Son iki gündür milyonlarca genç yükseköğrenim için ter döktü. Tabii anneler, babalar da… Üstüne üstlük, bir de yaşanan heyecan fırtınasının üzerine çöken "Covid-19" kâbusu vardı…
Sınav soruları yanında anahtar soruyu unutmayalım: Gençlerimiz uzaktan eğitimle üniversiteye girebilecek miydi?
Sistemi daha önce sorgulamaya çalışmıştık (Yeni Mesaj/15.06.2020).
Şimdi, girmek için uğruna onca emek harcanan üniversitelerimizin durumuna bir göz atalım.
Yaygın olarak kullanılan "üniversite" deyimi, Latince, bir araya gelmek, birliktelik oluşturmak anlamına gelen "Universus" sözcüğünden türemiştir. 11.yüzyılda, Bologna'da hukuk öğrenimi yapmak için bir araya gelen öğrencilerin ilk üniversiteyi kurdukları bilinmektedir. Daha sonraki yıllarda başta Padua, Paris, Heidelberg, Montpellier, Oxford, Cambridge, Salamanca, Seville üniversiteleri olmak üzere pek çok ilim yuvası birbirini izlemiş ve dönemlerinin Avrupa'sının bağnaz, baskıcı kilise ortamında insanlığa ışık tutan aydınlanma odaklarını meydana getirmişlerdir.
Bizde Osmanlı'nın son dönemlerinde şekil olarak Avrupa benzeri eğitim kurumları açılmaya başlanmıştır
Daha Kurtuluş Savaşı'nın başlarında eğitim konularına önem veren Başkomutan Mustafa Kemal, kuruluş aşamasında Başöğretmene dönüşerek milli eğitimimizin temellerini atmıştır. Gençlerimizin çağdaş yüksek eğitimini sağlamak amacıyla Darülfünun'u 31 Temmuz 1933'te çıkan yasadaki deyimle, "Darülfünun Mülgadır" diyerek kapatmış ve İstanbul Üniversitesini kurmuştur.
Almanya'da Hitler'in zulmünden kaçan ünlü bilim adamları İstanbul Üniversitesi'ne davet edilerek benim de öğrenim görmekle onur duyduğum ilim yuvasının temelleri atılmıştır.
Savaş yıllarının tüm zorluklarına rağmen öğrencilere ücretsiz barınma, beslenme imkânları sağlanmış, devlet adına okuyan halk çocukları, Cumhuriyetin kuruluş ilkelerini yürekten benimseyerek ülke sorunlarını çözecek yetenekte aydınlar olarak yetişmişlerdir.
Daha sonra kurulan Ankara Üniversitesi de aynı ilkeler doğrultusunda eğitim vermiş, Atatürk devrimlerine bağlı genç kuşaklar yetiştirmiştir.
Ülkede çok partili siyasi döneme girildikten sonra:
Oy avcılığı ağır basmış, tabela üniversiteleri peş peşe açılmaya başlanmıştır. Bu yetmezmiş gibi 12 Eylül darbecileri YÖK'ü (Yüksek Öğretim Kurulu) üniversitelerin başına musallat ederek işi yömyök etmişlerdir.
Yükseköğretim kurumları şirket değildir ama genellikle vakıf üniversiteleri öğrenciyi "müşteri" gibi görmekte, kazancını düşünmektedir.
Ülkemizde yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı tartışılmaktadır. Nedeni de siyasetin yargıya müdahale tutkusudur. Aynı şekilde üniversitelerimizde siyasi gücün denetimini etkinleştiren 12 Eylül hatırası YÖK yasası olarak bilinen düzenlemeyle akademik özgürlük kuş olup uçmuştur. Öyle ki üniversite kendi yöneticisini seçememektedir.
Üniversitelerimizin dünya ölçeğindeki başarı durumu, daha doğrusu başarısızlığı, demokrasi karnemizdeki kırıklarla doğru orantılıdır.
Bilimsel ve yönetsel özgürlükten yoksun akademi;
Hukuktan yoksun demokrasi olmaz!
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023