Türk Milletinin, özellikle de idarecilerinin, unutmaması gereken gerçekler vardır. Bunlardan biri, belki de birincisi Sevr ve Lozan gerçegidir. Şöyle de söylemek mümkün. Türk milletinin düşmanları, Sevr'i unutmuş, Lozan'ı hazmetmiş değiller. Sevr'i unutmadıklarını her zaman ve zeminde hatırlatıyorlar. Lozan'ı da hazmedemeliler. Lozan'da Amerikan görüşmecilerinin başkanı Grew, bakınız Lozan'ı nasıl tanımlıyor. "Bu anlaşma, Türklerden koparmak istediğimizden çok fazlasını, bizim Türklere verdiğimizin belgesidir" Nitekim 18 Ocak 1927 tarihinde ABD senatosunda Lozan oylandı ve reddedildi. Dahası, Türk düşmanları, Lozan'dan sonraki gelişmelerden de hiç memnun kalmadılar. Çünkü Türkiye, bekledikleri gibi olmadı.
Onlar, Türkiye'nin bir kaç yıl sonra, mandacılığı kabul etmeyip, İstiklal Mücadelesi verdiğine pişman olacağını ve geri dönüp önlerinde diz çökeceğini bekliyorlardı. Türk düşmanlarının böyle düşündüğünü, Lord Gürzon'un merhum İsmet İnönü'ye söylediği sözlerden anlıyoruz. Lozan'da en şiddetli tartışmalar ekonomik bağımsızlıkla ilgili konularda yaşanır. Bu çetin tartışmalardan bunalan İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Gürzon merhum İnönü'ye sert eda ile şöyle der: "Bugün reddettiklerinizin hepsini cebimize atıyoruz. Yarın para istemek için karşımıza geldiğiniz zaman, reddettiklerinizin hepsini birer birer çıkarıp önünüze koyacağız ve verdiklerimizi tekrar geri alacağız."
Gerçekten Türk düşmanlarının samimi beklentisi bu idi. İngiliz New Conventiol Gazetesi, Lozan Anlaşması'nın imzalanmasından hemen sonra, bu beklentiyi şöyle dile getiriyordu: " Türkiye teorik bakımdan bağımsızdır. Ancak ekonomide yeteneksizdir, sermayeden yoksundur. Onun için bu bağımsızlığın ömrü pek kısa olacaktır." Bu beklentilerin hiç biri gerçekleşmedi. Zira Türkiye'de her yönüyle milli ve güçlü bir lider ve onun bağımsızlığa inanmış kadrosu işbaşındaydı. O lider ve kadrosu var olduğu dönemlerde emellerine ulaşamayacaklarını anlayan Türk düşmanları, sabırla beklediler. Sevr'i hortlatmak için fırsat kolladılar. Yeni yeni taktikler geliştirdiler. Türkiye'nin bölünmesi için geniş çaplı inceleme ve araştırmalar yaptılar.
Türk Dışişleri yetkilileri istedikleri kadar "Yunanistan'la dostuz" desin, dostluk mesajları göndersin, Türkiye'nin bölünmesi için çalışmalardan biri de Yunanistan'dır. Yunan Dışişleri Bakanlığı'nda, Türkiye masasında görevli strateji uzmanı Artonis Murtos'un, "Türkiye Nasıl Yugovlavya olur"? adlı kitabı, gösterilebilecek örneklerden sadece biridir. Türkiye, hiçbir yönüyle Yugoslavya'ya benzemez, ama onlar benzetiyorlar, daha doğrusu benzetmeye çalışıyorlar. Esasen Yugoslavya ve Arap devletleri, Batılıların 1789 Fransız İhtilali'den sonra benimsediği devlet ve millet anlayışına tamamen zıt oluşumlardır. Örneğin, herşeyiyle ayrı olan, adeta kavimler mozayiğini teşkil eden Yugoslav'ya da bütün kavimleri ve farklı din mensuplarını bir devlet altında topladılar. Arap aleminde ise dini, dili, ırkı ve hatta çoğrafyası bir olan bir millete birden çok devlet kurdurdular. Son yıllarda görüldüğü gibi, her iki oluşum da tutmamıştır, tutmayacaktır. Her iki oluşum da, huzursuzluğun ve çatışmaların merkezi olmuştur. İstenilen Türkiye'nin de böyle olmasıdır.
Yunanlı Strateji uzmanı Antonis Murtos, söz konusu kitabında, Türkiye'nin Yugoslav'ya gibi olması için, Türkçe'nin dışındaki dillerde eğitimin şart olduğunu ifade ediyor. Demek ki, "anadilde eğitim" kampanyası, mazlum insanların, masum istekleri değildir. Bunu, bu şekilde görenler, büyük bir yanılgı içerisindedirler. Bu istekler yeni de değildir. Türkiye'nin bölünmesi için çalışanlar, çeşitli yollarla etki altına aldıkları bazı kimseleri bu yönde konuşturmuşlardır. Emekli Kurmay Albay Süreyya Koç, merhum İnönü'nün bu istekleri duyduğunda, çok sinirlendiğini ve yumruğunu masaya vurarak, "Bu mesele bir daha gündeme gelmeyecek" dediğini nakleder. Merhum İnönü, bu konuşmaların geçtiği toplantıdan bir kaç gün sonra Emekli Kurmay Albay Süreyya Koç'u çağırır ve şöyle der: "Süreyya bu adamlar neler söylüyor? Biz milli mücadeleyi niçin yaptık? "Vah vah vah". Şimdi aynı soruyu AB'cilere biz soruyoruz. AB'ciler önce bu soruya cevap versinler, ondan sonra gelsinler konuşalım.
Onlar, Türkiye'nin bir kaç yıl sonra, mandacılığı kabul etmeyip, İstiklal Mücadelesi verdiğine pişman olacağını ve geri dönüp önlerinde diz çökeceğini bekliyorlardı. Türk düşmanlarının böyle düşündüğünü, Lord Gürzon'un merhum İsmet İnönü'ye söylediği sözlerden anlıyoruz. Lozan'da en şiddetli tartışmalar ekonomik bağımsızlıkla ilgili konularda yaşanır. Bu çetin tartışmalardan bunalan İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Gürzon merhum İnönü'ye sert eda ile şöyle der: "Bugün reddettiklerinizin hepsini cebimize atıyoruz. Yarın para istemek için karşımıza geldiğiniz zaman, reddettiklerinizin hepsini birer birer çıkarıp önünüze koyacağız ve verdiklerimizi tekrar geri alacağız."
Gerçekten Türk düşmanlarının samimi beklentisi bu idi. İngiliz New Conventiol Gazetesi, Lozan Anlaşması'nın imzalanmasından hemen sonra, bu beklentiyi şöyle dile getiriyordu: " Türkiye teorik bakımdan bağımsızdır. Ancak ekonomide yeteneksizdir, sermayeden yoksundur. Onun için bu bağımsızlığın ömrü pek kısa olacaktır." Bu beklentilerin hiç biri gerçekleşmedi. Zira Türkiye'de her yönüyle milli ve güçlü bir lider ve onun bağımsızlığa inanmış kadrosu işbaşındaydı. O lider ve kadrosu var olduğu dönemlerde emellerine ulaşamayacaklarını anlayan Türk düşmanları, sabırla beklediler. Sevr'i hortlatmak için fırsat kolladılar. Yeni yeni taktikler geliştirdiler. Türkiye'nin bölünmesi için geniş çaplı inceleme ve araştırmalar yaptılar.
Türk Dışişleri yetkilileri istedikleri kadar "Yunanistan'la dostuz" desin, dostluk mesajları göndersin, Türkiye'nin bölünmesi için çalışmalardan biri de Yunanistan'dır. Yunan Dışişleri Bakanlığı'nda, Türkiye masasında görevli strateji uzmanı Artonis Murtos'un, "Türkiye Nasıl Yugovlavya olur"? adlı kitabı, gösterilebilecek örneklerden sadece biridir. Türkiye, hiçbir yönüyle Yugoslavya'ya benzemez, ama onlar benzetiyorlar, daha doğrusu benzetmeye çalışıyorlar. Esasen Yugoslavya ve Arap devletleri, Batılıların 1789 Fransız İhtilali'den sonra benimsediği devlet ve millet anlayışına tamamen zıt oluşumlardır. Örneğin, herşeyiyle ayrı olan, adeta kavimler mozayiğini teşkil eden Yugoslav'ya da bütün kavimleri ve farklı din mensuplarını bir devlet altında topladılar. Arap aleminde ise dini, dili, ırkı ve hatta çoğrafyası bir olan bir millete birden çok devlet kurdurdular. Son yıllarda görüldüğü gibi, her iki oluşum da tutmamıştır, tutmayacaktır. Her iki oluşum da, huzursuzluğun ve çatışmaların merkezi olmuştur. İstenilen Türkiye'nin de böyle olmasıdır.
Yunanlı Strateji uzmanı Antonis Murtos, söz konusu kitabında, Türkiye'nin Yugoslav'ya gibi olması için, Türkçe'nin dışındaki dillerde eğitimin şart olduğunu ifade ediyor. Demek ki, "anadilde eğitim" kampanyası, mazlum insanların, masum istekleri değildir. Bunu, bu şekilde görenler, büyük bir yanılgı içerisindedirler. Bu istekler yeni de değildir. Türkiye'nin bölünmesi için çalışanlar, çeşitli yollarla etki altına aldıkları bazı kimseleri bu yönde konuşturmuşlardır. Emekli Kurmay Albay Süreyya Koç, merhum İnönü'nün bu istekleri duyduğunda, çok sinirlendiğini ve yumruğunu masaya vurarak, "Bu mesele bir daha gündeme gelmeyecek" dediğini nakleder. Merhum İnönü, bu konuşmaların geçtiği toplantıdan bir kaç gün sonra Emekli Kurmay Albay Süreyya Koç'u çağırır ve şöyle der: "Süreyya bu adamlar neler söylüyor? Biz milli mücadeleyi niçin yaptık? "Vah vah vah". Şimdi aynı soruyu AB'cilere biz soruyoruz. AB'ciler önce bu soruya cevap versinler, ondan sonra gelsinler konuşalım.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018