İşyerinden arkadaşlarla ara sıra çocuklarımız üzerine konuşuyoruz. Hele ki bir de çocuklar akran gibi olunca, "sizinki ne yaptı, bizimki şunu yaptı" gibi muhabbetler kaçınılmaz oluyor.
Yine işyerinden bir arkadaşla konuşuyoruz. Çocuğu Robert Koleji'nde okuyor. Evin tek erkek evladı. Şu an direkt yurt dışına odaklanmış. Yurt dışından bir burs alıp üniversiteye orada devam etmeyi planlıyorlar.
Büyük bir olasılıkla delikanlı, orada bir kıza âşık olur, evlenir ve orada bir hayat kurar. Sen uğraş didin, özenli bir eğitim alsın diye sadece bir çocuk yap. Onu büyüt. Milyonlarca lira masraf yap. Sonra yurt dışına gönder. Elinden uçup gitsin. Ben ne anladım bu işten. Sorsan çocuk kendini kurtarmış oluyor. Yahu kendini kurtarsın diye çocuk yapılır mı, o kadar çile çekilir mi? Çocuk yapmak için çok daha ulvi bir gaye olmalı. Çocuk, kendini değil, dünyayı kurtarsın diye yapılmalı. Vatanına milletine faydalı olsun diye yapılmalı.
Niye biz kürtaja sıcak bakmıyoruz. Biz niye padişahların mubah gördüğü kardeş katline cinayet diyoruz. Çünkü bir çocuk nelere kadirdir bilmiyoruz. O belki bir Fatih olacaktır. Belki de bir Atatürk. Belki dünyayı değiştirecek bir potansiyele sahiptir. O yüzden çocuk yapmak çok kutsal bir görevdir.
Benim oğlumun da yurt dışı ile ilgili bir takım hayalleri var. Açıkçası bunlar beni biraz korkutuyor. Puanı tutmasına rağmen Galatasaray veya İstanbul Erkek Lisesi'ne göndermememizin sebebi çocuğumuzu Fransa veya Almanya'ya kaptırmak istemememizdir.
Yurt dışına giden gençlerin orada bir hayat kurduktan sonra bir daha dönmediklerini görüyoruz. Ben çocuğumu, elin gavuruna hizmet etsin diye bu günlere getirmedim. Hatta öyle ki, annesinin babasının cenazesine gelemeyen, yetişemeyen insanlar duydum ben. Çok acı. O nedenle biz Kabataş Erkek Lisesi'ni tercih etmiştik. Bize o klasmanda en millisi o gelmişti.
Yurt dışı eğitime elbette karşı değilim. Atatürk, geçmişte üniversite kurdurduğu birçok hocayı, gençken yurt dışına göndermiştir. Hatta bir tanesi garda, gurbete yapayalnız gidiyor olmanın korkusu içinde treni beklerken Atatürk'ten aldığı telgrafla yeniden doğmuştu. Ne diyordu Atamız: "Sizi kıvılcım olarak gönderiyorum, alev olarak dönün." İşte bu, milli bir hedeftir.
Almanya, en son duyduğuma göre beş bine yakın doktor ithal etti Türkiye'den. ABD, Türkiye'den sadece eğitimli insanlara gel buyur diyor. Bazen FETÖ kalkışmasının bir yönüyle de ABD'nin binlerce eğitimli insanı ülkesine bedava transfer etme projesi olabileceğini bile düşünüyorum. Üniversite bitirmiş başarılı bir gencin, ülkesine maliyeti milyonları ve yılları buluyor. ABD ve Avrupa bu insanların üzerine hazıra konmuş oluyor.
"En büyük sermaye inanmış insandır" demişti merhum Prof. Dr. Haydar Baş hocamız yıllar önce. Bunu sadece iman etmiş olarak değil, "vatanına milletine inanmış" olarak da anlayabiliriz. Bu gençleri anlayan ve onlara hayallerine kavuşabilecekleri bir ülke inşa etme derdiyle yanıp tutuşan tek lider olarak bugün, Hüseyin Baş'ı görüyorum.
- Uzayda yaşam / 28.01.2025
- Terörist muhalifler! / 12.12.2024
- Mustafa / 09.11.2024
- Üçüncü boyut / 29.10.2024
- Erzincan altın madeni / 09.10.2024
- Bağımlılıktan kurtulmak / 01.10.2024
- 23’ünde bir delikanlı / 27.09.2024
- MEM'de komşu köyle alışveriş / 21.09.2024
- Dava gardaşlığı / 13.09.2024