IMF ve AB aklıyla hareket ederek senyoraj gelirini kullanmayan, madenlerini, karlı kamu kuruluşlarını yabancılara kaptıran, vergilerini de aldığı borçlara yetiremeyen siyasilerimiz, gelir kaynaklarını artırmanın yolunu şehit kanıyla elde edilen ülke topraklarını “babalar gibi” satmakta arıyor.
TBMM, Hükümetin hazırladığı, Tapu Kanunu ve Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı’nı görüştü ve kabul etti.
Buna kanuna göre, bundan sonra yabancı kişilerin edinebilecekleri taşınmazlar ilçe yüzölçümünün yüzde 10’una, ülke genelinde ise kişi başına 30 hektara kadar genişletildi.
Bakanlar Kurulu bu rakamı iki katına çıkarabiliyor. Dolayısıyla bundan sonra yabancılar ülke genelinde kişi başı 60 hektara kadar taşınmaz alabilecek. Bundan önce yabancıların ülke genelinde alabileceği taşınmazların toplam yüzölçümü 2,5 hektarı geçemiyordu.
2,5 hektardan 60 hektara, tam 24 kat artış…
Üstelik ülkeler arası ilişkilerde önemli bir koz olan mütekabiliyet esasları da devre dışı bırakılarak bu satışlar yapılacak. Mütekabiliyet esasları sebebiyle Türkiye’de taşınmaz satın almada sorun yaşayan 62 ülkenin vatandaşları da, bu ülkelerin Türkiye’ye olan tavırlarında en ufak olumlu bir gelişme olmamasına rağmen, Türkiye’den rahatlıkla taşınmaz alabilecek.
Örneğin Hollanda, Belçika gibi ülkeler yabancıya asla toprak satmıyor, sadece kiralama yapıyor. Bu ülkeler bu tavırlarından zerre kadar taviz vermiyor.
İşin aslına bakıldığında bu ülkeler, hem güvenlik gerekçesiyle kendi topraklarını her türlü hukuki işgale karşı korumuş oluyorlar, hem de kendi vatandaşlarının Türkiye gibi ülkelerde taşınmaz satın almasının önünü açmış oluyorlar.
Bu, Hollanda, Belçika gibi ülkeler için oturduğu yerden bir zafer, Türkiye gibi ülkeler için kendi eliyle mağlubiyet demektir. Bir Türk vatandaşı Hollanda’dan toprak satın alamamaktadır ama bir Hollanda vatandaşı Türkiye’den satın alabilmektedir. Elbette ki bu durum diplomatik, siyasi ve hukuki bir mağlubiyetten başka bir şeyle ifade edilemez.
Kanunun kabul edilmesinden sonra kolları sıvayan hükümet, yabancıların kelepir arazilerimizi satın alabilmek üzere Türkiye’ye akın etmesi için tanıtım kampanyasına başladı.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Ekonomi ve Dışişleri Bakanlıklarının birlikte çalıştıkları tanıtım kampanyasında, öncelikle büyükelçiliklere mektup gönderilerek cazip koşulların yabancılara anlatılması istendi.
Gerçi böyle bir yasanın çıkması için her türlü baskıyı yapan AB ülkeleri ve ABD için böyle tanıtım ve reklama ihtiyaç yok ama herhalde her şey prosedüre uysun isteniliyor.
Kendi topraklarını yabancılara satmakta bu kadar istekli olan dünyada başka bir ülke yoktur. Üstelik Türk milleti olarak bizler daha çok kısa bir zaman önce bu tür yanlış adımların faturasını çok ağır ödemiştik. Ama unuttuk, unutturulduk.
Bir Müslüman girdiği bir delikten bir daha girmemesi gerekirken, bizler aynı delikten defalarca sokuluyoruz ve yine akıllanmıyoruz. Eğer Müslümanlığın ölçüsü buysa -ki bu Allah Resulün ifadesidir- o halde bizde Müslümanlıktan ne kaldı düşünmemiz gerekir.
Siyasilerimiz hala, “Yabancılar topraklarımızı bir yere götürmez” diyerek avunuyorlar ve milletimize yutturuyorlar.
Yabancıların derdi zaten topraklarımızı alıp bir yere götürmek değil ki, önceleri Şark Projesi olarak ortaya konulan, bugün ise önümüze AB müzakereleri ve onunla paralel olan Büyük Ortadoğu Projesi olarak konulan yıkım projeleriyle biz Türk milletini bu coğrafyadan süpürmek, bu gerçeği ne zaman göreceğiz?
Hem tahkime imza attınız, hem de resmen toprak satıyorsunuz, söyler misiniz bu işin sonu nereye varır?
TBMM, Hükümetin hazırladığı, Tapu Kanunu ve Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı’nı görüştü ve kabul etti.
Buna kanuna göre, bundan sonra yabancı kişilerin edinebilecekleri taşınmazlar ilçe yüzölçümünün yüzde 10’una, ülke genelinde ise kişi başına 30 hektara kadar genişletildi.
Bakanlar Kurulu bu rakamı iki katına çıkarabiliyor. Dolayısıyla bundan sonra yabancılar ülke genelinde kişi başı 60 hektara kadar taşınmaz alabilecek. Bundan önce yabancıların ülke genelinde alabileceği taşınmazların toplam yüzölçümü 2,5 hektarı geçemiyordu.
2,5 hektardan 60 hektara, tam 24 kat artış…
Üstelik ülkeler arası ilişkilerde önemli bir koz olan mütekabiliyet esasları da devre dışı bırakılarak bu satışlar yapılacak. Mütekabiliyet esasları sebebiyle Türkiye’de taşınmaz satın almada sorun yaşayan 62 ülkenin vatandaşları da, bu ülkelerin Türkiye’ye olan tavırlarında en ufak olumlu bir gelişme olmamasına rağmen, Türkiye’den rahatlıkla taşınmaz alabilecek.
Örneğin Hollanda, Belçika gibi ülkeler yabancıya asla toprak satmıyor, sadece kiralama yapıyor. Bu ülkeler bu tavırlarından zerre kadar taviz vermiyor.
İşin aslına bakıldığında bu ülkeler, hem güvenlik gerekçesiyle kendi topraklarını her türlü hukuki işgale karşı korumuş oluyorlar, hem de kendi vatandaşlarının Türkiye gibi ülkelerde taşınmaz satın almasının önünü açmış oluyorlar.
Bu, Hollanda, Belçika gibi ülkeler için oturduğu yerden bir zafer, Türkiye gibi ülkeler için kendi eliyle mağlubiyet demektir. Bir Türk vatandaşı Hollanda’dan toprak satın alamamaktadır ama bir Hollanda vatandaşı Türkiye’den satın alabilmektedir. Elbette ki bu durum diplomatik, siyasi ve hukuki bir mağlubiyetten başka bir şeyle ifade edilemez.
Kanunun kabul edilmesinden sonra kolları sıvayan hükümet, yabancıların kelepir arazilerimizi satın alabilmek üzere Türkiye’ye akın etmesi için tanıtım kampanyasına başladı.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Ekonomi ve Dışişleri Bakanlıklarının birlikte çalıştıkları tanıtım kampanyasında, öncelikle büyükelçiliklere mektup gönderilerek cazip koşulların yabancılara anlatılması istendi.
Gerçi böyle bir yasanın çıkması için her türlü baskıyı yapan AB ülkeleri ve ABD için böyle tanıtım ve reklama ihtiyaç yok ama herhalde her şey prosedüre uysun isteniliyor.
Kendi topraklarını yabancılara satmakta bu kadar istekli olan dünyada başka bir ülke yoktur. Üstelik Türk milleti olarak bizler daha çok kısa bir zaman önce bu tür yanlış adımların faturasını çok ağır ödemiştik. Ama unuttuk, unutturulduk.
Bir Müslüman girdiği bir delikten bir daha girmemesi gerekirken, bizler aynı delikten defalarca sokuluyoruz ve yine akıllanmıyoruz. Eğer Müslümanlığın ölçüsü buysa -ki bu Allah Resulün ifadesidir- o halde bizde Müslümanlıktan ne kaldı düşünmemiz gerekir.
Siyasilerimiz hala, “Yabancılar topraklarımızı bir yere götürmez” diyerek avunuyorlar ve milletimize yutturuyorlar.
Yabancıların derdi zaten topraklarımızı alıp bir yere götürmek değil ki, önceleri Şark Projesi olarak ortaya konulan, bugün ise önümüze AB müzakereleri ve onunla paralel olan Büyük Ortadoğu Projesi olarak konulan yıkım projeleriyle biz Türk milletini bu coğrafyadan süpürmek, bu gerçeği ne zaman göreceğiz?
Hem tahkime imza attınız, hem de resmen toprak satıyorsunuz, söyler misiniz bu işin sonu nereye varır?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025