Ortadoğu kavramı İngiltere'nin bölgemizi ve özellikle İslam coğrafyasını tanımlamak için ürettiği bir kavramdır. İngiltere'ye göre Ortadoğu İslam dünyası, Uzakdoğu kavramı ise coğrafi olarak İngiltere'ye en uzak bölgeyi tarif eder. Ortadoğu kavramını İslam dünyası kavramı yerinde özellikle kullanırlar. Bu da soğuk savaşın bir icabı olsa gerek. Bu yüzden İslam dünyası kavramını kullanmak bizim açımızdan daha doğru olur. Halep bizim için Ortadoğu'da herhangi bir şehir değil, İslam coğrafyasının en nadide şehirlerinden biridir. Halep, bir İngiliz'e göre Ortadoğu'dadır. Bizim açımızdan baktığımızda ise yanı başımızdaki komşumuzdur.
Halep'i Hz İbrahim (a.s.)'ın kurduğu söylenir. İsminin "halebe" yani ineği sağmaktan geldiği sanılıyor. Diğer taraftan "halib" sözcüğünün süt manasına geldiği ve Halep'in genellikle beyaz yapılardan oluşması bu çağrışımların hepsini doğruluyor.
Halep yani beyaz şehir?
Bizde de adaşı var Akşehir. Asıl ironi ise Halep'in Ak Parti zamanında kara bir şehre dönüşmesi oldu.
Çocukluğumda Halep'i oyunlarımızda söylediğimiz bir tekerlemede hatırlıyorum. Koşarak yarışır ve "min ğaleb ebu rah el haleb" derdik. "Galip gelenin babası Halep'e gitti." anlamındaki bu Siirt tekerlemesi o çocuk zihnimde Halep'i önemli bir konuma getirmişti. Öyle ya bizim için en önemli yarışta galip gelmek aynı zamanda Halep'e ulaşmak anlamına geliyorsa demek ki Halep çok değerli ve ulaşılmaz bir yer olmalıydı.
2006 yılının bir sıcak Temmuz günü Halep'i gördüğümde doğrudan doğruya çocukluğumdaki tekerlemeyi mırıldandım. Galiplerin yani kazananların, zenginliğin, doğunun ve bin bir gece masallarının şehrindeydik. Muhteşem kalesi, kuyumcuları, başta "Semiramis" olmak üzere tatlılarının satıldığı peşi sıra dükkanların olduğu Halep'teydik.
Çarşılarda ve sokaklarda bir canlılık ve neşe hakimdi. Suriye, Arap kültürünü en iyi yansıtan ve yaşayan bir beldeydi. Müziğini, yemeklerini, mimarisini, geleneklerini ve şivesini korumuş olup Körfez ülkelerinin lümpenlik tuzağına düşmemişti. Suudilerin Türk mirasına olan olumsuz bakış açısından eser yoktu. Tam aksine Selçuklu ve Osmanlı'dan kalma eserler titizlikle korunmuştu. Türklere olan saygı ve muhabbetlerini gizlemiyorlardı. Bunu, Suriye yönetiminin Fransız manda yönetimi olumsuzluklarını çarçabuk üzerinden atması ve soğuk savaş yıllarında ABD yerine Rusya ile beraber olmasına bağlamak sanırım doğru bir tespit olur.
ABD'nin safında yer alan ülkelerde hem Arap kültürü hem de İslam anlayışı derin bir erozyona uğradı. ABD ve selefi İngiltere dünyanın dört bir yanındaki sömürgeleri acımasız bir inkültürasyona tabi tutarak kimliksizleştirdi. Bu durum ABD yandaşı ülkelerin bağışıklık sistemini çökerterek gayri milli, Batı hayranı adeta gönüllü bir tür uşaklar kuşağı yetiştirdi.
Halep sokaklarında gezerken sıklıkla bir muazzam sesi duymamanız ve o müziğe kapılmamanız mümkün değildi. Radyo'da her gün şarkıları çalınır ve coşkuyla dinlenirdi. İsmini sonradan öğrendiğim bu sanatçı Sabah Fahri idi. Lübnan'ın Feyruz'u, Mısır'ın Ümmü Gülsüm'ü varsa Suriye'nin de Halepli Sabah Fahrisi vardı. O gün onu öğrendim. Suriye'de ilk bombalar patladığı ve kanlı iç savaşın fitili ateşlendiğinde aklıma gelen ilk düşünce "Sabah Fahri'nin ülkesi yanıyor." oldu.
2. Dünya Savaşında Polonya İşgal edildiğinde Batı basınında "Chopin'in ülkesi işgal edildi." manşetleri atılmıştı. Chopin'de bir müzisyendi.
Gazeteler, Suriye savaşı başladığında "Sabah Fahri'nin şehri yanıyor." manşetlerini atmadı ama günümüzde yaşanan bütün acılara rağmen en azından "Sabah Fahri'nin şehrinde barış var" cümlesi içimizi soğutuyor.
Halep'i Hz İbrahim (a.s.)'ın kurduğu söylenir. İsminin "halebe" yani ineği sağmaktan geldiği sanılıyor. Diğer taraftan "halib" sözcüğünün süt manasına geldiği ve Halep'in genellikle beyaz yapılardan oluşması bu çağrışımların hepsini doğruluyor.
Halep yani beyaz şehir?
Bizde de adaşı var Akşehir. Asıl ironi ise Halep'in Ak Parti zamanında kara bir şehre dönüşmesi oldu.
Çocukluğumda Halep'i oyunlarımızda söylediğimiz bir tekerlemede hatırlıyorum. Koşarak yarışır ve "min ğaleb ebu rah el haleb" derdik. "Galip gelenin babası Halep'e gitti." anlamındaki bu Siirt tekerlemesi o çocuk zihnimde Halep'i önemli bir konuma getirmişti. Öyle ya bizim için en önemli yarışta galip gelmek aynı zamanda Halep'e ulaşmak anlamına geliyorsa demek ki Halep çok değerli ve ulaşılmaz bir yer olmalıydı.
2006 yılının bir sıcak Temmuz günü Halep'i gördüğümde doğrudan doğruya çocukluğumdaki tekerlemeyi mırıldandım. Galiplerin yani kazananların, zenginliğin, doğunun ve bin bir gece masallarının şehrindeydik. Muhteşem kalesi, kuyumcuları, başta "Semiramis" olmak üzere tatlılarının satıldığı peşi sıra dükkanların olduğu Halep'teydik.
Çarşılarda ve sokaklarda bir canlılık ve neşe hakimdi. Suriye, Arap kültürünü en iyi yansıtan ve yaşayan bir beldeydi. Müziğini, yemeklerini, mimarisini, geleneklerini ve şivesini korumuş olup Körfez ülkelerinin lümpenlik tuzağına düşmemişti. Suudilerin Türk mirasına olan olumsuz bakış açısından eser yoktu. Tam aksine Selçuklu ve Osmanlı'dan kalma eserler titizlikle korunmuştu. Türklere olan saygı ve muhabbetlerini gizlemiyorlardı. Bunu, Suriye yönetiminin Fransız manda yönetimi olumsuzluklarını çarçabuk üzerinden atması ve soğuk savaş yıllarında ABD yerine Rusya ile beraber olmasına bağlamak sanırım doğru bir tespit olur.
ABD'nin safında yer alan ülkelerde hem Arap kültürü hem de İslam anlayışı derin bir erozyona uğradı. ABD ve selefi İngiltere dünyanın dört bir yanındaki sömürgeleri acımasız bir inkültürasyona tabi tutarak kimliksizleştirdi. Bu durum ABD yandaşı ülkelerin bağışıklık sistemini çökerterek gayri milli, Batı hayranı adeta gönüllü bir tür uşaklar kuşağı yetiştirdi.
Halep sokaklarında gezerken sıklıkla bir muazzam sesi duymamanız ve o müziğe kapılmamanız mümkün değildi. Radyo'da her gün şarkıları çalınır ve coşkuyla dinlenirdi. İsmini sonradan öğrendiğim bu sanatçı Sabah Fahri idi. Lübnan'ın Feyruz'u, Mısır'ın Ümmü Gülsüm'ü varsa Suriye'nin de Halepli Sabah Fahrisi vardı. O gün onu öğrendim. Suriye'de ilk bombalar patladığı ve kanlı iç savaşın fitili ateşlendiğinde aklıma gelen ilk düşünce "Sabah Fahri'nin ülkesi yanıyor." oldu.
2. Dünya Savaşında Polonya İşgal edildiğinde Batı basınında "Chopin'in ülkesi işgal edildi." manşetleri atılmıştı. Chopin'de bir müzisyendi.
Gazeteler, Suriye savaşı başladığında "Sabah Fahri'nin şehri yanıyor." manşetlerini atmadı ama günümüzde yaşanan bütün acılara rağmen en azından "Sabah Fahri'nin şehrinde barış var" cümlesi içimizi soğutuyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Cihat Tekin / diğer yazıları
- İkinci Trump dönemi nelere gebe? / 11.11.2024
- İç cephe nasıl tahkim edilir? / 04.11.2024
- Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu / 03.11.2024
- Çözüm değil çözülme süreci / 25.10.2024
- Hazine üzerinde oturan dilenci olmayalım / 20.10.2024
- Hizbullah, İsrail'i frenlemeye devam ediyor -2- / 13.10.2024
- Hizbullah, İsrail'i frenlemeye devam ediyor / 06.10.2024
- Siper savaşları out Siber savaşları in / 23.09.2024
- Açlık sınırı = asgari ücret + 10.268 TL / 19.09.2024
- Lütfen herkes işini yapsın / 14.09.2024
- İç cephe nasıl tahkim edilir? / 04.11.2024
- Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu / 03.11.2024
- Çözüm değil çözülme süreci / 25.10.2024
- Hazine üzerinde oturan dilenci olmayalım / 20.10.2024
- Hizbullah, İsrail'i frenlemeye devam ediyor -2- / 13.10.2024
- Hizbullah, İsrail'i frenlemeye devam ediyor / 06.10.2024
- Siper savaşları out Siber savaşları in / 23.09.2024
- Açlık sınırı = asgari ücret + 10.268 TL / 19.09.2024
- Lütfen herkes işini yapsın / 14.09.2024