Bağımsız Türkiye Partisi geleneksel gençlik kampımızı 30 Ağustos -1 Eylül tarihleri arasında başarıyla tamamladık. Türkiye'nin dört bir yanından gelen teşkilat mensubu arkadaşlarımızla tanıştık. Özel dostluklar kurduk.
Çok yoğun olmayan etkinlik programı ile hem teşkilatlarımızın bilişsel seviyesine katkıda bulunuldu hem de motivasyonumuzu diri tuttuk. Arada kalan boşluklarda ise otelin kaplıca, havuz gibi imkanlarından faydalanmak suretiyle bedensel olarak da yenilenme fırsatı bulduk. Özel arkadaşlıklar ve dostluklar da bu aralarda gelişti.
Panelleri iki grup halinde özetleyebiliriz. İlk etapta Milli ve Dini Birliğimiz çerçevesinde konular ele alındı. İkinci etapta ise Milli Ekonomi Modeli ve Sosyal Devlet projeleri işlendi. Panellerde dikkat çeken ilk şey konuşmacıların hepsinin gençlik kollarından olması idi. Gençlerin konuları çok güzel özümsedikleri ve günümüzün gerçekleriyle harmanlayarak çok güzel tespit ve çıkarımlar yaptıklarını hayranlıkla izledim ve gurur duydum. Gerçekten Üstadın kadrosu alttan gelen genç nesil ile yenileniyor.
İlk akşam 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlaması, ertesi gün seminerler ve akşamında gençlik şöleniyle coşku zirvedeydi. Son gün genel başkanın final konuşması ise yine her cümlesi manşetlik tespitlerden oluşuyordu. Herkes bir sonraki seneye planlanacak kampın hayaliyle memleketlerine yola çıkmak üzere araçlarına yöneldi.
Araçların otel otoparkından bir anda çıkmaya çalışmasıyla ciddi sıkıntılar oluştu. Bunlardan bir tanesi de İstanbullu yakın bir dostumun başına gelenler idi. Dinledikçe hayretler içinde kaldım.
Trafikte oluşan izdiham nedeniyle araçlar konvoy oluşturmuş. Konvoyun en arkasında olduğunu sanan arkadaşım navigasyonun ona ters yönü çizmesiyle geri vitese takıyor. Gürültüden park sensörlerini duymamış olacak ki hemen arkasında duran araca tosluyor. Kaza tamponların esnediği bir çarpışma gibi görünse de arkadaki aracın radyatör suyu hemen boşalıyor. Tabi moraller bozulmuş. Herkes bir an evvel evine dönmek istiyormuş. Arkadaki araç da Trabzonlu başka bir arkadaşımıza aitmiş. Ailecek orada mağdur olacaklar diye İstanbullu arkadaş da çok üzülmüş.
Çevreden şoförlerin ağız birliği ile "50 kilometrede bir su takviyesi ile gidersin" sözü üzerine yola çıkmışlar ama Yozgat civarında motor çatlamış.
Trabzonlu kardeşimiz ailesiyle birlikte Yozgat'ta dağ tepesinde mahsur kalmış. Yağmur ve fırtınaya tutulmuşlar. Sonra Yozgat il başkanına ulaşmışlar. Sağ olsun O da kardeşimizi almış, ailesiyle birlikte evinde misafir etmiş. Bu arada aracı Yozgat'ta onarmaya çalışmışlar. Tabi mümkün olmayınca arkadaşımız ailesini alıp otobüsle Trabzon'a memlekete dönmek durumunda kalmış. Araç da arkadan çekiciyle Trabzon'a gönderilmiş. Araçtaki hasar inanılmaz boyutlara çıkmış tabi.
Bu arada İstanbullu arkadaşımız, mağdur olan Trabzonlu arkadaşımız ile sürekli temas halindeymiş. Kaza anında tutanak tutulmuş ve oradan ayrılmışlar. Ama İstanbullu arkadaşımız, Trabzonlu arkadaşımızın ailesinin mağduriyetini öyle bir içselleştirmiş ki sonradan ihmal sebebiyle gelinen noktadaki tüm mağduriyetlerin sebebi olarak da kendisini görmüş. Bunun da dava kardeşliğinin bir gereği olarak böyle olması gerektiğini düşünmüş. Yani kaza sonrasındaki sürece kayıtsız kalamamış.
Bir hafta boyunca aracın onarılması, yanan motorun tedariki ve maliyetin karşılanması gibi tüm süreçlerde İstanbullu arkadaş elinden geleni fazlasıyla yapmış ve mağduriyete ortak olmuş. Olayı duyan teşkilat mensubu diğer arkadaşlar İstanbullu arkadaşın tutanak tutulduktan sonraki süreçten mesul olmadığını söylemelerine rağmen onun içi rahat etmemiş. Velhasıl kelam İstanbullu arkadaşımız dava kardeşliği bilinciyle gerekeni yapmış.
Allah beterinden saklasın, tüm teşkilat mensubu arkadaşlarımızı görünmez kazalardan ve belalardan korusun.
- Uzayda yaşam / 28.01.2025
- Terörist muhalifler! / 12.12.2024
- Mustafa / 09.11.2024
- Üçüncü boyut / 29.10.2024
- Erzincan altın madeni / 09.10.2024
- Bağımlılıktan kurtulmak / 01.10.2024
- 23’ünde bir delikanlı / 27.09.2024
- MEM'de komşu köyle alışveriş / 21.09.2024
- Dava gardaşlığı / 13.09.2024