"Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden geri alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltırsın" (K. Kerim: 2/26)
Viyana'nın fakir mahallesinde kartpostal resimleri yaparken kendi halinde bir insan, 90 milyon Almanya'nın mutlak hakimi durumuna geldiğinde dünyanın en korkunç diktatörü oldu. 50 milyondan fazla insanın ölümüne, yüzmilyonlarcasının sakat kalmasına, yüz binlerce evin, binlerce şehrin ve sayısız ülkenin yerle bir olmasına yol açan bu adam Adolf Hitler'dir.
20. yüzyılın ortasında babalarımızın yakın zamanında... Aradan geçen 50 küsur yıla rağmen onun şahsında Avrupa'nın dünyada sebebiyet verdiği cinayetlerinin, barbarlığının, tecavüzlerinin, iğrençliğinin, neden oldukları sefaletin büyüklüğünü, vermiş oldukları ahlaki ve sosyal çöküntünün hesabını gerek kendi ulusunun, gerekse de başka uluslara çektirdikleri acıların, halkların sürükledikleri kötü durumlarının vicdani cevabı daha verilmemiştir.
Boşu boşuna İngiliz düşünür ve siyaset bilimcisi Hobbes, "Din ve Dünya Devletinin Muhtevası" adlı eserinin başlık ismini "Leviathan" koymamıştır. Fenike mitolojisinde canavar adı olan bu isim, batı dünyasının kabul ettiği bazı kutsal kitaplarda ejderha şeklinde bir canavar olarak tasvir edilir. Bu simge, egemenliğin mutlak oluşundan ziyade bireyin, bu muazzam güce kayıtsız şartsız tam teslimiyetini ifade eder.
Belki buna bir reaksiyon olarak Marksizm şöyle demiştir; bütün kötülüklerin kaynağı mülkiyettir ve onun organize edildiği devlettir; mülkiyeti ve devleti kaldırdığınız zaman toplumdaki bütün istismarları önlemiş olursunuz. Fakat insanlığın yaşadığı bir kaç deneme, mülkiyeti ve devleti kaldırmanın imkânsızlığını gösterdiği gibi, bu kurumun, insan kişiliğinin gelişme ve yücelmesinde olumlu bi unsur olarak yer alabildiğini de daha açık göstermiştir.
Çünkü görülmüştür ki, insanın içindeki canavar, mülkiyeti kaldırdığınızı zannettiğiniz yerde de, aynı imkânları yeni yollardan ele geçirmenin, yine insanları istismar etmenin yollarını bulabilmektedir. Sovyet bloğunda nice yeni sınıfların doğduğunu ve akıl almaz insan istismarlarının sergilendiğini, yaşanmış bir tecrübe kesinliği içinde bugün artık biliyoruz.
Liberalizm, her ne kadar serbest yaşamı ve hürriyeti çağrıştırıyorsa da, esasında artık gerçek yüzüyle görülüyor ki, kapitalizmin son aşamasıdır. Liberalizm Batılı emperyalizmin, uluslararası sermayenin bütün gezegeni sömürgeleştirmesi ve insanlığı esir alması anlamına gelen "Globalizm" anlamına geliyor çünkü...
İnsanların mutluluğu için yine insanların en eski kültürel kurumlardan olan devletin, tarihinin uzun dönemlerinden beri, Batılı emperyalist devlet anlayışında da görüldüğü gibi daha çok zulüm ve istismarın bir aracı olarak göründüğü doğrudur. Ama bu, devlet olmanın ilkesi değildir; devlet var ise bu bu böyledir demek değildir. Devlet niçin canavar olsun ki, devlet güçlü, merhametli, kerim ellerde ise? Devlet niçin rahmet olmasın ki, egemenliği kullananlar kendilerinden üstün bir egemenliğin şuurunda iseler?
Viyana'nın fakir mahallesinde kartpostal resimleri yaparken kendi halinde bir insan, 90 milyon Almanya'nın mutlak hakimi durumuna geldiğinde dünyanın en korkunç diktatörü oldu. 50 milyondan fazla insanın ölümüne, yüzmilyonlarcasının sakat kalmasına, yüz binlerce evin, binlerce şehrin ve sayısız ülkenin yerle bir olmasına yol açan bu adam Adolf Hitler'dir.
20. yüzyılın ortasında babalarımızın yakın zamanında... Aradan geçen 50 küsur yıla rağmen onun şahsında Avrupa'nın dünyada sebebiyet verdiği cinayetlerinin, barbarlığının, tecavüzlerinin, iğrençliğinin, neden oldukları sefaletin büyüklüğünü, vermiş oldukları ahlaki ve sosyal çöküntünün hesabını gerek kendi ulusunun, gerekse de başka uluslara çektirdikleri acıların, halkların sürükledikleri kötü durumlarının vicdani cevabı daha verilmemiştir.
Boşu boşuna İngiliz düşünür ve siyaset bilimcisi Hobbes, "Din ve Dünya Devletinin Muhtevası" adlı eserinin başlık ismini "Leviathan" koymamıştır. Fenike mitolojisinde canavar adı olan bu isim, batı dünyasının kabul ettiği bazı kutsal kitaplarda ejderha şeklinde bir canavar olarak tasvir edilir. Bu simge, egemenliğin mutlak oluşundan ziyade bireyin, bu muazzam güce kayıtsız şartsız tam teslimiyetini ifade eder.
Belki buna bir reaksiyon olarak Marksizm şöyle demiştir; bütün kötülüklerin kaynağı mülkiyettir ve onun organize edildiği devlettir; mülkiyeti ve devleti kaldırdığınız zaman toplumdaki bütün istismarları önlemiş olursunuz. Fakat insanlığın yaşadığı bir kaç deneme, mülkiyeti ve devleti kaldırmanın imkânsızlığını gösterdiği gibi, bu kurumun, insan kişiliğinin gelişme ve yücelmesinde olumlu bi unsur olarak yer alabildiğini de daha açık göstermiştir.
Çünkü görülmüştür ki, insanın içindeki canavar, mülkiyeti kaldırdığınızı zannettiğiniz yerde de, aynı imkânları yeni yollardan ele geçirmenin, yine insanları istismar etmenin yollarını bulabilmektedir. Sovyet bloğunda nice yeni sınıfların doğduğunu ve akıl almaz insan istismarlarının sergilendiğini, yaşanmış bir tecrübe kesinliği içinde bugün artık biliyoruz.
Liberalizm, her ne kadar serbest yaşamı ve hürriyeti çağrıştırıyorsa da, esasında artık gerçek yüzüyle görülüyor ki, kapitalizmin son aşamasıdır. Liberalizm Batılı emperyalizmin, uluslararası sermayenin bütün gezegeni sömürgeleştirmesi ve insanlığı esir alması anlamına gelen "Globalizm" anlamına geliyor çünkü...
İnsanların mutluluğu için yine insanların en eski kültürel kurumlardan olan devletin, tarihinin uzun dönemlerinden beri, Batılı emperyalist devlet anlayışında da görüldüğü gibi daha çok zulüm ve istismarın bir aracı olarak göründüğü doğrudur. Ama bu, devlet olmanın ilkesi değildir; devlet var ise bu bu böyledir demek değildir. Devlet niçin canavar olsun ki, devlet güçlü, merhametli, kerim ellerde ise? Devlet niçin rahmet olmasın ki, egemenliği kullananlar kendilerinden üstün bir egemenliğin şuurunda iseler?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Adnan Ulutaş / diğer yazıları
- Bir medeniyetin iflası nedir bilir misin? / 23.07.2002
- Demokrasi kabusu / 17.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-II / 12.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-I / 11.07.2002
- Hangi zaman? / 10.07.2002
- Hangi ruh? / 09.07.2002
- Zulmün hukuku olmaz / 03.07.2002
- Batının ahlâksız hayatı! / 25.06.2002
- Avrupalaşma ihaneti / 19.06.2002
- Alçaklığın adı hukuk oldu! / 16.05.2002
- Demokrasi kabusu / 17.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-II / 12.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-I / 11.07.2002
- Hangi zaman? / 10.07.2002
- Hangi ruh? / 09.07.2002
- Zulmün hukuku olmaz / 03.07.2002
- Batının ahlâksız hayatı! / 25.06.2002
- Avrupalaşma ihaneti / 19.06.2002
- Alçaklığın adı hukuk oldu! / 16.05.2002