Uyguladığımız borca ve tavize dayalı kapitalist sistem sebebiyle ülkemiz müflis tüccar gibi oldu. Dolar gelsin de nasıl gelirse gelsin mantığı sebebiyle ülkemizi "yağma Hasan'ın böreği"ne çevirdik.
Atatürk'ün 1924 yılında Köy Kanunu ile getirdiği tarım arazilerinin yabancılara satış yasağını kaldırdık, şimdi her taraf talan ediliyor.
Uzun süredir yabancılara arazi satışları ile yazı yazmadık.
Bu, yabancılara arazi satılmıyor anlamına gelmiyor elbette…
Değerli arazilerin satışları saman altından su yürütülerek sessizce devam ediyor.
Satılacak kamu kurumu kalmayınca, vatan toprakları kelepir fiyatlara satışa çıkarıldı.
Neden? ABD'nin boyalı kâğıdı lazım, dolar lazım…
Boyalı kâğıt karşılığı vatan toprağı, şu mantığa bakın!
Yabancılara toprak satışı Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdi'nin de gündemindeydi. Hakverdi yaptığı çalışmanın neticesinde şu bilgilere ulaştı:
* 2015-2020 yılları arasında 18 milyon 464 bin 149 metrekare arazi yabancılara satıldı.
* 2020 yılının ilk 6 ayında 3 milyon 141 bin 911 metrekare arazi yabancılara satıldı.
Topraklarımızı satın alan yabancıların ülkelere göre dağılımını şöyle sıraladı:
* Bin 783 ABD vatandaşı, 355 bin 995 metrekare;
* Bin 981 Çin vatandaşı, 254 bin 927 metrekare;
* 10 bin 116 Rusya Federasyonu vatandaşı 225 bin 890 metrekare;
* Özellikle Kanal İstanbul projesi ile gündeme gelen Katarlılar, 1 milyon 177 bin 780 metrekare;
* Sürekli gerilim yaşadığımız Yunanistan'ın vatandaşları, 100 bin 919 metrekare;
* Siyasilerimizin sıkıştıkça telin ettikleri İsrail'in vatandaşları, 220 bin 922 metrekare;
* Bu konuda birinciliği kaptırmayan Ürdünlüler, 2 milyon 452 bin 127 metrekare;
* Dominikalılar, 234 bin 894 metrekare… İşin garip tarafı Dominikalılar, bu arazilerin neredeyse tamamını (231 bin 164 metrekare) bu yılın ilk 6 ayında satın almış.
Ankara milletvekili Hakverdi bütün bu bilgileri tek tek aktardıktan sonra şu önemli tespitte bulunuyor:
"2002 yılından itibaren şahıslar dışında yabancı sermayeli şirketler ve bankalara yapılan arazi satışlarını bu rakamlara ilave ettiğimizde 18 yılda neredeyse 116 milyon metrekare arazi yabancılara satılmış durumda. Bu rakamlar akıl alır gibi değil. Yabancılara toprak satışında var olan sınırlamalar yetersiz. Böyle giderse kendi topraklarımızda turist tarlalarımızda ırgat olma yolunda emin adımlarla ilerliyoruz."
Evet, kendi topraklarımızda turist, tarlalarımızda ırgat olma yolunda maalesef hızla ilerliyoruz. Üstelik yabancıların satın aldığı bu araziler bulunduğu bölgenin ve ilin en önemli, en verimli, en güzel arazileri…
Siyasilerimize "Neden vatan topraklarını yabancılara satıyorsunuz?" diye sorduğumuzda hep şu klasik cevabı veriyorlar: "Toprağı alıp bir yere götürmüyorlar ki…"
Mesele de bu zaten… Onlar bir yere götürmek için topraklarımızı almıyorlar, bizi bu topraklardan kovmak için alıyorlar. (Şark Meselesi, BOP, arz-ı mevut…)
Almanya'nın eski başbakanlarından Helmuth Kohl'ün şu sözlerini asla unutmamalıyız:
"Türkiye, Türklere bırakılmayacak kadar önemlidir."
Bunu söyleyen Kohl, Türkiye'de Türk dostu olarak bilinmektedir.
Yine döneminde "Türk dostu" olarak ifade edilen İngiltere eski Dışişleri Bakanı Jack Straw, Türkiye ile müzakere çerçeve belgesi imzalanacağı sıralarda, Yunanistan ve Avusturya şiddetle itiraz ettiklerinde şöyle hitap etmişti:
"Siz ne yapıyorsunuz; önce ayıyı vuralım, sonra derisini yüzeriz."
Batılıların derdi, bizim toprağımızı alıp bir yere taşımak değil, bizi bu coğrafyadan sürüp çıkarmak, Straw'un açıkça ifade ettiği gibi postumuzu yüzmek…
Kendi topraklarımızda yabancılaşmanın ne demek olduğunu bundan 100 yıl önce Osmanlı'nın son döneminde yaşadık. Ne vatan kaldı, ne de özgürlük…
Atatürk olmasaydı, namusumuz, haysiyetimiz, şerefimiz, imanımız da kalmayacaktı.
Bugun aynı noktaya doğru hızla ama sessiz sedasız gidiyoruz.
Ayasofya örtüsü altında… Vatan elden gidince, topraklarımız yabancılaşınca, Ayasofya'nın cami olmasının ne anlamı kalacak?
Atatürk, tüm Anadolu coğrafyasını biz Müslüman Türk milletine ibadethane yaptı.
Şimdi topraklarımız elden gidiyor.
Prof. Dr. Haydar Baş gibi, Bağımsız Türkiye Partisi gibi, BTP genel Başkanı Hüseyin Baş gibi, "Ne AB, ne ABD tek çözüm Bağımsız Türkiye" demedikçe, Milli Ekonomi Modeli'ni, Sosyal Devlet Milli Devlet tezini hayata geçirmedikçe, MEM'de ifade edilen Milli Para'mızı devreye koymadıkça bu karanlık tablo daha da kötüye gider.
Vatan varsa Ayasofya'nın ne olduğu önemli değil, vatan yoksa, Ayasofya'yı cami de ilan etsen, cami olarak asla tutamazsın. Adam gelir Haç'ını diker, Bizans bayrağını dalgalandırır.
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- İmamoğlu’nun tutuklanması ve demokrasi sınavı / 25.03.2025
- ‘Onlar Kur'an'ın müşahhas halidir’ / 22.03.2025
- Direnç kalktıkça, İsrail pervasızlaştı / 21.03.2025