşmış, Hindistan ve Pakistan bağımsız olmadığı için onları 1937 yılında Sadabat Paktına dâhil edememişti.
Türkiye, İran, Pakistan ve Hindistan oluşturacağı ticari ve turistik rota, coğrafyadaki birçok siyasi oyuna dur diyebilir ve 2 milyarlık bir nüfusa erişecek yeni bir milli ülkü doğabilir. Bu ticari birliktelik AB, ABD, Çin gibi emperyalist güçlere bir alternatif olabilir, bölgede didişme yerine ticaret, eğitim ve dostluğa zemin açabilir.
Gerçekleşebilme ihtimali binde bir olsa bile, savaşlara inat, etrafımıza her yere çiçekler gibi çeşit çeşit ümitleri, ülküleri ve kardeşlik senaryoları saçalım ki gönüler birleşsin, akıllar ikna olsun ve oyunlar bozulsun. Hak ve Hakikat ortaya konmadan bâtılın oyunu bozulmaz. Söz ağızdan ya da kalemden çıkınca birisi mutlaka taraf bulacaktır.
Günü dolmuş, iş bilmeyen, beceriksiz siyasilerin, retoriklerin ve projelerin peşini bırakalım, umudumuz olan gençlikle yeni hayallere, ülkülere doğru Bağımsız Türkiye'yi Hüseyin Baş'la birlikte kuralım.
Unutmayalım ki, insanlar başlarına gelen bela ya da önlerine gelen yeni ümit ve ülküler ile kendilerini sorgulayabilir ve değişime kapı açarlar. Türk milletin bağrında açan bu çiçeğe su verelim, yaprak verelim, kulak verelim.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Mustafa Yavuz Köker / diğer yazıları
- İstanbul’dan Taç Mahal’e, Türk coğrafyasına trenle seyahat ülkümüz olsun! / 11.03.2025
- Millete umut olalım insanlığa ümit sunalım / 23.11.2024
- Mevlana Mesnevi’si ve İslam imajı / 04.09.2024
- Mevlana ve Türklük / 26.07.2024
- Sünnilik gömleği Türkiye’ye dar geliyor / 21.07.2024
- Borsa asli yörüngesinden uzaklaşmış, rantiyeye teslim olmuş / 03.03.2024
- Enflasyonun önemli bileşenlerinden birisi kontrolsüz kredi kartı sistemi / 21.02.2024
- Koronada yeni varyantlar ne olacak? / 03.10.2023
- Koronavirüs salgını nasıl durabilir? / 26.04.2021
- Salgında özgürlük ve karantina paradoksu / 02.03.2021
- Millete umut olalım insanlığa ümit sunalım / 23.11.2024
- Mevlana Mesnevi’si ve İslam imajı / 04.09.2024
- Mevlana ve Türklük / 26.07.2024
- Sünnilik gömleği Türkiye’ye dar geliyor / 21.07.2024
- Borsa asli yörüngesinden uzaklaşmış, rantiyeye teslim olmuş / 03.03.2024
- Enflasyonun önemli bileşenlerinden birisi kontrolsüz kredi kartı sistemi / 21.02.2024
- Koronada yeni varyantlar ne olacak? / 03.10.2023
- Koronavirüs salgını nasıl durabilir? / 26.04.2021
- Salgında özgürlük ve karantina paradoksu / 02.03.2021