Türkiye, stratejik konumu ve tarihten gelen mirasıyla hiç bir devirde önemini kaybetmemiş ender ülkelerden biridir.
11 Eylül saldırılarının ardından şekillenmeye başlayan yeni süreç ve yakın Irak operasyonu da, bu sebeple neticeleri itibariyle Türkiye'yi doğrudan etkileyecektir.
Bugün kabul etsek de etmesek de, uluslararası ilişkilerde, devletlere yön veren asıl güçler, global sermayedarlardır.
Bu zihniyetin menfaat ve nüfuz çatışmalarında önemli bir yere sahip Ortadoğu Bölgesi'ne ulaşılmasında Türkiye ise odak noktayı oluşturmaktadır.
Güneyden beynelmilel Siyonizm'in hakimiyet ideali, kuzeydoğudan Büyük Ermenistan, batıdan, ucu Kıbrıs'ı da içine alan Enosis hayaliyle Yunanistan; bölgemizde olduğu kadar tüm dünya dengelerini etkileyecek ve ancak Türkiye'nin parçalanması ile çözülmüş sayılacak mevzulardır.
Enerji savaşlarının yaşandığı bugün, çeşitli dış baskılarla, henüz işlenmiş zengin yeraltı ve yerüstü kaynaklarımız üzerindeki sinsi projeler de dikkate alındığında ülkemizin büyük bir ateş çemberinde olduğu görülmektedir.
Tarihi misyonu itibariyle, şu anda büyük tehdit altındaki Ortadoğu'nun halkları, Türkiye'nin eski liderlik fonksiyonuna muhtaç haldedir.
Ülkemizin içinde bulunduğu kuşatılmışlığa, bu halkların beklentileri de eklendiğinde, adalet, huzur ve refah dolu günlerini ancak tarihteki güçlü ve lider Türk hakimiyetiyle sağlayabileceği açıkça ortaya çıkmaktadır.
Bu sebeplerle Türkiye, güçlü olmaya mecburdur.
Peki bu nasıl gerçekleşecektir?
Türkiye kendi ayakları üzerinde durmak istiyorsa, ana mesele olarak "birlik ve beraberlik" sorununu öncelikle halletmelidir.
Ancak sivil-asker, devlet-millet kaynaşmasının sağlandığı, iç barışı temin etmiş bir Türkiye, diğer meselelerine eğilebilir.
Bugün başta enflasyon olmak üzere siyasi, hukuki, içtimai vs. pek çok sahadaki sorunun hatta bir ve beraber olamayışımızın dahi esas nedeninin dış güçlerin oluşturduğu suni gündemlerin neticesi olduğu unutulmamalıdır.
Bu sebeple, hangi sahada olursa olsun meselelerimizin halli dış destekli programlarla, dış güçlerin fikirleri ile olamaz.
Kurtuluş Savaşı yaptığımız düşman saflarının, o günlerin üzerinden bir asır dahi geçmeden dost olacağı, yalnızca bir hayaldir.
Güçlü bir Türkiye, birlik ve beraberliğini sağlamış, her sahada kendi ilim ve fikir adamlarının belirlediği milli politikalarla oluşabilir.
Bu proje, ekonomiyle ilgiliyse, "milli bir ekonomi model", eğitim sahasında ise "milli bir eğitim politikası", uluslararası ilişkilerle ilgiliyse "milli bir dış politika" oluşturulmalıdır.
AB, ABD ve diğer dış güçlerin güdümünde şekillenmiş bir Türkiye'nin kendine değil, bu kuvvetlere faydası olacağı hatırdan çıkarılmamalıdır.
Bizim zararımıza neticelenecek olaylara fırsat vermemek için güçlü olmamız, her sahada geleceği gören milli bir stratejimizin bulunması bir zarurettir.
Global güçlerin hazırladığı bu çemberden etkilenmemek, bu çemberi kırmak, Türkiye'nin çok güçlü olmasına bağlıdır.
Kaldı ki; geçmişi şan, şeref, dünya hakimiyeti gibi gurur tablolarıyla dolu Türk'ün bunu başarması da zor olmayacaktır.
Yeter ki, kendine ve değerlerine dönmesi gerektiğine inansın!
11 Eylül saldırılarının ardından şekillenmeye başlayan yeni süreç ve yakın Irak operasyonu da, bu sebeple neticeleri itibariyle Türkiye'yi doğrudan etkileyecektir.
Bugün kabul etsek de etmesek de, uluslararası ilişkilerde, devletlere yön veren asıl güçler, global sermayedarlardır.
Bu zihniyetin menfaat ve nüfuz çatışmalarında önemli bir yere sahip Ortadoğu Bölgesi'ne ulaşılmasında Türkiye ise odak noktayı oluşturmaktadır.
Güneyden beynelmilel Siyonizm'in hakimiyet ideali, kuzeydoğudan Büyük Ermenistan, batıdan, ucu Kıbrıs'ı da içine alan Enosis hayaliyle Yunanistan; bölgemizde olduğu kadar tüm dünya dengelerini etkileyecek ve ancak Türkiye'nin parçalanması ile çözülmüş sayılacak mevzulardır.
Enerji savaşlarının yaşandığı bugün, çeşitli dış baskılarla, henüz işlenmiş zengin yeraltı ve yerüstü kaynaklarımız üzerindeki sinsi projeler de dikkate alındığında ülkemizin büyük bir ateş çemberinde olduğu görülmektedir.
Tarihi misyonu itibariyle, şu anda büyük tehdit altındaki Ortadoğu'nun halkları, Türkiye'nin eski liderlik fonksiyonuna muhtaç haldedir.
Ülkemizin içinde bulunduğu kuşatılmışlığa, bu halkların beklentileri de eklendiğinde, adalet, huzur ve refah dolu günlerini ancak tarihteki güçlü ve lider Türk hakimiyetiyle sağlayabileceği açıkça ortaya çıkmaktadır.
Bu sebeplerle Türkiye, güçlü olmaya mecburdur.
Peki bu nasıl gerçekleşecektir?
Türkiye kendi ayakları üzerinde durmak istiyorsa, ana mesele olarak "birlik ve beraberlik" sorununu öncelikle halletmelidir.
Ancak sivil-asker, devlet-millet kaynaşmasının sağlandığı, iç barışı temin etmiş bir Türkiye, diğer meselelerine eğilebilir.
Bugün başta enflasyon olmak üzere siyasi, hukuki, içtimai vs. pek çok sahadaki sorunun hatta bir ve beraber olamayışımızın dahi esas nedeninin dış güçlerin oluşturduğu suni gündemlerin neticesi olduğu unutulmamalıdır.
Bu sebeple, hangi sahada olursa olsun meselelerimizin halli dış destekli programlarla, dış güçlerin fikirleri ile olamaz.
Kurtuluş Savaşı yaptığımız düşman saflarının, o günlerin üzerinden bir asır dahi geçmeden dost olacağı, yalnızca bir hayaldir.
Güçlü bir Türkiye, birlik ve beraberliğini sağlamış, her sahada kendi ilim ve fikir adamlarının belirlediği milli politikalarla oluşabilir.
Bu proje, ekonomiyle ilgiliyse, "milli bir ekonomi model", eğitim sahasında ise "milli bir eğitim politikası", uluslararası ilişkilerle ilgiliyse "milli bir dış politika" oluşturulmalıdır.
AB, ABD ve diğer dış güçlerin güdümünde şekillenmiş bir Türkiye'nin kendine değil, bu kuvvetlere faydası olacağı hatırdan çıkarılmamalıdır.
Bizim zararımıza neticelenecek olaylara fırsat vermemek için güçlü olmamız, her sahada geleceği gören milli bir stratejimizin bulunması bir zarurettir.
Global güçlerin hazırladığı bu çemberden etkilenmemek, bu çemberi kırmak, Türkiye'nin çok güçlü olmasına bağlıdır.
Kaldı ki; geçmişi şan, şeref, dünya hakimiyeti gibi gurur tablolarıyla dolu Türk'ün bunu başarması da zor olmayacaktır.
Yeter ki, kendine ve değerlerine dönmesi gerektiğine inansın!
Hüseyin Kibarlı / diğer yazıları
- Başlıksız... / 19.01.2003
- Küreselleşme milliliği bitirir / 17.01.2003
- Kıbrıs'ta milli bütünlük dini bütünlükten geçer / 16.01.2003
- Asıl hedef başka / 15.01.2003
- Ekonomide kalıcı çözüm için / 11.01.2003
- Türkiye güçlü olmaya mecburdur / 09.01.2003
- Türkiye, savaşı önleyebilecek güçtedir / 08.01.2003
- Yabancılara el açmaktan kurtulmalıyız / 24.11.2002
- Türkiye yol ayrımında / 23.11.2002
- IMF ile bu iş olmaz / 19.11.2002
- Küreselleşme milliliği bitirir / 17.01.2003
- Kıbrıs'ta milli bütünlük dini bütünlükten geçer / 16.01.2003
- Asıl hedef başka / 15.01.2003
- Ekonomide kalıcı çözüm için / 11.01.2003
- Türkiye güçlü olmaya mecburdur / 09.01.2003
- Türkiye, savaşı önleyebilecek güçtedir / 08.01.2003
- Yabancılara el açmaktan kurtulmalıyız / 24.11.2002
- Türkiye yol ayrımında / 23.11.2002
- IMF ile bu iş olmaz / 19.11.2002