24 Temmuz 1908 tarihinde İkinci Meşrutiyet'in ilanı ile basın üzerindeki sansür son bulmuştu.
24 Temmuz önemli bir tarih. Türk basınından sansürün kaldırılması günü ve Basın Bayramı…
Ne var ki, Gazeteciler (Basın) Bayramı'nı kutlayamadık.
Nasıl kutlayalım ki; Türkiye, "Dünya Basın Özgürlüğü" sıralamasında bu yıl 180 ülke içinde 165. sıraya gerilemişken…
AKP'nin iktidara geldiği ilk dönemde Türkiye, uluslararası endekslerde, basın özgürlüğü sıralamasında, 180 ülke arasında 99. sıradayken liberalleşme rüzgarlarının etkisiyle birkaç basamak daha iyileşerek, doksanlı sıralara kadar ilerledi. Ancak özellikle 2010 yılından itibaren bu alanda hızla gerilemeye başlayarak 2019'da 180 ülke arasında 152. sıraya kadar düştü. Ve bugünkü sıramız malum, 165.
Dünden bugüne kabaca bakalım;
"Milli Görüş" gömleğini çıkardığını söyleyen bir grup tarafından kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik krizden de yararlanarak, 2002 yılında, Avrupa Birliği'ne katılma sürecini hızlandıracağı, buna bağlı olarak Türkiye'de demokrasinin önünün açılacağı, hukukun üstünlüğünün sağlanacağı, temel hak ve özgürlüklerin genişleyeceği yönünde aldatıcı ama yaygın bir propagandanın etkisiyle iktidara geldi. Arkasına liberal "aydınların", sermayenin ve "Batının" desteğini alan AKP'nin iktidardaki ilk beş yılı, Anayasada bazı iyileştirmeler yapılması yanında devleti/cumhuriyeti tanıma ve keşif dönemi olarak geçti. 2007 yılı seçimlerini kazandıktan sonra ise, üzerindeki kuzu postunu yavaş yavaş atarak, bir tramvaya benzettikleri demokrasi treninden istedikleri yerlerde ineceklerini gösteren sürece girildi.
Devletin ve toplumun tam olarak kontrolü için yasama ve yürütmeye ek olarak, yargının ve basının ele geçirilmesi çalışmaları hızla başlatıldı. AKP, iktidarda olmanın avantaj ve yetkilerini kullanarak kısa sürede görsel ve yazılı medyayı denetim altına almayı başardı. Basın kuruluşları yüzde 90-95 oranında AKP kontrolüne geçerek, "yandaş basın" kavramı dilimize yerleşti.
Böylece, otoriter, siyasal İslamcı anlayışlarını yaymak ve iktidarlarını pekiştirerek sürdürmek için basını, etkili bir araç olarak kullanmaya başladılar.
Yargı operasyonlarıyla (Ergenekon, Balyoz gibi davalar) korku toplumu inşa edildi. 2010 Anayasa referandumu ile yargı tam olarak denetim altına alındı.
Daha sonra özgürlükçü, sözde "liberal" AKP gitti, yerine kendisini saklamaya dahi gerek duymayan, cemaatler koalisyonundan oluşan ama biat kültürü gereği tek sesli, siyasal İslamcı, otoriter karakterli bir iktidar karşımıza çıktı. 2017 referandumu ile de tek kişilik yönetim anayasallaştı.
İşte böyle bir iktidarın basına yansıyan iç karartıcı görüntüleriyle 24 Temmuz bayramını kutlayamadık.
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023