ANAP lideri Mesut Yılmaz'ın "ulusal güvenlik" konusundaki beyanlarının, zannedildiğinden "çok daha ciddi" olarak ele alınması gerektiği kanaatindeyim. Bu çıkış, rutin bir tartışma argümanı olarak görülmemeli. Bilakis çaplı bir projenin kongre gününe düşen izdüşümü olarak algılanmalı. Hatta bunu, Yılmaz'ın, sıkıştığı zamanlar yaptığı "manevra kabilinden lâflar" olarak değerlendirmek en büyük yanılgı olur.
Zira sayın Yılmaz, konuştuğu her kelimenin, attığı her adımın koordinatlarını çok iyi bilen bir insandır. Bu bakımdan konuşması, "zordan kaynaklanan bir patavatsızlık" değildir.
Perde arkasını görmek şart
Dolayısıyla bu çıkış, sadece birkaç "karşı beyan"la savuşturulmak yerine, eğer geriye doğru şöyle bir atf-ı nazar imkanı verir ve uzun zamandan beri Türkiye'nin içine çekilmek istendiği "geniş çaplı proje"nin ipuçlarını sağlarsa; şer gibi görünen şey hayra dönüşür. Yoksa beyanatlar ve tartışmalar, sivil-asker döngüsü içinde, geçmişte olduğu üzere "politik buhar" olup gider.
Dilerseniz, çeşitli ortamlarda "yerli veya yabancı dillerin altından çıkartılan baklalar"a şöyle bir göz atalım. Şimdiye kadar tartışmaya açılmayan hangi milli veya dini değer kaldı ki...
Herşey masaya geldi
Güneydoğu sınırları tartışmaya açılmadı mı? Batılı dostlarımız bunu yüksek sesle konuşmadılar mı? Sayın Yılmaz'ın medya dostu olan Türk ile ortaklı CNN, internetteki sitesinde "Güneydoğusu kopartılmış Türkiye haritası"nı vitrine çıkartmadı mı?
Milletin gözünün içine baka baka Kıbrıs'ı verelim de kurtulalım, denmedi mi? Bayrağın bez parçası olup olmadığı konusunda siyasilerle göbek bağlı enteller açık oturumlarda arz-endam etmediler mi?
Bu tartışmalar, milletin kültürünün, örfünün, adet ve geleneklerinin mayası, milli bütünlüğünün teminatı olan İslam dininin ibadetlerine kadar uzanmadı mı? Bu tartışmalarla açılan zeminde misyonerlere cirit atma sahası, çağdaş misyonerlik olan dinlerarası diyalog adı altında etnik kabartmalara imkan açılmadı mı?
Bu yollarla, "vatanın bir çakıl taşı dahi yabancıya verilmez" şuuru yok edilerek, bugün güneydoğumuzda el altından arazilerin yabancı azınlıklara satılması noktasına gelinmedi mi? "Diplomatik satış" yasası diye bilinen Hazine arazilerine ilişkin düzenleme ile vatan toprakları yabancılara "satılık emlak"a dönüştürülmedi mi?
Toplumun kültürü, ahlâkı, geleneği, mübarek peygamberi, sahabe-i kiramı, enbiyası, evliyası, dini, imanı, aile hayatı, namusu, saygısı, sevgisi tartışmaya açılmadı mı? Vatanın, bayrağın, sancağın, örfün, adetin, dinin, imanın kıymeti beşparalık hale sokulmadı mı? Global borsada Türk milletinin kıymet-i harbiyesi sıfırlanmadı mı?
Ege'de kıta sahanlığı sorununun AB üyesi Yunanlı dostlarımızı incitmeyecek şekilde halledilmesi lazım geldiği, hatta Ege ordumuzun varlığı tartışmaya açılmadı mı? Sanki burası Türkiye değilmişcesine ülkede Türk askerinin sayısı, tabağı, çanağı, postalı... tartışmaya açılmadı mı?
Söyleyin bakalım tartışılmadık ne kaldı?
Bu bombardımana can mı dayanır, kültür mü dayanır? Dıştan ve içten bu taarruzlara milletin bağrı mukavemet gösterebilir mi? Toplumun sosyal, siyasal, kültürel, zihinsel dokuları bütün bunlara tahammül edebilir mi?
Ne kazandık?
Bütün bu olup bitenler, sadece "atak ve kontratak beyanatlar" süreci olarak yaşanmadı mı? Sonunda ne kazandık?
Bitap düşmüş bir millet, dağılmış bir toplum, iflas etmiş bir hazine, hortumlanmış yüzlerce teşekkül, cılkı çıkmış bir siyaset, dış lobilerden icazetli birçok eski ve yeni politik sima, dumura uğratılmış milyonlarca beyin, bağımsızlık ruhu pörsümüş binlerce tasmalı boyun, ülkesinden kaçmak için yol arayan binlerce zavallı ve yabancıların üç-beş dolarlık yardımını gözleyen milyonlarca yoksul...
Vahlanacak uğraşlar
Bir de bütün bu tablolar oluşurken en akıllılarımızın uğraştığı "ülke meseleler"ni şöyle bir hatırlayın...
Issız dağ köylerinde, buğulu gözlerle, titrek dudaklarla "elif-ba"sını okumaya, Kur'an'nını sürmeye, mezardaki babasına okuyacağı Fatiha'yı ezberlemeye çalışan yavruların kurslarıyla uğraştık. Gönüller yıktık.
Üniversitedeki masum yuvaların başörtülerine güya "siyasi simge" bahanesiyle dadandık. Tertemiz kalpleri kırdık. Dadandık dadanmasına ama; "minareyi süngü olarak sırtlanıp halkın arasında geziyor" diye güya "başörtüsü yasağı"na kendisini ve arkadaşlarını bahane ettiklerimize ilginç "lobisel seanslar"ın ardından sahne açtık. Nasrettin Hoca'nın tarihi ifadesiyle; yorgan gitti, kavga bitti.
"Nereden buldun"dan "Sen neden bulmadın"a
Ha... Yiğidi öldür, hakkını yeme, derler. Bir ara da "Nereden buldun yasası" çıkarttık. Bu yasanın çıkartılma gürültüsü ve milleti iğneden ipliğe hesaba çekme vaveylası arasında birçokları da bankalara, Hazineye, kamu teşekküllerine hortumları takıverdi. Kısa aralıklı elektrik kesintisi gibi bir fasıldı bu.Bunun semerelerini, hortumlamaları, iflasları, götürülenleri ise bugün görüyoruz. Daha doğrusu, Hazine dahil her taraf boşaltıldığı için göremiyoruz.
Basit diyen de projenin parçası
Bütün bu gelişmeler, basit bir proje ve raslantı bir süreç olabilir mi? Kanatime göre, bunları basit görenler de bu projenin gönüllü veya gönülsüz bir parçası.
Eğer Yılmaz'ın kongredeki çıkışıyla geriye dönüp bakarak; "bu süreci ve global proje"yi, hepsinden de öte bu projenin yerli/yabancı, eski/yeni oyuncu ve piyonlarını görebilirsek, inanın, Türkiye kurtulur. Yılmaz da şimdiye kadar vaki olmamış bir önemde ülkeye tarihi bir hizmet yapmış olur.
Aksi halde beyanlar ve karşı beyanlar, ayakta durabilirse eğer gökkubbede klasik birer hoş sadâ ve âşık atışması olarak kalır. Basiret sahipleri için de ibret dolu bir hikmet...
Zira sayın Yılmaz, konuştuğu her kelimenin, attığı her adımın koordinatlarını çok iyi bilen bir insandır. Bu bakımdan konuşması, "zordan kaynaklanan bir patavatsızlık" değildir.
Perde arkasını görmek şart
Dolayısıyla bu çıkış, sadece birkaç "karşı beyan"la savuşturulmak yerine, eğer geriye doğru şöyle bir atf-ı nazar imkanı verir ve uzun zamandan beri Türkiye'nin içine çekilmek istendiği "geniş çaplı proje"nin ipuçlarını sağlarsa; şer gibi görünen şey hayra dönüşür. Yoksa beyanatlar ve tartışmalar, sivil-asker döngüsü içinde, geçmişte olduğu üzere "politik buhar" olup gider.
Dilerseniz, çeşitli ortamlarda "yerli veya yabancı dillerin altından çıkartılan baklalar"a şöyle bir göz atalım. Şimdiye kadar tartışmaya açılmayan hangi milli veya dini değer kaldı ki...
Herşey masaya geldi
Güneydoğu sınırları tartışmaya açılmadı mı? Batılı dostlarımız bunu yüksek sesle konuşmadılar mı? Sayın Yılmaz'ın medya dostu olan Türk ile ortaklı CNN, internetteki sitesinde "Güneydoğusu kopartılmış Türkiye haritası"nı vitrine çıkartmadı mı?
Milletin gözünün içine baka baka Kıbrıs'ı verelim de kurtulalım, denmedi mi? Bayrağın bez parçası olup olmadığı konusunda siyasilerle göbek bağlı enteller açık oturumlarda arz-endam etmediler mi?
Bu tartışmalar, milletin kültürünün, örfünün, adet ve geleneklerinin mayası, milli bütünlüğünün teminatı olan İslam dininin ibadetlerine kadar uzanmadı mı? Bu tartışmalarla açılan zeminde misyonerlere cirit atma sahası, çağdaş misyonerlik olan dinlerarası diyalog adı altında etnik kabartmalara imkan açılmadı mı?
Bu yollarla, "vatanın bir çakıl taşı dahi yabancıya verilmez" şuuru yok edilerek, bugün güneydoğumuzda el altından arazilerin yabancı azınlıklara satılması noktasına gelinmedi mi? "Diplomatik satış" yasası diye bilinen Hazine arazilerine ilişkin düzenleme ile vatan toprakları yabancılara "satılık emlak"a dönüştürülmedi mi?
Toplumun kültürü, ahlâkı, geleneği, mübarek peygamberi, sahabe-i kiramı, enbiyası, evliyası, dini, imanı, aile hayatı, namusu, saygısı, sevgisi tartışmaya açılmadı mı? Vatanın, bayrağın, sancağın, örfün, adetin, dinin, imanın kıymeti beşparalık hale sokulmadı mı? Global borsada Türk milletinin kıymet-i harbiyesi sıfırlanmadı mı?
Ege'de kıta sahanlığı sorununun AB üyesi Yunanlı dostlarımızı incitmeyecek şekilde halledilmesi lazım geldiği, hatta Ege ordumuzun varlığı tartışmaya açılmadı mı? Sanki burası Türkiye değilmişcesine ülkede Türk askerinin sayısı, tabağı, çanağı, postalı... tartışmaya açılmadı mı?
Söyleyin bakalım tartışılmadık ne kaldı?
Bu bombardımana can mı dayanır, kültür mü dayanır? Dıştan ve içten bu taarruzlara milletin bağrı mukavemet gösterebilir mi? Toplumun sosyal, siyasal, kültürel, zihinsel dokuları bütün bunlara tahammül edebilir mi?
Ne kazandık?
Bütün bu olup bitenler, sadece "atak ve kontratak beyanatlar" süreci olarak yaşanmadı mı? Sonunda ne kazandık?
Bitap düşmüş bir millet, dağılmış bir toplum, iflas etmiş bir hazine, hortumlanmış yüzlerce teşekkül, cılkı çıkmış bir siyaset, dış lobilerden icazetli birçok eski ve yeni politik sima, dumura uğratılmış milyonlarca beyin, bağımsızlık ruhu pörsümüş binlerce tasmalı boyun, ülkesinden kaçmak için yol arayan binlerce zavallı ve yabancıların üç-beş dolarlık yardımını gözleyen milyonlarca yoksul...
Vahlanacak uğraşlar
Bir de bütün bu tablolar oluşurken en akıllılarımızın uğraştığı "ülke meseleler"ni şöyle bir hatırlayın...
Issız dağ köylerinde, buğulu gözlerle, titrek dudaklarla "elif-ba"sını okumaya, Kur'an'nını sürmeye, mezardaki babasına okuyacağı Fatiha'yı ezberlemeye çalışan yavruların kurslarıyla uğraştık. Gönüller yıktık.
Üniversitedeki masum yuvaların başörtülerine güya "siyasi simge" bahanesiyle dadandık. Tertemiz kalpleri kırdık. Dadandık dadanmasına ama; "minareyi süngü olarak sırtlanıp halkın arasında geziyor" diye güya "başörtüsü yasağı"na kendisini ve arkadaşlarını bahane ettiklerimize ilginç "lobisel seanslar"ın ardından sahne açtık. Nasrettin Hoca'nın tarihi ifadesiyle; yorgan gitti, kavga bitti.
"Nereden buldun"dan "Sen neden bulmadın"a
Ha... Yiğidi öldür, hakkını yeme, derler. Bir ara da "Nereden buldun yasası" çıkarttık. Bu yasanın çıkartılma gürültüsü ve milleti iğneden ipliğe hesaba çekme vaveylası arasında birçokları da bankalara, Hazineye, kamu teşekküllerine hortumları takıverdi. Kısa aralıklı elektrik kesintisi gibi bir fasıldı bu.Bunun semerelerini, hortumlamaları, iflasları, götürülenleri ise bugün görüyoruz. Daha doğrusu, Hazine dahil her taraf boşaltıldığı için göremiyoruz.
Basit diyen de projenin parçası
Bütün bu gelişmeler, basit bir proje ve raslantı bir süreç olabilir mi? Kanatime göre, bunları basit görenler de bu projenin gönüllü veya gönülsüz bir parçası.
Eğer Yılmaz'ın kongredeki çıkışıyla geriye dönüp bakarak; "bu süreci ve global proje"yi, hepsinden de öte bu projenin yerli/yabancı, eski/yeni oyuncu ve piyonlarını görebilirsek, inanın, Türkiye kurtulur. Yılmaz da şimdiye kadar vaki olmamış bir önemde ülkeye tarihi bir hizmet yapmış olur.
Aksi halde beyanlar ve karşı beyanlar, ayakta durabilirse eğer gökkubbede klasik birer hoş sadâ ve âşık atışması olarak kalır. Basiret sahipleri için de ibret dolu bir hikmet...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019