Fitnenin her çeşidi kötü ve tehlikelidir. Fitneler içerisinde en tehlikeli fitne, mezhepçilik taassubundan kaynaklanan mezhepçilik fitnesidir. Bazı İnsanlar durduğu yere, baktığı mekâna ve bulunduğu konuma göre olaylara bakar ve olaylara bu şekilde baktığı zaman da, olayları dilediği gibi görür ve analiz eder. Oysa olması gereken insanın takım tutma mantığına sahip olmadan, tarafgirlik mantığından uzak durarak olaylara iman, akıl ve insaf terazisinde bakmasıdır.
Yeni Akit gazetesinin yazarlarından Mustafa Özcan beyefendi Ehl-i Sünneti ve Şiasıyla tüm İslam âleminin çok zor dönemlerden geçtiği bu günlerde ve yine İslam coğrafyasının ve İslam'ın kutsallarının haçlı+siyon zihniyetinin tamamen hedefi haline geldiği bu günlerde haçlı ve siyon zihniyetine hizmet türünden ve onları sevindirecek tarzda 01/10/2012 tarihinde Yeni Akit gazetesinde kaleme almış olduğu "Bağışla bizi Resulullah, bağışla bizi Suriye" başlıklı, gerçeklerle bağdaşmayan köşe yazısı akl-ı selim, insaflı ve Müslümanların vahdetini şiar edinen Ehl-i Sünnet'ten olan kardeşlerimiz ile Ehl-i Beyt mektebine mensup olan Şiaları derinden üzmüş ve bir o kadar da düşündürmüştür.
Zira bu gün Ehl-i Sünneti ve Şiası ile İslam dünyasının çok daha önemli sorunları ve meseleleri vardır. İslam dünyası vahdete bu gün, dünden çok daha muhtaç olduğu bu günlerde bu tür yazıların yazılması Müslümanların birlik dokusuna zarar verir düşüncesi ile kamoyuna gerçekleri aktarmak ve malum yazara cevap nitelikli bu yazıyı kaleme almak zorunda kaldık. Malum gazetenin bu yazarının yazmış olduklarının cevaplarına geçmeden önce şunu belirtmede fayda görüyorum; şunu asla unutmamak gerekir ki, sünnetullah ve Hz. Peygamber Efendimizin sünneti insanın kendisi gibi inanmayanların, kendisi gibi düşünmeyenlerin önde gelenlerine, mezhep büyüklerine, inançlarına hakaret etme hakkını hiçbir Müslümana tanımamaktadır.
Bundan dolayı kaleme alınan bu satırların muhatabı sadece ve sadece malum yazar ve bu düşünceye sahip olanlardır.
Malum yazar şöyle diyor: "Boynumuzun borcu Hazreti Resulullah'ın harim-i ismetini tam olarak savunamadık. Saldırganları caydıramadık veya faziletini tam olarak anlatamadık."
Yazar aslında çok doğru bir konuya parmak basmıştır. Zira olaylara, kişilere ve İlahi değerlere Kur'an ve sahih kaynaklar ile değil de mezhepçilik ruhu ile bakanlar Hz. Peygamber Efendimizin makamını, O hazretin değerlerini gözetemediler ve risaletin karşılığı olup da Kur'an tarafından meveddetleri farz olan ve ilmin, takvanın, erdemin, faziletin madeni olan Ehl-i Beyt imamlarını ve onların evrensel mesajlarını reddettiler. Mezhepçi zihniyetin inanç kavramlarına şekil kazandıran ve bin yılı aşkın bir zamandır sahih diye kucaklayarak, bağırlarına bastıkları ve Hz. Peygamber Efendimiz ve enbiya hakkında israiliyyat ile dopdolu olan hadis kitaplarına sahih unvanında sahip çıktıkları ve yine İslam'a karşı babası ile birlikte yirmi bir yıl savaşan, savaşmakla kalmayıp şirk ordusunun komutanlığını yapan ve Mekke fethinde "Müellefetü'l-Kulub" sınıfına giren kişi ve kişileri mü'min kabul ettikleri sürece durum pek değişmeyecektir.
Yine malum yazar şöyle diyor: "Suriye halkına da bir özür borcumuz var. Bugüne kadar yalanları siper ederek Suriye halkını savunmasız bıraktık."
Yazar bu konuda da aslında doğruları söylemiş, ancak mezhepçilik ruhundan dolayı gerçekleri ters yüz etmiştir. Evet, hakikaten Müslümanlar genel olarak Suriye halkına yardım etmediler. Dışa bağlı ajansların haber servislerinin tüm anlattıklarına, haberlerine inandık çoklarımız. Bugün Suriye'deki yönetimin el değiştirmesini en fazla arzu eden siyonist İsrail ile ABD emperyalizmi ve bunlara yandaş olup malum yazarın da, "Evet! Bazı Arap Baharı ülkelerinde kimi Selefiler kabir yıkıyor ve tahrip ediyorlar. Bunu savunmak mümkün değil. Bize Vehhabiliğin ilk dönemlerini hatırlatıyor" diyerek altını çizdiği selefilerdir. Bir takım farklı ülkelerden toplama olan ve BOP'çuların, İslam coğrafyasının kaynaklarını sömürmek isteyen emperyal ve siyonların rüyaları gerçekleşsin diye bu toplama gruba her türlü destek verildiğinden ve iki yıl öncesine kadar ülkelerinde iç çatışma olmayan Suriye halkı emniyetini kaybettiğinden dolayı Suriye halkından özür dilemek yerinde bir tutumdur.
Bütün Müslümanlar olarak "kardeşlerinizin arasını bulun" ayetindeki ilkeye göre hareket edilmediği için Suriye halkına bir özür borcumuz var. Bu bölüme son noktayı koymadan önce Ayetullah Sistani'nin, Ehl-i Sünnet kardeşlerimiz için söylediği bir sözü hatırlatmayı da faydalı görüyorum. Şii Müslümanlara buyuruyor ki; "Sünniler sizin kardeşinizden de öteye canınızdır, özünüzdür." Bu sözü Irak Samarra'daki Askeriye Türbesi'ne yapılan bombalı saldırıdan hemen sonra söylemiş ve böylelikle Müslümanlar arası birliğin zedelenmemesini sağlamış, Müslümanlar arası mezhep çatışması çıkarmak isteyenlerin planlarını alt üst etmiştir.
Biz de; Ehl-i Sünnet kardeşlerimizden olan âlimleri, aydınları, yazarları, sanatçıları, siyasileri, kanaat önderlerini aynı hassasiyeti göstermeye, yakılmak istenen "mezhep savaşları" fitnesine beraber karşı koymaya davet ediyoruz ve İmam Malik'in şu sözünü hatırlatarak şimdilik burada sonlandırıyoruz:
Şeyh Abdullah bin Cibrin "Mecmu Feteva" kitabında şöyle yazmaktadır: "İmam Malik şöyle demektedir: Eğer birisinin kafirliğine % 99 ve imanına sadece % 1 ihtimal versem, Müslüman'a hüsn-ü zandan dolayı onun amelini mü'minliğe yormak gerekir."
Yeni Akit gazetesinin yazarlarından Mustafa Özcan beyefendi Ehl-i Sünneti ve Şiasıyla tüm İslam âleminin çok zor dönemlerden geçtiği bu günlerde ve yine İslam coğrafyasının ve İslam'ın kutsallarının haçlı+siyon zihniyetinin tamamen hedefi haline geldiği bu günlerde haçlı ve siyon zihniyetine hizmet türünden ve onları sevindirecek tarzda 01/10/2012 tarihinde Yeni Akit gazetesinde kaleme almış olduğu "Bağışla bizi Resulullah, bağışla bizi Suriye" başlıklı, gerçeklerle bağdaşmayan köşe yazısı akl-ı selim, insaflı ve Müslümanların vahdetini şiar edinen Ehl-i Sünnet'ten olan kardeşlerimiz ile Ehl-i Beyt mektebine mensup olan Şiaları derinden üzmüş ve bir o kadar da düşündürmüştür.
Zira bu gün Ehl-i Sünneti ve Şiası ile İslam dünyasının çok daha önemli sorunları ve meseleleri vardır. İslam dünyası vahdete bu gün, dünden çok daha muhtaç olduğu bu günlerde bu tür yazıların yazılması Müslümanların birlik dokusuna zarar verir düşüncesi ile kamoyuna gerçekleri aktarmak ve malum yazara cevap nitelikli bu yazıyı kaleme almak zorunda kaldık. Malum gazetenin bu yazarının yazmış olduklarının cevaplarına geçmeden önce şunu belirtmede fayda görüyorum; şunu asla unutmamak gerekir ki, sünnetullah ve Hz. Peygamber Efendimizin sünneti insanın kendisi gibi inanmayanların, kendisi gibi düşünmeyenlerin önde gelenlerine, mezhep büyüklerine, inançlarına hakaret etme hakkını hiçbir Müslümana tanımamaktadır.
Bundan dolayı kaleme alınan bu satırların muhatabı sadece ve sadece malum yazar ve bu düşünceye sahip olanlardır.
Malum yazar şöyle diyor: "Boynumuzun borcu Hazreti Resulullah'ın harim-i ismetini tam olarak savunamadık. Saldırganları caydıramadık veya faziletini tam olarak anlatamadık."
Yazar aslında çok doğru bir konuya parmak basmıştır. Zira olaylara, kişilere ve İlahi değerlere Kur'an ve sahih kaynaklar ile değil de mezhepçilik ruhu ile bakanlar Hz. Peygamber Efendimizin makamını, O hazretin değerlerini gözetemediler ve risaletin karşılığı olup da Kur'an tarafından meveddetleri farz olan ve ilmin, takvanın, erdemin, faziletin madeni olan Ehl-i Beyt imamlarını ve onların evrensel mesajlarını reddettiler. Mezhepçi zihniyetin inanç kavramlarına şekil kazandıran ve bin yılı aşkın bir zamandır sahih diye kucaklayarak, bağırlarına bastıkları ve Hz. Peygamber Efendimiz ve enbiya hakkında israiliyyat ile dopdolu olan hadis kitaplarına sahih unvanında sahip çıktıkları ve yine İslam'a karşı babası ile birlikte yirmi bir yıl savaşan, savaşmakla kalmayıp şirk ordusunun komutanlığını yapan ve Mekke fethinde "Müellefetü'l-Kulub" sınıfına giren kişi ve kişileri mü'min kabul ettikleri sürece durum pek değişmeyecektir.
Yine malum yazar şöyle diyor: "Suriye halkına da bir özür borcumuz var. Bugüne kadar yalanları siper ederek Suriye halkını savunmasız bıraktık."
Yazar bu konuda da aslında doğruları söylemiş, ancak mezhepçilik ruhundan dolayı gerçekleri ters yüz etmiştir. Evet, hakikaten Müslümanlar genel olarak Suriye halkına yardım etmediler. Dışa bağlı ajansların haber servislerinin tüm anlattıklarına, haberlerine inandık çoklarımız. Bugün Suriye'deki yönetimin el değiştirmesini en fazla arzu eden siyonist İsrail ile ABD emperyalizmi ve bunlara yandaş olup malum yazarın da, "Evet! Bazı Arap Baharı ülkelerinde kimi Selefiler kabir yıkıyor ve tahrip ediyorlar. Bunu savunmak mümkün değil. Bize Vehhabiliğin ilk dönemlerini hatırlatıyor" diyerek altını çizdiği selefilerdir. Bir takım farklı ülkelerden toplama olan ve BOP'çuların, İslam coğrafyasının kaynaklarını sömürmek isteyen emperyal ve siyonların rüyaları gerçekleşsin diye bu toplama gruba her türlü destek verildiğinden ve iki yıl öncesine kadar ülkelerinde iç çatışma olmayan Suriye halkı emniyetini kaybettiğinden dolayı Suriye halkından özür dilemek yerinde bir tutumdur.
Bütün Müslümanlar olarak "kardeşlerinizin arasını bulun" ayetindeki ilkeye göre hareket edilmediği için Suriye halkına bir özür borcumuz var. Bu bölüme son noktayı koymadan önce Ayetullah Sistani'nin, Ehl-i Sünnet kardeşlerimiz için söylediği bir sözü hatırlatmayı da faydalı görüyorum. Şii Müslümanlara buyuruyor ki; "Sünniler sizin kardeşinizden de öteye canınızdır, özünüzdür." Bu sözü Irak Samarra'daki Askeriye Türbesi'ne yapılan bombalı saldırıdan hemen sonra söylemiş ve böylelikle Müslümanlar arası birliğin zedelenmemesini sağlamış, Müslümanlar arası mezhep çatışması çıkarmak isteyenlerin planlarını alt üst etmiştir.
Biz de; Ehl-i Sünnet kardeşlerimizden olan âlimleri, aydınları, yazarları, sanatçıları, siyasileri, kanaat önderlerini aynı hassasiyeti göstermeye, yakılmak istenen "mezhep savaşları" fitnesine beraber karşı koymaya davet ediyoruz ve İmam Malik'in şu sözünü hatırlatarak şimdilik burada sonlandırıyoruz:
Şeyh Abdullah bin Cibrin "Mecmu Feteva" kitabında şöyle yazmaktadır: "İmam Malik şöyle demektedir: Eğer birisinin kafirliğine % 99 ve imanına sadece % 1 ihtimal versem, Müslüman'a hüsn-ü zandan dolayı onun amelini mü'minliğe yormak gerekir."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Mehdi Aksu / diğer yazıları
- Eleştiri nedir ve nasıl olmalıdır? / 03.12.2012
- Maruf’a davet terk edilince değerler yozlaşır / 02.12.2012
- Hayırlı ümmetin önemli özelliği / 28.11.2012
- Marufa davet etmenin yöntemleri / 27.11.2012
- Marufa emretme ve münkerden nehyetme / 25.11.2012
- Bu mudur Ehl-i Beyt sevgisi / 22.11.2012
- İmam Hüseyin ve sünnet kavramı / 21.11.2012
- Muharrem aylarında genelde konuşulmayanlar / 20.11.2012
- İmam Hüseyin’i anlayabildik mi? / 19.11.2012
- Sönmeyen ebedi aşkın Hüseyin / 17.11.2012
- Maruf’a davet terk edilince değerler yozlaşır / 02.12.2012
- Hayırlı ümmetin önemli özelliği / 28.11.2012
- Marufa davet etmenin yöntemleri / 27.11.2012
- Marufa emretme ve münkerden nehyetme / 25.11.2012
- Bu mudur Ehl-i Beyt sevgisi / 22.11.2012
- İmam Hüseyin ve sünnet kavramı / 21.11.2012
- Muharrem aylarında genelde konuşulmayanlar / 20.11.2012
- İmam Hüseyin’i anlayabildik mi? / 19.11.2012
- Sönmeyen ebedi aşkın Hüseyin / 17.11.2012