Seçimlere 1 aydan biraz fazla bir zaman kaldı. Partilerin bu süreçte açıkladığı seçim bildirgelerinde en önemli konu ise, Avrupa Birliği'ne üyelik çalışmalarının durmaksızın devamına verdikleri önem.
Temeli Hıristiyanlık ile şekillenmiş bir Avrupa kültürünün birleşimi olan bu topluluk hakkında, siyasilerimiz, vatandaşlarımıza yeterli bilgi sunamamaktadır.
Âdeta ülke yönetimindeki başarısızlıklarını itiraf edercesine, AB hakkında söylenenler, "işimiz, aşımız olacak, Türkiye Batılılaşacak" klişeleri ile sınırlıdır.
Türk siyaseti için ayıp sayılacak bu gerekçeler bir yana, birliğe üyelik noktasında taviz üstüne taviz veren siyasi irade, bu uğurda ülkeyi parçalama senaryolarına alet olmaktadır.
Kıbrıs'ın, Ege'nin, Güneydoğu'nun tartışma konusu yapılır hale getirildiği ülkemizde, son uyum paketi ile: Yabancı vakıfların mülk edinmesi, ana dilde yayın ve eğitim ve de bölücülük faaliyetlerinde bulunan güçlerin suistimal edeceği hükümler de Meclisten geçirilmiştir.
Kısaca, Türkiye, AB'ye üye olabilmek için her şeyi yapabileceğini defalarca ispat etmiştir. Henüz, üyelik müzakereleri başlamadan bunların kabul edilmesi samimiyetin bir göstergesidir.
Peki, uğruna pek çok tavizi bir kalemde verdiğimiz AB, bizi, bizim onları istediğimiz kadar özlemle beklemekte midir?
AB'ye üyelik ile iş ve aş bulacağını düşünen Türkler, umduklarını bulabilecekler midir?
Daha da önemlisi, Birliğe girebilecekler midir?
Üyelik müracaatının yapıldığı yıllardan itibaren AB, bu noktadaki tavrını asla saklamamıştır.
Birliğe üye devletlerin devlet adamlarından bazı itiraflar, bu tavrın göstergesidir.
Fransa, Eski Cumhurbaşkanı Giscord d' Estaing: "Türkiye'ye gerçek durum söylenmiyor. Türkiye'nin adaylığını kabul edelim, diyenlerin gerçek eğilimi Türkiye'nin AB'ye asla üye olamayacağı yönünde. Onların Türkiye ile ilişkilerini başından beri dürüstlük ve vakar içinde sürdürmediklerini görüyorum".
"Yetenekleri ya da önemi ne olursa olsun, Türkiye nüfusunun ve toprağının ana kısmı Avrupa dışında bir ülkedir".
Almanya eski Başbakanı Helmut Schmidt, 8 Nisan 2000 günü aynı konu ile ilgili olarak şunları söylemişti:
"Avrupa'nın geleceğinde ne olursa olsun Türkiye'nin yeri yoktur. 70 milyon Türk vatandaşını Avrupa içinde serbestçe dolaştırmayız..."
Belçika Başbakanı Martens, ise, "AB ile bir Avrupa medeniyet projesi kurulmaya çalışılıyor. Bu kültürün parçası olmayan Türkiye'nin bu proje içinde yeri yoktur" ifadeleri ile, büyük medeniyet farkı olan Türkiye'nin AB tarafından her zaman dışlanacağının sinyallerini veriyordu...
Başta da ifade edildiği gibi Hıristiyanların dini üzerine bina edilmiş Avrupa medeniyetinin birleşimi olan AB, topluluk üyesi her devlet için böyle algılanmaktadır.
Her ne kadar üstü kapatılmaya çalışılsa da, Türkler, Batı'nın nezdinde İslam'ın kalesidir. Ve Türk medeniyeti, bu İslam temeli ile şekillenmiştir.
Bu nedenle, tavizler yerine getirilirse, her zaman yeni bir bahane ile üyeliğin önü kesilecektir. Çünkü asıl gerekçe, kendi devlet adamlarının da belirttiği gibi, Türklerin "farklı" olduğu ve asla Avrupalı olamayacağı hakikatidir.
Bu açık itiraflar karşısında, ülke ve milletin geleceğini adeta bir karanlık kuyuya sonunu hiç düşmeden bırakan mevcut iradenin ve bu iktidara yeni dönemde talip olan diğerlerinin, tüm tezlerini AB'ye bağlamaları büyük bir basiretsizliktir.
Bu noktada, AB'ye karşı bir duruş sergileyen tek partiyi ve onun liderini tebrik etmek gerekir.
Bağımsız Türkiye Partisi ve Prof. Dr. Haydar Baş, AB'nin gerçek yüzünü gören ve milletinin önüne, geleceğini belli olmayan bu sevdayı değil, gerçekleri koyan tek kadrodur.
Diğerlerinin de bu samimi itiraflardan ve BTP Genel Başkanı Sn. Prof. Dr. Haydar Baş'ın ufkundan ders almasını, ülke ve millet yararına bunu ilke edinmesini diliyoruz.
Temeli Hıristiyanlık ile şekillenmiş bir Avrupa kültürünün birleşimi olan bu topluluk hakkında, siyasilerimiz, vatandaşlarımıza yeterli bilgi sunamamaktadır.
Âdeta ülke yönetimindeki başarısızlıklarını itiraf edercesine, AB hakkında söylenenler, "işimiz, aşımız olacak, Türkiye Batılılaşacak" klişeleri ile sınırlıdır.
Türk siyaseti için ayıp sayılacak bu gerekçeler bir yana, birliğe üyelik noktasında taviz üstüne taviz veren siyasi irade, bu uğurda ülkeyi parçalama senaryolarına alet olmaktadır.
Kıbrıs'ın, Ege'nin, Güneydoğu'nun tartışma konusu yapılır hale getirildiği ülkemizde, son uyum paketi ile: Yabancı vakıfların mülk edinmesi, ana dilde yayın ve eğitim ve de bölücülük faaliyetlerinde bulunan güçlerin suistimal edeceği hükümler de Meclisten geçirilmiştir.
Kısaca, Türkiye, AB'ye üye olabilmek için her şeyi yapabileceğini defalarca ispat etmiştir. Henüz, üyelik müzakereleri başlamadan bunların kabul edilmesi samimiyetin bir göstergesidir.
Peki, uğruna pek çok tavizi bir kalemde verdiğimiz AB, bizi, bizim onları istediğimiz kadar özlemle beklemekte midir?
AB'ye üyelik ile iş ve aş bulacağını düşünen Türkler, umduklarını bulabilecekler midir?
Daha da önemlisi, Birliğe girebilecekler midir?
Üyelik müracaatının yapıldığı yıllardan itibaren AB, bu noktadaki tavrını asla saklamamıştır.
Birliğe üye devletlerin devlet adamlarından bazı itiraflar, bu tavrın göstergesidir.
Fransa, Eski Cumhurbaşkanı Giscord d' Estaing: "Türkiye'ye gerçek durum söylenmiyor. Türkiye'nin adaylığını kabul edelim, diyenlerin gerçek eğilimi Türkiye'nin AB'ye asla üye olamayacağı yönünde. Onların Türkiye ile ilişkilerini başından beri dürüstlük ve vakar içinde sürdürmediklerini görüyorum".
"Yetenekleri ya da önemi ne olursa olsun, Türkiye nüfusunun ve toprağının ana kısmı Avrupa dışında bir ülkedir".
Almanya eski Başbakanı Helmut Schmidt, 8 Nisan 2000 günü aynı konu ile ilgili olarak şunları söylemişti:
"Avrupa'nın geleceğinde ne olursa olsun Türkiye'nin yeri yoktur. 70 milyon Türk vatandaşını Avrupa içinde serbestçe dolaştırmayız..."
Belçika Başbakanı Martens, ise, "AB ile bir Avrupa medeniyet projesi kurulmaya çalışılıyor. Bu kültürün parçası olmayan Türkiye'nin bu proje içinde yeri yoktur" ifadeleri ile, büyük medeniyet farkı olan Türkiye'nin AB tarafından her zaman dışlanacağının sinyallerini veriyordu...
Başta da ifade edildiği gibi Hıristiyanların dini üzerine bina edilmiş Avrupa medeniyetinin birleşimi olan AB, topluluk üyesi her devlet için böyle algılanmaktadır.
Her ne kadar üstü kapatılmaya çalışılsa da, Türkler, Batı'nın nezdinde İslam'ın kalesidir. Ve Türk medeniyeti, bu İslam temeli ile şekillenmiştir.
Bu nedenle, tavizler yerine getirilirse, her zaman yeni bir bahane ile üyeliğin önü kesilecektir. Çünkü asıl gerekçe, kendi devlet adamlarının da belirttiği gibi, Türklerin "farklı" olduğu ve asla Avrupalı olamayacağı hakikatidir.
Bu açık itiraflar karşısında, ülke ve milletin geleceğini adeta bir karanlık kuyuya sonunu hiç düşmeden bırakan mevcut iradenin ve bu iktidara yeni dönemde talip olan diğerlerinin, tüm tezlerini AB'ye bağlamaları büyük bir basiretsizliktir.
Bu noktada, AB'ye karşı bir duruş sergileyen tek partiyi ve onun liderini tebrik etmek gerekir.
Bağımsız Türkiye Partisi ve Prof. Dr. Haydar Baş, AB'nin gerçek yüzünü gören ve milletinin önüne, geleceğini belli olmayan bu sevdayı değil, gerçekleri koyan tek kadrodur.
Diğerlerinin de bu samimi itiraflardan ve BTP Genel Başkanı Sn. Prof. Dr. Haydar Baş'ın ufkundan ders almasını, ülke ve millet yararına bunu ilke edinmesini diliyoruz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Abdulkadir Baş / diğer yazıları
- Gerçekleri görebilmek / 05.11.2002
- Ezilen halklar Türk'ün adaletini bekliyor / 03.11.2002
- Türkiye'nin gerçek dostu var mı? / 02.11.2002
- AB, Türkiye'nin kurtuluşu değil, sonudur / 01.11.2002
- Çeçen eyleminin ardından / 31.10.2002
- Milli kaynakları hayata geçirecek irade, milletin iradesidir / 29.10.2002
- Türk'e Türk'te başka dost yoktur / 28.10.2002
- Basının esas görevi / 27.10.2002
- İnsan hakları meselesi / 26.10.2002
- Milletçe aradığımızı bulduk / 24.10.2002
- Ezilen halklar Türk'ün adaletini bekliyor / 03.11.2002
- Türkiye'nin gerçek dostu var mı? / 02.11.2002
- AB, Türkiye'nin kurtuluşu değil, sonudur / 01.11.2002
- Çeçen eyleminin ardından / 31.10.2002
- Milli kaynakları hayata geçirecek irade, milletin iradesidir / 29.10.2002
- Türk'e Türk'te başka dost yoktur / 28.10.2002
- Basının esas görevi / 27.10.2002
- İnsan hakları meselesi / 26.10.2002
- Milletçe aradığımızı bulduk / 24.10.2002