Bir kabile düşünün dünyayla bağlantısı olmayan. Bu kabilede hayvancılık, tarım ve ormancılık yapılıyor olsun. Et, süt vs. ürün imalatı hayvancılık üzerine, diğer gıda ve tekstil ürünleri de tarım üzerine, araç ve gereç üretimi de ormancılık üzerine bina edilmiş olsun. Ama bu kabilede para diye bir şey olmasın. İnsanlar ihtiyaçlarını takas usulü karşılıyor olsun.
Başlangıçta ürün çeşitliliği az iken takas kolaydı. Sığırları olan süt üreticisi, buğday üreticisine 5 LT süt verirdi. Karşılığında mesela 2 kg buğday alırdı. Ama zamanla uzmanlıklar gelişip, ürün çeşitliliği arttıkça takas zorlaşmaya başladı. Bir gün kabile reisi, özel olarak topladığı ve takı yapımında kullanılan bir taşı takas aracı olarak kullanılabileceğini düşündü. Bu taş tüm kabilece aynı zamanda nadir bulunan ve makbul sayılan bir taştı. O nedenle kabile reisi bir takım ihtiyaçlarını, karşılığında bu taşı vermek suretiyle karşılamaya başladı. Taşı elde edenler kendi aralarında ürün takasında da bu taşı kullanmaya başladılar.
Bu arada kabilenin nüfusu hızla artıyor, bir yandan da üretim teknolojileri gelişiyordu. Artık büyükbaş hayvanlar tarımda kullanılmaya başlanmış çok daha fazla ürün elde edilmeye başlanmıştı. Kabile reisinin değerli taşları sınırlı olduğu için takasta yine sıkıntılar yaşanmaya başlandı. Ürün boldu ancak halkın elinde bu taşlardan olmadığı için takas yapılamıyordu. Reis çözüm olarak değeri daha az olan fakat daha kolay elde edilebilen başka bir taşı devreye koymayı düşündü. Bu taş önceki kadar değerli olmadığı için alım gücü öncekinden düşük idi. Ama bol bulunduğu için takas olayı rahatlamıştı. Ticaret hareketlendi.
Bu arada komşu kabile de benzer süreçlerden geçiyordu. O kabile de yine tarıma, hayvancılığa ve ormancılığa dayalı ürün kalemleri çeşitlenmiş ve takas problemini de yine kabile reisi onlara mahsus özel kıymetli madeni taşlarla çözmüşlerdi. Bu kabileler zaman zaman birbirleriyle sınır ihlalleri nedeniyle çatışmış olsalar da aralarında ticari ilişkiler de oluşmuştu. Şöyle ki, barış dönemlerinde birbirleri arasında gidip gelen elçiler birbirlerinde kendi kabilelerinde olmayan ilginç ürünlere şahit olmuşlar. Bu ürünler gerek toprak farkından kaynaklanan farklı tarım ürünleri olduğu gibi orman ürünlerinden yapılan araç gereçler de olabiliyordu.
İlk başta kabileler arasındaki ticaret, mal takası şeklinde başlamıştı. Fakat ticaret sıklaştıkça ve ürün kalemi arttıkça birbirlerinin değerli taşlarını takas aracı olarak kullanma ihtiyacı arttı. Ama bunu adilane yapmak istiyorlardı. Tabiri caizse kimse kazıklanmak istemiyordu. Çünkü taşların değeri farklıydı. Bunu da o taşlarla kendi kabileleri içinde alabildikleri mal miktarından kestirebiliyorlardı. Örneğin bir kabile bir taş ile bir litre süt alabiliyorken diğer kabilenin taşı ile o kabilede iki litre süt alınabiliyordu. Buradan kabilelerin taş değerlerinin oranının bire iki olduğunu kabul ettiler. Diğer uzak mesafe komşu kabileler ile ticaretlerde de yine benzer yaklaşım ortaya kondu. Para vazifesi gören kıymetli taşların birbirlerine olan değer oranı o ülkedeki alım güçleriyle ölçüldü.
Bu kabilelerden biri barbar ve bozguncu idi. Diğerlerini sık sık tehdit ediyor ve kabile reislerini kendilerine bağımlı hale getirmek için onlara sözde korumacılık ve abilik tekliflerinde bulunuyordu. Bazıları kendilerine güvenen halka güvenmek yerine o bozguncu kabile reisinin korumacılığını tercih etti. Bozguncu kabile bağımlı kabilelere ürün yardımlarında bulunmaya başladı. Yeni ürünleri alabilmeleri için kendi değerli taşlarından talep etti. Bozguncunun taşlarını bozguncudan borç almak suretiyle temin etmeye başladı. Bu arada bozguncu kabile, bağımlı kabilelere hem üretim alanında hem de yeni kıymetli taşların çıkarılmasında kısıtlama yapmasını istedi. Bu kısıtlamaları kabul edenler hem ürün bakımından bozguncu kabileye bağımlı hale geldiği gibi, takas aracı olarak kullandıkları kıymetli taşları yetersiz kaldığı için kabile içi ticarette de durgunluk baş gösterdi. Ticaretin hareketlenmesi için bağımlı kabileler, bozguncu kabilenin taşlarına mecbur kaldılar.
Bir gün bu bağımlı kabilelerin birinden bir adam çıktı. Reislerine eskiden olduğu gibi kendi kıymetli taşlarımızı kullanmamızın şart olduğunu telkin etmeye başladı. Ama reis bozguncu kabileye kendini o kadar bağlamıştı ve gözü o kadar korkmuştu ki, bu telkinleri anlayamıyordu. Hâlbuki hem kabile içinde ticaretin hareketlenmesi ve diğer kabileler ile de ticaret yapabilmek için kendi kıymetli taşlarını kullanmaları gerekiyordu. Ama reisin gözü bozguncu kabileden başka bir şeyi görmüyordu. Kabilenin bu durumu anlayıp reislerine baskı yapmaları için zamana ihtiyaç vardı.
- Üçüncü boyut / 29.10.2024
- Erzincan altın madeni / 09.10.2024
- Bağımlılıktan kurtulmak / 01.10.2024
- 23’ünde bir delikanlı / 27.09.2024
- MEM'de komşu köyle alışveriş / 21.09.2024
- Dava gardaşlığı / 13.09.2024
- MEM'in simülasyonu / 31.08.2024
- Para-döviz / 19.07.2024
- Pirekoin macerası / 24.06.2024