Doğu Akdeniz havzasında yer alan petrol yatakları son on yıldır küresel güçlerin dikkatini zaten bölgeye çekmiş iken yakın zamanda keşfi yapılan ve bölgedeki dengeleri değiştirmeye de namzet miktardaki doğalgaz rezervlerinin Akdeniz politikaları üzerindeki ağırlığı iyice hissedilmeye başlandı.
Konu hakkında kısa bir özet geçerek başlayalım: Amerikan Jeolojik Araştırma Merkezi'nin 2010 tarihli raporuna göre İsrail, Lübnan, Suriye ve Kıbrıs Adası dörtgeninde 2 milyar varile yakın petrol bulunduğu düşünülmekle birlikte son 10 yıl içindeki araştırmalar neticesinde 4 milyar metreküpe yakın doğal gaz rezervinin keşfedilmesi malum olduğunuz üzere hem bölge ülkeleri hem de arkalarındaki küresel güçler arasında şimdiden sıkıntı oluşturmaya başladı.
Gerek Doğu Akdeniz'deki güç dengelerini gerekse Türkiye-Rusya-Suriye ve dolayısı ile Erdoğan-Putin-Esad arasındaki ilişkiyi anlayabilmek ve daha genel manada Doğu Akdeniz'de makul ve ileriye dönük politikalar üretebilmek için öncelikle Tartus'ta yer alan Rus Donanması'nı ele almanın gerekli olduğunu belirtelim.
Suriye devleti tarafından 1971 yılında açılışı yapılan Tartus Askeri Limanı'nın 2011-2012 yıllarında Rus Özel Kuvvetleri'ne açıldığı kabul edilmekte olup daha öncesi için Rus resmî kaynakları ilgilerinin bulunduğunu reddetmektedir.
3 Ağustos 2012 itibarı ile 3 adet Rus amfibik savaş gemisi Karadeniz ve Boğazlar üzerinden Tartus'a gelmiştir. 2013 yılında ise Tartus ve çevresinde bulunan Rus savaş gemilerinin sayısının 13'e yükseldiği söylenmektedir.
Tartus, 2017 yılına kadar Rusya kaynaklarında 'üs' kelimesi yerine 'teknik destek limanı' olarak adlandırılsa da bugün artık bir Rus Deniz Üssü olarak bilinmektedir.
18 Ocak 2017 tarihi ise Tartus Limanı ve aynı zamanda tüm Doğu Akdeniz Suları için bir dönüm noktasıdır: Suriye ile yapılan 49 yıllık anlaşma ile birlikte Rusya Devleti, liman sınırlarının daha da genişletilebilmesine de imkan verecek şekilde liman üzerinde karşılıksız ve bağımsız hak sahibi olmuştur. Anlaşma ayrıca Rusya Devleti'ne nükleer gemi ve denizaltıların da bulunmasına izin vermektedir. Liman alanı Suriye Devleti kanunlarının ve mahkeme kararlarının dışında tutulmuş ve anlaşma Rus Parlemantosu'nda da ayrıca onaylanmıştır. Anlaşmaya göre herhangi bir sınıf farkı gözetilmeksizin 11 adet savaş gemisi limanda bulunabilmekle birlikte bu sayı bölgedeki savaş gemisi sayısına sınır getirildiği manasına gelmemektedir.
Bugün itibarı ile Tartus Rus Askeri Üssü boyu 100 metreye kadar olan 4 adet savaş gemisine aynı anda bakım yapabilmektedir. Rus kaynaklarına göre önümüzdeki Kasım ayı ile birlikte üste genişletme ve iyileştirme çalışmaları da başlayacak olup ileride daha büyük gemilere de doğrudan destek sağlanabilmesi amaçlanmaktadır. Bölge donanmasının ikmal ve bakım sorumlusu Yevgeny Gushchin çalışmalar tamamlandığında yedek parçaların önemli bir kısmının artık Rusya'dan getirilmek yerine üs içerisinde üretileceğini de belirtmiştir. Başka bir deyimle Tartus önümüzdeki birkaç yıl içinde liman, bakım, onarım ve aynı zamanda parça üretim merkezi haline gelecektir.
Tartus Rus Deniz Üssü ile ilgili genel bir değerlendirme sonrasında asıl stratejik soruya gelmekteyiz…
Rusya'nın sıcak denizlere inme politikaları ve projeleri Rus-Türk tarihi başta olma üzere Balkanlar, Anadolu ve Kafkasya coğrafyasını şekillendirmiş ve tarihte ilk defa Rusya Boğazlar'ı es geçerek sınırları dışında bir üs kurabilmeyi başarmış ve üstelik bu üs Doğu Akdeniz Suları'na başka bir deyimle Doğu Akdeniz'deki gerek petrol gerekse doğal gaz kaynaklarına hakim pozisyonda yer almıştır.
Sadece bu iki değişken bile Rusya Devleti için tarihi bir dönüm noktası olup Putin'i Rusya tarihinde adeta bir kahraman yapmaya yeterlidir. Tüm bunlar ise Suriye Devleti'nin ve Beşar Esad'ın katkıları ile gerçek olmuştur.
Dünya birleşse Rusya'nın böylesi değerli bir askeri üsten savaş olmaksızın çıkmayacağı açık iken Rusya kendisine bu imkanı veren Esad'ı da asla ve asla harcamayacaktır. Bu cümlenin doğal bir sonucu ise Suriye'nin ve Rusya'nın Doğu Akdeniz kaynaklarında doğrudan söz sahibi olarak kalmaya devam edeceğidir.
İşte Türkiye tam da bu noktada maalesef hata yapmış ve Esad'ın iktidardan uzaklaştırılabileceği seçeneklere oynayarak Doğu Akdeniz ve Suriye denklemini kendisi açısından da ciddi çözümsüzlüğe itmiştir. Geleceğimiz ve zengin doğal kaynaklar üzerinde meşru haklarımızı küresel güçlere karşı daha rahat koruyabilmek için Suriye ile işbirliğine gidilmesi zorunluluk görülmektedir.
- Borsa İstanbul’un küçük yatırımcıları / 06.01.2021
- Atı alan İngiltere sadece Üsküdar’ı geçmedi! / 05.01.2021
- Hemen barış, şimdi barış; savaşma barış! / 22.10.2020
- Buğdayda beklenmeyen düşüş / 31.08.2020
- Diyanet İşleri Başkanlığı çalışanlarına çağrı-III / 05.08.2020
- Türkiye, KKTC ve Doğu Akdeniz / 23.07.2020
- Tartus’u anlamadan Akdeniz’i anlamak / 12.07.2020
- Sadece ‘O’ bıkmadı! / 24.04.2020
- Kimdir Sayın Prof. Dr. Haydar Baş? / 17.04.2020