24 Kasım 1928 tarihinde Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'e Başöğretmenlik unvanı verilmişti. Genç Türkiye Cumhuriyeti'nin yurttaşlarına, yeni harflerle okuma-yazma öğretmek amacıyla kurulan Millet Mekteplerinin açıldığı ve Atatürk'ün başöğretmenliği kabul ettiği tarih olan 24 Kasım, 1981'den bu yana ülkemizde Öğretmenler Günü olarak kutlanıyor. Öğretmenlerimizi tebrik ederken onların sorunları ve ihtiyaçları konusunda ne yapıyoruz, bunu sorgulamamız gerekiyor.
Bir ülkenin kalkınmasında, uygar olmasında; halkının çağdaş-özgür yaşamasında eğitimin, öğrenimin önemli payı var. Eğitime, öğrenime ulusal gelirden ayrılan pay; durumun göstergesidir. Bir ülke, ulusal gelirinden eğitime-öğrenime ne kadar çok pay ayırıyorsa o kadar gelişmekte, kalkınmakta, uygar olmaktadır. Ulusal gelirinden eğitim-öğrenime az pay ayıranlar geri kalmaktadır… Kalkınamamaktadır. Çağdaş yaşam haklarından yoksun bulunmaktadır… Birbiriyle çelişir, çekişir, savaşır durumdadır.
Ülkemizde eğitim, öğrenime ayrılan pay yeterli değildir. Yıldan yıla da azalmaktadır. Taşıma suyla değirmen döndürülmektedir. Köyümüz, köylümüz yeterince eğitim alamamakta, öğrenim görememektedir.
Öğretmenlerimiz de, ulusal gelirimizden yeterli payı alamamakta… Kendini yenileme, geliştirme, yetiştirme olanağı bulamamaktadır… Kitap alıp okuyamamakta, araştırma yapamamaktadır… Gelir azlığından, geçim derdinden sızlanmaktadır. Atanamayan öğretmenlerimizin de durumu başka bir dram…
Öğretmenlerin beklentilerine, mesleğin duygusal ihtiyaçlarına, açmazlarına, zorluklarına ne ölçüde duyarlıyız? Ülkemizde, 907 bin 567'si resmi okullarda, 169 bin 740'ı özel okullarda görev yapan 1 milyon 77 bin 307 öğretmen için ne yapıyoruz?
Bütün okullar, eğitim yöneticileri ve aileler, öğretmenlerden nitelikli eğitim bekliyorlar. Bunun yanı sıra, değişime ve çağa uyum kabiliyeti, öğrenci ve aile düzeyinde yüksek seviyede iletişim, etkileşim, her daim canlı bir öğrenme iştahı, sınıf içinde bilgiyi aktaran olmanın yanında liderlik yeteneği, stres yönetimi, rol model sorumluluğu, yetkin teknoloji kullanımı, pedagojik formasyonun yanı sıra düzenli aralıklarla ve giderek yükselen bir gelişme ve geliştirme eylemi talep ediyoruz. Taleplerimizin karşılık bulması için milli eğitim politikamızın gözden geçirilerek acil önlemler alınması zorunlu hale gelmiştir.
Din arıtır… Kin kurutur… Bilim aydınlatır… Eğitim-öğrenim geliştirir, yetiştirir… Uygarlaştırır… Okullarımız, eğitim-öğrenim kurumlarımız; öğrencilerimizi yetiştirmeyi, üretken etmeyi amaç edinmelidir… Bu, sözde kalmamalı, gerçekleşmelidir… Elle tutulur, gözle görülür, doya doya yaşanır eylem olmalıdır.
Öncelikle eğitim-öğrenim kurumlarımız üretimi amaç edinmelidir. Her okul bir üretim merkezi durumuna getirilmelidir. Üretimde halka öncelik tanınmalıdır… Örneğin her okulda: Üretim yapım yeri, üretim gözlem alanı, üretim yetiştirme alanı, üretim deney yeri, toprak ürünleri, hayvan ürünleri… Talep durumuna göre, çevrenin özelliğine göre değişiklik de yapılabilir.
Eğitim-öğrenimi üretken etmek kolay değil… Köyümüz, köylümüz, üretken; gerçekten eğiten, öğreten eğitim, öğretim istemektedir.
Köyü kalkındıran, köylüyü aydınlatan Köy Enstitüleri'ni hatırlayalım!
Tüm bunlar için bir Atatürk beklenmektedir… O Atatürk de Haydar Baş'tan başkası değildir.
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023