Rusya'nın Lazkiye yakınlarında bulunan izleme merkezi, Suriye ordusunun Halep'in yüzde 98'den fazlasını kontrolü altına aldığını açıkladı.
Açıklamaya göre, Halep'in doğusundaki 11 bölge daha geri alındı, hükümetin kontrolüne geçen bölge yüzde 98, militanların elinde kalan kısım ise 3 kilometrekare civarında?
Merkezden yapılan bir diğer açıklama ise, son dönemlerde sürekli gündemde tutulan siviller hakkında?
Buna göre, Rus izleme merkezinde görevli askerler tarafından 44 bin 367 çocuk olmak üzere 110 bini aşkın sivilin tahliye edildiği kaydedildi.
Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi de Halep'in yüzde 98'inin Suriye ordusunun eline geçtiğini belirtti.
Reuters haber ajansına konuşan Suriyeli General Zeyd el Salih, Halep operasyonunda sona gelindiğini, militanların önünde iki seçenek bulunduğunu, teslim olmayanların ölmesine az bir zaman kaldığını söyledi.
Rusya'dan yapılan açıklamada da 2 bin 200 militanın teslim olduğu ifade edildi.
Evet, Halep'te son durum bu?
Türkiye, Rusya ile alakalı ikinci bir politikada da tam olarak ters köşeye yatmış oldu.
Hatırlarsanız, son yaşanan Ukrayna krizinde, Kırım ve Sivastopol Ukrayna'dan kendi isteğiyle ayrılarak Rusya'ya katılım kararı almıştı.
Buna en büyük tepkiyi gösteren ülkelerden biri de Türkiye idi.
Rusya'ya karşı çok sert söylemler kullanılmış, hatta eskiden Rusların Kırımlılara yaptığı zulümlerle ilgili belgesel üstüne belgesel yayınlanmıştı.
O günlerde Türkiye'nin Kırım politikası, "Batının taşeronu olan Ukrayna'dan ayrılmasın, Rusya'ya dahil olmasın" şeklindeydi.
Neticede ABD'nin ve AB'nin tüm çabalarına ve Türkiye'nin de itirazlarına rağmen Kırım Rusya'ya dahil oldu.
Herkes bir katliam, bir zulüm beklerken, Kırım o gün bugündür güllük gülistanlık?
Rusya, oraya her türlü eğitim ve diğer hizmetleri götürüyor, Tatarca'yı resmi dil haline getirdi, Kırımlıların dinlerini rahat yaşabilmeleri için de her türlü imkanı sunuyor.
Türkiye Kırım politikasında yanılmış oldu.
Şimdi aynı yanılgıyı Halep'te yaşıyoruz.
"Zalim Esed Halep'te şöyle zulüm yapıyor", "Halep'te siviller şöyle katlediliyor" ifadeleri siyasilerimizin, yandaş medya basın organlarının sürekli gündemindeydi.
Ama bugün görüyoruz ki, Halepli 110 bin sivil tahliye edilmiş, Türk siyasilerin savunduğu muhalifler teslim olmuş, her şeyden önemlisi de Halepliler ağırlıklı olarak Suriye yönetimini tercih ediyor, hatta muhalifler bile?
Halep eskiden de Suriye'nindi, şimdi yine Suriye'nin oldu.
Siyasilerimizin hem toprak bütünlüğünden dem vurup hem de Halep konusundaki tavrını anlamak gerçekten mümkün değildi.
Peki, şimdi ne olacak?
Bir dış politika mücadelemiz daha fos çıktı.
Halep'te bundan sonra olacakları ben size söyleyeyim, Esad yönetimi, Rusya'nın da desteğiyle buranın güvenliğini sağlayacak, tamamen harap hale getirilmiş olan bu şehri yeniden imar edecek ve buranın insanlarını eski evlerine yerleştirecek.
Durum buyken bizim rahatsızlığımız neydi?
Halep'in, bugün ilişkilerimizi geliştirmeye çalıştığımız Rusya'nın desteğini sonuna kadar alan Suriye yönetiminin elinde olmasında, Türkiye olarak ne gibi bir zararımız vardı?
Halep Suriye yönetiminin eline geçmeseydi, Suriye'de nasıl bir toprak bütünlüğü olacaktı?
Halep, Esad yönetimi almasa bile asla ÖSO'nun ya da ılımlı(!) muhaliflerin elinde kalmayacaktı, Türkiye'nin bunda menfaati neydi?
PYD'nin ele geçirdiği Suriye topraklarında ABD bayrakları dalgalandığını dikkate aldığımızda, ABD'nin Suriye politikası Türkiye'nin terör örgütü olarak gördüğü PKK'ya Suriye'yi teslim etmek.
Peki, bunda Türkiye'nin bir menfaati var mı? Yok.
O halde sadece Halep'in değil, PKK'nın da bulunduğu bölge dahil tüm Suriye'nin Esad yönetimi elinde olması Türkiye'nin menfaatine değil mi?
İşte Türkiye ve Türkiye'yi idare eden siyasilerimiz Batı taşeronluğu zihniyetinden kurtulmadığı müddetçe bu tür fiyaskolardan kurtulması asla mümkün değil.
Çözüm Prof. Dr. Haydar Baş'ın dış politika anlayışında; ülkemiz üzerinde hesabı olmayan ülkelerle işbirliğini geliştirme ve bu işbirliğini karşılıklı menfaatler doğrultusunda sürdürebilme?
Millet olarak kendimizi, en üst akıl olan Prof. Dr. Haydar Baş'a endekslemediğimiz müddetçe daha çok fiyaskolar yaşarız.
Açıklamaya göre, Halep'in doğusundaki 11 bölge daha geri alındı, hükümetin kontrolüne geçen bölge yüzde 98, militanların elinde kalan kısım ise 3 kilometrekare civarında?
Merkezden yapılan bir diğer açıklama ise, son dönemlerde sürekli gündemde tutulan siviller hakkında?
Buna göre, Rus izleme merkezinde görevli askerler tarafından 44 bin 367 çocuk olmak üzere 110 bini aşkın sivilin tahliye edildiği kaydedildi.
Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi de Halep'in yüzde 98'inin Suriye ordusunun eline geçtiğini belirtti.
Reuters haber ajansına konuşan Suriyeli General Zeyd el Salih, Halep operasyonunda sona gelindiğini, militanların önünde iki seçenek bulunduğunu, teslim olmayanların ölmesine az bir zaman kaldığını söyledi.
Rusya'dan yapılan açıklamada da 2 bin 200 militanın teslim olduğu ifade edildi.
Evet, Halep'te son durum bu?
Türkiye, Rusya ile alakalı ikinci bir politikada da tam olarak ters köşeye yatmış oldu.
Hatırlarsanız, son yaşanan Ukrayna krizinde, Kırım ve Sivastopol Ukrayna'dan kendi isteğiyle ayrılarak Rusya'ya katılım kararı almıştı.
Buna en büyük tepkiyi gösteren ülkelerden biri de Türkiye idi.
Rusya'ya karşı çok sert söylemler kullanılmış, hatta eskiden Rusların Kırımlılara yaptığı zulümlerle ilgili belgesel üstüne belgesel yayınlanmıştı.
O günlerde Türkiye'nin Kırım politikası, "Batının taşeronu olan Ukrayna'dan ayrılmasın, Rusya'ya dahil olmasın" şeklindeydi.
Neticede ABD'nin ve AB'nin tüm çabalarına ve Türkiye'nin de itirazlarına rağmen Kırım Rusya'ya dahil oldu.
Herkes bir katliam, bir zulüm beklerken, Kırım o gün bugündür güllük gülistanlık?
Rusya, oraya her türlü eğitim ve diğer hizmetleri götürüyor, Tatarca'yı resmi dil haline getirdi, Kırımlıların dinlerini rahat yaşabilmeleri için de her türlü imkanı sunuyor.
Türkiye Kırım politikasında yanılmış oldu.
Şimdi aynı yanılgıyı Halep'te yaşıyoruz.
"Zalim Esed Halep'te şöyle zulüm yapıyor", "Halep'te siviller şöyle katlediliyor" ifadeleri siyasilerimizin, yandaş medya basın organlarının sürekli gündemindeydi.
Ama bugün görüyoruz ki, Halepli 110 bin sivil tahliye edilmiş, Türk siyasilerin savunduğu muhalifler teslim olmuş, her şeyden önemlisi de Halepliler ağırlıklı olarak Suriye yönetimini tercih ediyor, hatta muhalifler bile?
Halep eskiden de Suriye'nindi, şimdi yine Suriye'nin oldu.
Siyasilerimizin hem toprak bütünlüğünden dem vurup hem de Halep konusundaki tavrını anlamak gerçekten mümkün değildi.
Peki, şimdi ne olacak?
Bir dış politika mücadelemiz daha fos çıktı.
Halep'te bundan sonra olacakları ben size söyleyeyim, Esad yönetimi, Rusya'nın da desteğiyle buranın güvenliğini sağlayacak, tamamen harap hale getirilmiş olan bu şehri yeniden imar edecek ve buranın insanlarını eski evlerine yerleştirecek.
Durum buyken bizim rahatsızlığımız neydi?
Halep'in, bugün ilişkilerimizi geliştirmeye çalıştığımız Rusya'nın desteğini sonuna kadar alan Suriye yönetiminin elinde olmasında, Türkiye olarak ne gibi bir zararımız vardı?
Halep Suriye yönetiminin eline geçmeseydi, Suriye'de nasıl bir toprak bütünlüğü olacaktı?
Halep, Esad yönetimi almasa bile asla ÖSO'nun ya da ılımlı(!) muhaliflerin elinde kalmayacaktı, Türkiye'nin bunda menfaati neydi?
PYD'nin ele geçirdiği Suriye topraklarında ABD bayrakları dalgalandığını dikkate aldığımızda, ABD'nin Suriye politikası Türkiye'nin terör örgütü olarak gördüğü PKK'ya Suriye'yi teslim etmek.
Peki, bunda Türkiye'nin bir menfaati var mı? Yok.
O halde sadece Halep'in değil, PKK'nın da bulunduğu bölge dahil tüm Suriye'nin Esad yönetimi elinde olması Türkiye'nin menfaatine değil mi?
İşte Türkiye ve Türkiye'yi idare eden siyasilerimiz Batı taşeronluğu zihniyetinden kurtulmadığı müddetçe bu tür fiyaskolardan kurtulması asla mümkün değil.
Çözüm Prof. Dr. Haydar Baş'ın dış politika anlayışında; ülkemiz üzerinde hesabı olmayan ülkelerle işbirliğini geliştirme ve bu işbirliğini karşılıklı menfaatler doğrultusunda sürdürebilme?
Millet olarak kendimizi, en üst akıl olan Prof. Dr. Haydar Baş'a endekslemediğimiz müddetçe daha çok fiyaskolar yaşarız.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- İmamoğlu’nun tutuklanması ve demokrasi sınavı / 25.03.2025
- ‘Onlar Kur'an'ın müşahhas halidir’ / 22.03.2025
- Direnç kalktıkça, İsrail pervasızlaştı / 21.03.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- İmamoğlu’nun tutuklanması ve demokrasi sınavı / 25.03.2025
- ‘Onlar Kur'an'ın müşahhas halidir’ / 22.03.2025
- Direnç kalktıkça, İsrail pervasızlaştı / 21.03.2025