Müslümanların, Batılılarla en temel mücadelesi medeniyet mücadelesidir. Bazılarının temel kabul ettiği ekonomik, siyasi ve askeri mücadeleler bile, aslında medeniyet mücadelesinin alt unsurlarıdır.
Medeniyet mücadelesi, İslâm'ın doğuşuyla başlamış, dünya durdukça da devam edecektir. O bakımdan medeniyetler ittifakı ve uyuşması için uğraşmak, abesle iştigaldir. Hal böyle iken, gel gör ki Cumhurbaşkanı Erdoğan, hem medeniyetler ittifakının eş başkanlığını yürütüyor, hem de o medeniyetin kuruluşu olan BM'nin yapısına eleştiriler getiriyor.
AKP medyası, bu eleştirilere büyük önem veriyor ve onu tarihin dönüm noktası olarak takdim ediyorlar. Hâlbuki ortada izahı zor bir çelişki vardır. Şöyle ki, Batı medeniyetini sorgulamadan ve yargılamadan, onun kuruluşlarını eleştirmek, faydasız ve anlamsızdır. Çünkü kuruluşlar değiştirilebilir veya lağvedilip yerine yenileri kurulabilir, ama o kuruluşlara ruh veren medeniyet anlayışı aynen sürdürülürse, hiçbir şey fark etmez.
Medeniyetler ittifak ve uyuşmasını gündeme getirenler, şunu çok iyi bilmelidirler ki, böyle bir şey asla mümkün olamaz. İnsanlık tarihinin başlangıcında uyuşmayan medeniyetler nerede, nasıl uyuşabilirler?
İslâm'a göre insanlık tarihi ilk insan ve ilk peygamber olan Hz. Âdem (as) ile başlamış ve peşinden gelen peygamberlerle şekillenmiştir. Batılılar ise insanlık tarihini ilkel insan topluluklarından başlatıyorlar. Bir başka deyişle, ilk insan medeni idi ve bir medeniyet getirmişti, dolayısıyla Batılıların dediği gibi ilkel insan olmamıştır.
İlkel insan, Batılıların uydurduğu en büyük yalandır. En büyük yalandır, zira birçok yalan buna dayandırılmıştır. Batılıların, kendilerini medeni, Asyalıları medenileştirilmesi gereken yaratıklar olarak göstermeleri, bu yalanlardan sadece biridir.
O yalana inanan İngiliz başbakanlarından Lord Curzon, "Türkler, gayri medeni insanlardır, geldikleri yere, Orta Asya'ya sürülmelidirler" demiştir. Batılıların asırlardan beri taşıdıkları ve değiştirmedikleri inanç, işte budur.
Batılıların, İslâm dünyasına yönelik saldırılarının nihai hedefinde medeniyetimizin bulunduğu kesindir. Bunu İngiliz tarihçi Arnold Joseph Toynbee'nin şu sözlerinden de anlamak mümkündür: "Osmanlı yıkılmış bir devlet değil, durdurulmuş bir medeniyettir. Önündeki tarihi engeller kaldırılırsa, o medeniyet durdurulduğu yerden yürüyüşüne devam edecektir."
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP kadrolarına düşen görev, medeniyetimizin önündeki o tarihi engelleri kaldırmaktır. Bu da "Ey Batı", "Ey BM" diye başlayan hamasi nutuklarla olmaz. İlkönce Batı dünyasının bir medeniyet krizi içerisinde olduğunu görmek ve ona göre politikalar oluşturmak gerekir.
Maalesef Batı medeniyeti dünyayı işgal etmiş ve o işgal terör, savaş, katliam, suikast, adaletsizlik, hukuksuzluk ve yoksulluğu küreselleştirmiştir. Daha doğru bir deyişle, Batı medeniyetinin çirkin yüzü örtülemeyecek biçimde ortaya çıkmıştır. Lübnan asıllı Fransız vatandaşı Âmin Maalouf, "Çivisi Çıkmış Dünya" adlı kitabında şöyle diyor: "Batı kazandı, kendi medeniyetini başkalarına benimsetti, ama tam da bu zaferi yüzünden kaybetti."
Batı gerçekten kaybetti, fakat İslâm ülkeleri de kazanmadı, zira kazanmak için hiçbir adım atmadılar, atmıyorlar. İşin en kötüsü, bir şey yapıyormuş gibi görüntü vermektir. Ne yazık ki, AKP kadroları kelimenin tam anlamıyla bunu yapmaktadır. Medeniyet mücadelesinde yer almıyorlar, her sorunu siyasi söylemlerle çözebileceklerini düşünüyorlar ve haliyle de çözemiyorlar.
Medeniyet mücadelesi, İslâm'ın doğuşuyla başlamış, dünya durdukça da devam edecektir. O bakımdan medeniyetler ittifakı ve uyuşması için uğraşmak, abesle iştigaldir. Hal böyle iken, gel gör ki Cumhurbaşkanı Erdoğan, hem medeniyetler ittifakının eş başkanlığını yürütüyor, hem de o medeniyetin kuruluşu olan BM'nin yapısına eleştiriler getiriyor.
AKP medyası, bu eleştirilere büyük önem veriyor ve onu tarihin dönüm noktası olarak takdim ediyorlar. Hâlbuki ortada izahı zor bir çelişki vardır. Şöyle ki, Batı medeniyetini sorgulamadan ve yargılamadan, onun kuruluşlarını eleştirmek, faydasız ve anlamsızdır. Çünkü kuruluşlar değiştirilebilir veya lağvedilip yerine yenileri kurulabilir, ama o kuruluşlara ruh veren medeniyet anlayışı aynen sürdürülürse, hiçbir şey fark etmez.
Medeniyetler ittifak ve uyuşmasını gündeme getirenler, şunu çok iyi bilmelidirler ki, böyle bir şey asla mümkün olamaz. İnsanlık tarihinin başlangıcında uyuşmayan medeniyetler nerede, nasıl uyuşabilirler?
İslâm'a göre insanlık tarihi ilk insan ve ilk peygamber olan Hz. Âdem (as) ile başlamış ve peşinden gelen peygamberlerle şekillenmiştir. Batılılar ise insanlık tarihini ilkel insan topluluklarından başlatıyorlar. Bir başka deyişle, ilk insan medeni idi ve bir medeniyet getirmişti, dolayısıyla Batılıların dediği gibi ilkel insan olmamıştır.
İlkel insan, Batılıların uydurduğu en büyük yalandır. En büyük yalandır, zira birçok yalan buna dayandırılmıştır. Batılıların, kendilerini medeni, Asyalıları medenileştirilmesi gereken yaratıklar olarak göstermeleri, bu yalanlardan sadece biridir.
O yalana inanan İngiliz başbakanlarından Lord Curzon, "Türkler, gayri medeni insanlardır, geldikleri yere, Orta Asya'ya sürülmelidirler" demiştir. Batılıların asırlardan beri taşıdıkları ve değiştirmedikleri inanç, işte budur.
Batılıların, İslâm dünyasına yönelik saldırılarının nihai hedefinde medeniyetimizin bulunduğu kesindir. Bunu İngiliz tarihçi Arnold Joseph Toynbee'nin şu sözlerinden de anlamak mümkündür: "Osmanlı yıkılmış bir devlet değil, durdurulmuş bir medeniyettir. Önündeki tarihi engeller kaldırılırsa, o medeniyet durdurulduğu yerden yürüyüşüne devam edecektir."
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP kadrolarına düşen görev, medeniyetimizin önündeki o tarihi engelleri kaldırmaktır. Bu da "Ey Batı", "Ey BM" diye başlayan hamasi nutuklarla olmaz. İlkönce Batı dünyasının bir medeniyet krizi içerisinde olduğunu görmek ve ona göre politikalar oluşturmak gerekir.
Maalesef Batı medeniyeti dünyayı işgal etmiş ve o işgal terör, savaş, katliam, suikast, adaletsizlik, hukuksuzluk ve yoksulluğu küreselleştirmiştir. Daha doğru bir deyişle, Batı medeniyetinin çirkin yüzü örtülemeyecek biçimde ortaya çıkmıştır. Lübnan asıllı Fransız vatandaşı Âmin Maalouf, "Çivisi Çıkmış Dünya" adlı kitabında şöyle diyor: "Batı kazandı, kendi medeniyetini başkalarına benimsetti, ama tam da bu zaferi yüzünden kaybetti."
Batı gerçekten kaybetti, fakat İslâm ülkeleri de kazanmadı, zira kazanmak için hiçbir adım atmadılar, atmıyorlar. İşin en kötüsü, bir şey yapıyormuş gibi görüntü vermektir. Ne yazık ki, AKP kadroları kelimenin tam anlamıyla bunu yapmaktadır. Medeniyet mücadelesinde yer almıyorlar, her sorunu siyasi söylemlerle çözebileceklerini düşünüyorlar ve haliyle de çözemiyorlar.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018