Bir kimseye karşı insanda oluşan olumsuz tepki; en hafifiyle bu anlama gelmektedir. En hafifi buysa ağırı nasıl açıklanacak? Bir kimseye karşı yoğun bir düşmanlık ve kin duyguları içinde bulunmak da nefret lafının bir açıklamasıdır. Hukukta ise bunun karşılığı suçtur, nefret suçudur. Peki, birinden hoşlanmayabilirsiniz, hadi adını koyalım, nefret de edebilirsiniz, şimdi suç mu işlediniz? Öyle olsaydı yanımızda yöremizde suç işlememiş insan kalmazdı. Neredeyse herkes birbirine gıcık? Nefret duygusunun suça dönüşebilmesi için bunun açığa vurulması gerekir. Bu, yerine göre hakaret ve sövme, yerine göre de "nefret suçu" oluşturabilir. Nefret suçunun oluşmasında "halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama" bulunmalıdır.Demek ki, nefret topluma yönelik boyutlarıyla masaya yatırıldığında, nefret suçunu görmekteyiz.Yasadaki düzenlemeye gelince, Türk Ceza Kanunu (TCK)'nun 5.bölümünde yer alan "Kamu Barışına Karşı Suçlar" başlığı altında 216.maddesinde, "halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama" suçu hapis cezası ile tecziye edilmiştir (cezalandırılmıştır).Nefret suçlarının, nefret söylemlerinin sosyolojik arka planına baktığımızda ülkemizde farklı gruplar bulunmaktadır. Gruplar arasında gerilimin ve çatışmaların artma tehlikesinin olduğu bir süreçten geçiyoruz. Varlığı reddedilmek istenen, görmezden gelinen Aleviler, "Kürt açılımı" uğruna Türkleri ve Türklüğü örseleyen, yaralayan söylem ve eylemler ve de işlemler.Küresel emperyalizmin Ortadoğu ayağında kullanmak istediği ülkeler ve politikacılar Şiileri yok etmekle görevli Sünnî cepheler oluşturmaktadır âdeta.Aynı planın parçası olarak millî devleti ortadan kaldırmaya yönelik Anayasa'yı dolanma çabalarıyla, Anayasa'nın değiştirilemeyecek, değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek maddelerini kanuna karşı hile yoluyla, torbaya sokma kalkışması.Dışarıdakileri biliyoruz, hilâl-haç çatışmasının karşı tarafı. İçeridekileri uyarmaktan dilimizde tüy bitti. Haçlıların safında yer almayın, onların kirli emellerine âlet olmayın, diye. Ne yaparsın ki, arkadaşlar çoktaaan "eş başkanlık" derecesinde planın parçası olmuşlar.Tüm bu yaşananlar, nefret suçunun sosyolojik arka planını ve emperyalizmin "parçala, böl, yönet" stratejisini sergilemektedir.Başbakan nefret söylemlerini sürdürerek nefret suçu işlemektedir şöyle ki:"Reyhanlı'daki katliamın sorumlusu ve failleri Şiilerdir" diyerek Sünnî yurttaşlarımızı Alevî yurttaşlarımıza karşı kışkırtmıştır.Gençlerimizi, "kindar", "dindar" diye karşı karşıya getirecek söylemlerini tekrarlayıp durmuştur.Taksim Gezisi olaylarıyla ilgili olarak, "bunlar camide içki içmişlerdir", "Kabataş'ta başörtülü, yanında ufak çocuğu olan kadına topluca saldırmışlardır" gibi suçlamalarla toplumda infial uyandıracak, insanları birbirine düşürecek tahrik edici sözlerinde ısrar etmektedir.Bunlar gerçeği yansıtmayan, yanlış kamuoyu uyandıracak talihsiz açıklamalardır. Camide içki içilmediği, sıcağı sıcağına, bizzat cami görevlisi, olayların canlı tanığı tarafından ifade edilmiştir.Kabataş'taki tâciz olayının da Başbakan'ın söylediğinin aksine doğru olmadığı görüntülerle sâbit olmuştur.Gerçi Tayyip Erdoğan Adlî Tıp raporunu gösteriyorsa da, Adlî Tıp uygulamalarında yarım asırlık meslek yaşamımda birbirini çelen raporlara tanık olduğum gibi, Vefa Lisesi'nden sınıf arkadaşım Uğur Dündar'ın TV'de yapıp sunduğu "Arena" programlarında Adlî Tıp kurumuyla ilgili skandal boyutundaki olayları da hatırlamaktayım.Yeri gelmişken, adlî bilimler konusunu da kısaca yoklamakta fayda var; toplumsal düzenin korunması,Suçun aydınlatılması ve cezalandırmada en önemli konu delillendirmedir. Bu noktada adlî bilimler devreye girer.Ceza adaletinin en büyük yardımcısı, adalete erişim yolunu aydınlatan "adlî bilimler"dir. Adlî Tıp, adlî bilimlerin bir alanıdır. Türkiye'nin bu konuda yapısal sorunları vardır; sürekli eğitimle adlî bilimcilerin kapasitelerinin arttırılarak güncel performans standartlarına uyumu da bir başka sorundur.Adlî bilimler penceresinden bu kısaca bakıştan sonra gelelim Kabataş olayının Adlî Tıp boyutuna;Mağdure (eylemden zarar gören), olaydan tam 5 gün sonra rapor almıştır. Bu hanım bu arada boş durmamış, Facebook paylaşımlarında Kılıçdaroğlu'nun karikatürlerini kullanmıştır. Başbakanı karşılamaya gidebilmiştir ağır travma (!) geçirmesine rağmen. İşin içine sadece fiziksel değil, zihinsel inceleme de girmekte bu da, yine adlî bilimlerin bir başka alanı olan "adlî psikoloji"yi ilgilendirmektedir. Demek ki, Başbakanın sözünü ettiği rapor araştırma ve tespit bakımlarından eksik ve malûldür. Başbakan elini kuvvetlendirmek ve Kabataş kozunu iyi oynayabilmek için, vakit geçirmeksizin "adlî psikoloji"nin kapısını çalmalıdır, söylemesi bizden.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023