Toplumbilim konusunda az-çok mürekkep yalamış yahut tecrübe edinmiş olanlar şunu çok iyi bilir: Hiçbir olay, tek tip sebeple oluşmaz; yine hiçbir olay, tek tür ve tek taraflı sonuçlar doğurmaz.
Son dönemde topluma karışıp alan çalışması yapanlar, çok ilginç ve devlet-millet bütünlüğü adına bir o kadar da vahim sonuçlarla karşılaşıyorlar. Bu sonuçlar, 28 Şubat manevrası ve sürecininin gerçekte askerin aleyhine koordine edildiği kanaatini taşıyanları haklı çıkartacak nitelik arz ediyor.
Özellikle son dönem AB maceramızla birlikte toplumun hafızasında, ülkedeki sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik... vs. kriz ve çöküşlerin faturasının askere kesilmesi şeklinde tortular oluştu, oluşturuldu. En basit sondajlardan bile bu tortular fışkırıyor.
Tabii ki, uzun süreli yoğun çalışmalar ve gelişmeler bu tortuları oluşturdu. Ağızlara dolanan tablolar, adeta her tarafta ortak. Koalisyonun, temel hak ve eğitim konusundaki siyasal kısıtlamalarının izahını yaparken 'apoletlere' doğru ok çıkarması... Hortumlama ve peşkeşin en yoğun biçimde tartışıldığı bir vakitte ANAP lideri Mesut Yılmaz'ın 'hortumların ve karanlıkların asıl adresinin statükocular olduğu' tarzında aynı adrese göndermeler yapması... Bu arada Batı rüzgarlarıyla göz çapakları temizlenen 28 Şubat sürecinin birebir demokratik mağdurlarının AB lobileriyle işbirliği halinde yaptıkları alan çalışmaları ve hak arayışları... Ve bütün bunlar olurken, AB kriterlerinin de öngördüğü biçimde hedef tahtasına yerleştirilen sözkonusu kesimin kendi toplumuyla sadece resmi ve hâki temas dışında sıcak bir diyalogun olmayışı, bu alanda fırsat kollayanlara çok verimli bir zemin açtı.
Bu hengame içinde yaşanan ekonomik krizin ancak IMF reçeteleri ve kredileriyle halledileceği şeklinde topluma pompalanan politik ve medyatik enformasyon, adeta tüm umutları Batı'ya kilitledi. Borç da olsa, faizli de olsa, batık bankalara da gitse para oradan geliyor. Kaynak orası. Bu umut kilitlenmesiyle birlikte toplum, IMF kredisi karşılığı yapılacak AB veya IMF güdümlü her türlü yasal düzenlemelere teşne hale getirildi.
Şimdi hangi noktaya mı geldik?
Egemenliğin devri dahil milletin geleceğini ipotek altına alacak nitelikte ekonomik, siyasal, kültürel ve hukuksal... vs. en temel değerlerimize aykırı ve aleyhine yapılan yasal düzenlemelere karşı çıkmak veya az buçuk çekince koymak, IMF'den gelecek kredilerin engellenmesi anlamına geliyor. Kemal Derviş'in restleriyle oluşan endeksler bunu söylüyor. Derviş'e karşı sarfedilen sözlerden oluşan ekonomik sarsıntılar bunu haykırıyor. Dolayısıyla toplum, faturayı ekonomik krizi oluşturanlardan ziyade güya krzin aşılması için umut olarak görülen Batı kredilerinin gelmesini milletin ve devletin geleceğinin korunması adına dolaylı biçimde de olsa engelleme vaziyeti alan devlet iradesine kesmektedir. Bizim toplumumuzun hafızasının kolayca unuttuğu ve politik enformasyonun da bu faturanın kesilmesi gereken adresi istediği biçimde yönlendirdiği göz önüne alınırsa; siyasiler böylece faturanın kendilerine kesilmesinden adeta sıyırdıkları görülür.
Ankara caddelerinden Anadolu'ya uzanan bu algıda argümanlar, adeta tek kaynaktan piyasaya sürülüyormuşcasına ortak: Siyasiler, bu ekonomik krizi aşacaklar ama statükocular yol vermiyor ki, kardeşim. Kanun çıkıyor, para gelecek; al sana bir engel.. Al sana bir çekince.
Serzeniş bu. Bu serzeniş aynı zamanda ekonomik krizin faturasının el altından kime kesildiğinin ifadesi.
Bu serzeniş ile AB lobilerinin ateşli müdafii Yalım Eralp'ın birkaç günden beri piyasada konuşulan 'silah alımları' adlı makalesi tam örtüşüyor. Dikkatimi çekti.
Eralp diyor ki: "Türkiye ABD'den 110 miyon dolara iki fırkateyn ve de 14 adet saldırı helikopteri alıyor. Türkiye şu anda ciddi bir ekonomik krizin ortasında. Hükümet kamu açıklarını kapatmak için vergiye yüklendi; bir diğer ifade ile vatandaşın sırtına gene bindi. Halk bu yükün altında eziliyor; insanlar giderek kamburlaşıyor...
Artan bir tehdit mi var? Ne oldu? Bir izah yok.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin programlı bir modernizasyon planı var. Doğru. Ancak, ortadaki ekonomik veriler de bir gerçek. Böyle bir ortamda silah alımı vicdanları yaralıyor. Ekonomi çökerse TSK'nın daha da güçlü olması bir yarar sağlar mı? Buna kimse evet diyemez..."
Şimdi anladınız mı, Genelkurmay Başkanımız 'ekonomiden biz anlamayız' dese de tüm ekonomik faturanın da her işte olduğu gibi kime kesildiğini, kime kesileceğini? Bunun kimler tarafından ve niçin yapıldığını da, AB kriterleri çerçevesinde taahhüt edilen 'yeni askeri yapılanma'yı ne pahasına olursa olsun gerçekleştirmek isteyenlerden öğrenmek lazım.
Ülkemizin sürüklendiği global çöküşü önlemek için sadece bu oyunu farketmek bile yeter. Görene...
Son dönemde topluma karışıp alan çalışması yapanlar, çok ilginç ve devlet-millet bütünlüğü adına bir o kadar da vahim sonuçlarla karşılaşıyorlar. Bu sonuçlar, 28 Şubat manevrası ve sürecininin gerçekte askerin aleyhine koordine edildiği kanaatini taşıyanları haklı çıkartacak nitelik arz ediyor.
Özellikle son dönem AB maceramızla birlikte toplumun hafızasında, ülkedeki sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik... vs. kriz ve çöküşlerin faturasının askere kesilmesi şeklinde tortular oluştu, oluşturuldu. En basit sondajlardan bile bu tortular fışkırıyor.
Tabii ki, uzun süreli yoğun çalışmalar ve gelişmeler bu tortuları oluşturdu. Ağızlara dolanan tablolar, adeta her tarafta ortak. Koalisyonun, temel hak ve eğitim konusundaki siyasal kısıtlamalarının izahını yaparken 'apoletlere' doğru ok çıkarması... Hortumlama ve peşkeşin en yoğun biçimde tartışıldığı bir vakitte ANAP lideri Mesut Yılmaz'ın 'hortumların ve karanlıkların asıl adresinin statükocular olduğu' tarzında aynı adrese göndermeler yapması... Bu arada Batı rüzgarlarıyla göz çapakları temizlenen 28 Şubat sürecinin birebir demokratik mağdurlarının AB lobileriyle işbirliği halinde yaptıkları alan çalışmaları ve hak arayışları... Ve bütün bunlar olurken, AB kriterlerinin de öngördüğü biçimde hedef tahtasına yerleştirilen sözkonusu kesimin kendi toplumuyla sadece resmi ve hâki temas dışında sıcak bir diyalogun olmayışı, bu alanda fırsat kollayanlara çok verimli bir zemin açtı.
Bu hengame içinde yaşanan ekonomik krizin ancak IMF reçeteleri ve kredileriyle halledileceği şeklinde topluma pompalanan politik ve medyatik enformasyon, adeta tüm umutları Batı'ya kilitledi. Borç da olsa, faizli de olsa, batık bankalara da gitse para oradan geliyor. Kaynak orası. Bu umut kilitlenmesiyle birlikte toplum, IMF kredisi karşılığı yapılacak AB veya IMF güdümlü her türlü yasal düzenlemelere teşne hale getirildi.
Şimdi hangi noktaya mı geldik?
Egemenliğin devri dahil milletin geleceğini ipotek altına alacak nitelikte ekonomik, siyasal, kültürel ve hukuksal... vs. en temel değerlerimize aykırı ve aleyhine yapılan yasal düzenlemelere karşı çıkmak veya az buçuk çekince koymak, IMF'den gelecek kredilerin engellenmesi anlamına geliyor. Kemal Derviş'in restleriyle oluşan endeksler bunu söylüyor. Derviş'e karşı sarfedilen sözlerden oluşan ekonomik sarsıntılar bunu haykırıyor. Dolayısıyla toplum, faturayı ekonomik krizi oluşturanlardan ziyade güya krzin aşılması için umut olarak görülen Batı kredilerinin gelmesini milletin ve devletin geleceğinin korunması adına dolaylı biçimde de olsa engelleme vaziyeti alan devlet iradesine kesmektedir. Bizim toplumumuzun hafızasının kolayca unuttuğu ve politik enformasyonun da bu faturanın kesilmesi gereken adresi istediği biçimde yönlendirdiği göz önüne alınırsa; siyasiler böylece faturanın kendilerine kesilmesinden adeta sıyırdıkları görülür.
Ankara caddelerinden Anadolu'ya uzanan bu algıda argümanlar, adeta tek kaynaktan piyasaya sürülüyormuşcasına ortak: Siyasiler, bu ekonomik krizi aşacaklar ama statükocular yol vermiyor ki, kardeşim. Kanun çıkıyor, para gelecek; al sana bir engel.. Al sana bir çekince.
Serzeniş bu. Bu serzeniş aynı zamanda ekonomik krizin faturasının el altından kime kesildiğinin ifadesi.
Bu serzeniş ile AB lobilerinin ateşli müdafii Yalım Eralp'ın birkaç günden beri piyasada konuşulan 'silah alımları' adlı makalesi tam örtüşüyor. Dikkatimi çekti.
Eralp diyor ki: "Türkiye ABD'den 110 miyon dolara iki fırkateyn ve de 14 adet saldırı helikopteri alıyor. Türkiye şu anda ciddi bir ekonomik krizin ortasında. Hükümet kamu açıklarını kapatmak için vergiye yüklendi; bir diğer ifade ile vatandaşın sırtına gene bindi. Halk bu yükün altında eziliyor; insanlar giderek kamburlaşıyor...
Artan bir tehdit mi var? Ne oldu? Bir izah yok.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin programlı bir modernizasyon planı var. Doğru. Ancak, ortadaki ekonomik veriler de bir gerçek. Böyle bir ortamda silah alımı vicdanları yaralıyor. Ekonomi çökerse TSK'nın daha da güçlü olması bir yarar sağlar mı? Buna kimse evet diyemez..."
Şimdi anladınız mı, Genelkurmay Başkanımız 'ekonomiden biz anlamayız' dese de tüm ekonomik faturanın da her işte olduğu gibi kime kesildiğini, kime kesileceğini? Bunun kimler tarafından ve niçin yapıldığını da, AB kriterleri çerçevesinde taahhüt edilen 'yeni askeri yapılanma'yı ne pahasına olursa olsun gerçekleştirmek isteyenlerden öğrenmek lazım.
Ülkemizin sürüklendiği global çöküşü önlemek için sadece bu oyunu farketmek bile yeter. Görene...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019