Tarih 28 Haziran 1933. Ankara Erkek Lisesi'nde sınava giren çocuklardan biri, sorulan bir soruya şöyle karşılık vermişti: 'Fransa ile olan geleneksel dostluğumuz gereği…'
Atatürk, derhal sözü keserek sormuştu: Hangi geleneksel dostluk, bu nereden çıktı, kim söyledi bunu?
O zaman coğrafya öğretmeni ayağa kalkarak; "Ben söyledim Paşam'' diye O'nun hiddetini azaltmaya çalışmıştı.
Bana dönerek, "sen söyle tarih hocası" deyince, hemen ayağa kalkarak; "Paşam ortada geleneksel dostluk, diye bir şey yoktur. Yalnız ortak hareketlere, Fransız yazarları geleneksel dostluk niteliği vermişlerdir. Örneğin Kırım savaşında olduğu gibi" cevabını vermiştim.
Atatürk; "Aferin, bu gerçekten böyledir. Acınarak söylüyorum, Türk'ün geleneksel dostu yoktur. Çıkarlar ortak olunca Avrupalılar, buna hemen 'geleneksel dostluk' ismini vermişlerdir" buyurmuşlardı. (Prof. Dr. Haydar Baş, Hoş Geldin Atatürk eserinden)
Tabii herkes Atatürk olamaz, ama en azından Atatürk'ü anlayabilir, anlama gayretine girebilirdi. Atatürk'ten sonraki liderler ne anlayabildiler, ne de böyle bir gayrete yöneldiler.
Bu toprakların asıl unsurunu (Türk Milletini), asıl dostlarını hatta devletin ve milletin menfaatlerini bir kenara bırakarak emperyalistlerle yakınlaşmaya başladılar.
Bu yakınlaşma Menderes ile sevgiye, Özal ile aşka, 2002'den sonrada teslimiyete dönüştü.
Oysa ABD ve batı hep aynıydı. Duruşlarını hiç bozmadılar. Hedeflerini hiç değiştirmediler.
Bu gerçeği son dört-beş yıldır Sayın Erdoğan'da görmüş olacak ki, emperyalistlerin nihai hedeflerinden bahsediyor.
Örneğin Gezi olaylarının arkasındaki güce (batıya) dikkat çeken Erdoğan aynen şöyle demişti; "Gezi'den, Suriye'ye kadar uzanan saldırının hedefi Türk Milletinin birliğinedir".
15 Temmuz gerçeği ve bizzat yapılan itiraflar ortada.
2017 yılında ise bugün Macron'un sözleriyle kıyaslanamayacak büyüklükte bir hakarete maruz kalmıştık.
Üyesi olduğumuz, Fransa'nın da üye olmasına evet, dediğimiz NATO, bir tatbikatta hedef tahtalarına başkomutan, devletimizin kurucusu Atatürk ve son cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan'ın resimlerini yerleştirmiştiler.
Sayın Erdoğan; "Mesele şahıs meselesi, parti meselesi değildir. Hedef Türkiye'dir, Türk Milletidir. Biz her şeye hazırlıklıyız" demişti.
Şimdi Macron, denen zavallı çıkmış; "Biz Avrupalılar, Türk halkına değil Erdoğan hükümetine karşı açık ve sert olmalıyız" diyor.
Sayın Erdoğan, 'senin, şahsımla daha çok meselen olacak' dedikten sonra o tarihi gerçeği bir kez daha itiraf etti; 'Bunların derdi şahsım değil. Anadolu'dur, milletimizdir'.
Evet, aynen katılıyorum. Ama geldiğimiz durum, batıyı bu kadar cüretkar kılan dün sizlerin ektiği tohumların (kadim dostumuz, nihai hedefimiz, asla dönmeyiz, verdiğiniz tavizlerin, attığınız imzaların) meyveleridir.
Oysa bir uyarıcı da haber vermişti
Evet, merhum Prof. Dr. Haydar Baş daha siyasete girmemişti, AKP de kurulmamıştı ama AB üyeliği bütün parti ve liderlerin hayallerini süslüyordu.
Baş Hocamız her daim vurguladığı gerçeği 7 Eylül 2001 tarihinde bir kez daha dile getiriyordu;
"Temeli Hıristiyan dini olan bu medeniyetler topluluğuna (Avrupa Birliği'ne), temeli tevhid akidesi olan Türk medeniyetinin dahil olamayacağı açıktır. Kaldı ki, kimliğimizle dahil olamayacağımız kendilerince de açıklanan bu topluluğa, benliğimizi kaybedip, onların istediği şekle girmedikçe, Hıristiyan olmadıkça ne yaparsak yapalım yine üye olamayız.
Dini ve devletiyle Türk'ü, Türk yapan değerleriyle bir bütün olan milletimiz, Hıristiyan kimliğinde asimile olmayı kabul etmeyeceğine göre AB hevesinden vazgeçmemiz kaçınılmazdır."
Şimdi batıya ateş püsküren 18 yıllık iktidara soruyorum; bu hevesten neden vazgeçmediniz?
Baş Hocamız sadece bir tahlil yapmamıştı. Kaynak da göstermişti;
"Şark Meselesi olarak isimlendirilen ve Batının topyekûn ittifakıyla kabul gören bu proje, Türkleri önce Balkanlar'dan sonra Anadolu'dan uzaklaştırmayı içerir. Fiili uygulamaları, 1096 yılındaki 1. Haçlı Seferine kadar giden bu planın ismi açıkça 1815 Viyana Konferansı'nda dile getirilmiştir. Bu planın uygulamaları hâlen devam etmektedir."
Devlet yönetimine talip olanların bu gerçekleri bilmemesine imkan yoktur. Biliyorlarsa ortaktırlar. Eğer bilmiyorlarsa, milletimiz işi, ehil olmayana vermiş, demektir.
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025