Rahmet ve bereket ayı olan Ramazan'ın son günlerindeyiz.
"Hoş geldin Ramazan"dan, "Elveda Ramazan"a ne de çabuk geldik.
Cenab-ı Hak, tuttuğumuz oruçları, kıldığımız teravihleri, verdiğimiz zekat ve fitreleri, yaptığımız bütün ibadetleri kabul eylesin. Bizleri Ramazan ayının ve Kadir Gecesi'nin feyzinden ve bereketinden istifade edenlerden eylesin.
Derviş Yunus ne güzel söylemiş: "Geldi geçti ömrüm benim / Şol yel esip geçmiş gibi / Hele bana şöyle gelir / Bir göz açıp yummuş gibi…"
Evet, zaman hızla gelip geçiyor. Ramazan'ın ilk günü sanki dün gibi; ömür de öyle değil mi? Bir göz açıp yummuş gibi…
Bundan iki yıl öncesine kadar Ramazan bayramlarını Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızla kutluyorduk. Meğer bayramlarımızın neşesi O'ymuş, O'nunla bayramlar bambaşkaymış; O'nsuzluk bize bunu öğretti. O'nunlayken bizler için "Ah şu eski Ramazanlar" yoktu; O'nsuz olan tüm Ramazanlar'da artık biz de "Ah o Hocamla birlikte olduğumuz eski Ramazanlar" diyoruz.
Bayrama giriyoruz ama bizim için bayram değil, hüzün; içimiz buruk…
O Sevgili'ye kavuştu ama biz yârimizden ayrı düştük. Rabbim bizi O'na kavuştursun. Tek avuntumuz, Peygamber (s.a.v.) Efendimizin "Kişi sevdiği ile beraberdir" hadis-i şerifi…
O'nu, O'nun anlattıklarıyla hatırlayalım:
"Mübarek Kadir Gecesi'nden sonra bizleri bayrama eriştiren Cenab-ı Hakk'a (c.c.) hamd ü senalar olsun…
Gerek ülkemizde, gerekse dünyada yaşananları seyrederken, çocukluğumuzun bayramlarını hatırlamak kısa bir süre de olsa içimizde, o günlerin huzurunu estiriyor.
Dedemin cömertliğini unutmak mümkün değil. Bayram sabahı evi dolar taşar, namazdan çıkanların ilk adresi olurdu. Yenilir, içilir, büyük-küçük herkes ilk bayram sevincini orada yaşar, bayramlaşırdı.
'Allahümmesalli Gavze Nine' diye anılan ninem neler yapmazdı ki bayram sabahı misafirleri için… Yağlı koyun etinden hazırlanmış lahana sarmaları, pilavlar kahvaltılıkların yanında yer alırdı. Büyük çömleklerde yoğurtlar, çorbalar ve tabii ki ninemin meşhur sütlaçları… Kimseye "niye yedin" denmez, herkes gönlünce doyana kadar yer, dua ile kalkardı gönül sofrasından…
Büyüklerin sayıldığı, küçüklerin korunup-kollandığı günlerdi geçmişimiz, şimdi bu kalmadı. Büyüğe hürmeti, saygıyı bıraktık.
Herhalde halk mahkemeleri denilen şey o gün dedemlerin uyguladığı mahkeme biçimiydi. Köyde küçük veya büyük bir olay olsa köyün en sevilen ve en otoriter insanı olarak dedem çağrılır; "Kibarın Rasımı" gelir, azalarını sağına soluna alır, mevcut olay gündem edilir, tartışılır ve hükümler verilirdi.
O kadar büyük davalar bu mecliste görüşülürdü ki, kan davası ile bitmesi mümkün davalar dahi barışla sonuçlanırdı.
Rahmetlik Hüseyin Amcam "Biz babamın yerini dolduramadık" diye hayıflanır, benim için de, "Bu hoca babamın yerini dolduruyor" derdi.
Bayramların gerçek manada bayrama dönüşmesi ve etrafımıza bir bayram yaşatmamız da işte bu manevi atmosferin sağlanması ile olur.
Biz çocukken bunlar vardı. Yedirmeyi de bıraktık, gönül almayı da… Bayramlar pek çok insan için üç beş gün dinlenmeye vesile tatil günlerine dönüştü, oysa Türk milletinin kardeş olup kucaklaştığı, dargınların barıştığı, yetimlerin, dulların sevindirildiği, büyüklerin kabirlerde dualar ile hatırlandığı kutsal zamanlar…
Hz. Peygamber'den böyle gördük...
Resûlullah (s.a.v.), Medine'ye geldiğinde Medinelilerin iki şenlik günleri vardı. O günlerde oyun oynar ve eğlenirlerdi. Peygamber (s.a.v.), "Bu günler nedir" diye sordu. Onlar da, "Cahiliyye döneminde bu günlerde şenlik yapar eğlenirdik" dediler. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.), "Şüphesiz Allah, bu iki gününüzü bundan daha hayırlı iki güne tebdil edip değiştirdi; Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı" buyurdu. (Sünen-i Ebu Davud, hadis no: 1134).
Iyaz b. Abdullah'tan (r.a.) rivayete göre, Ebu Said el-Hudri şöyle haber vermiştir:
"Resûlullah (s.a.v.) bayram günü musallaya çıkar, insanlara iki rekât namaz kıldırırdı. Sonra selam verip ayakta durarak insanlara dönerdi. Cemaat de oturur vaziyette idiler ve şöyle buyurdu: 'Sadaka veriniz, sadaka veriniz.' En çok sadaka verenler kadınlardı. Kadınlar yüzüklerini, küpelerini ve neleri varsa her şeyi verirlerdi." (Sünen İbn-i Mace, hadis no: 1288).
Bayramlar, dargınların barıştığı, Müslümanların birbirini ziyaret ederek hasbihal ettiği zamanlar olduğu gibi, hastaların ve kabirlerin de unutulmadığı, sadaka verilerek mazlumların sevindirildiği kutsal günlerdir.
Bayramımız mübarek olsun."
Hasretle ve özlemle…
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- İmamoğlu’nun tutuklanması ve demokrasi sınavı / 25.03.2025
- ‘Onlar Kur'an'ın müşahhas halidir’ / 22.03.2025
- Direnç kalktıkça, İsrail pervasızlaştı / 21.03.2025