Kronikleşen ekonomik krize rağmen insanımızın dayanma gücü, artık herkesin dikkatini çekmektedir. Ekonomistler ve toplum bilimciler, tabloyu okumaya çalışmaktadırlar. Bu süreçte Arjantin'de yaşanan sosyal patlamalar da tahlil edilmeye, Türkiye ile mukayase edilmeye çalışılmaktadır.
Derinleşen krize rağmen insanımızı iki önemli argümanın ayakta tuttuğu tespitini ben ilk defa, geçen Nisan ayında Trabzon'da düzenlenen Kuvay-ı Milliye mitinginde Prof. Dr. Haydar Baş beyden duydum. Bu iki argümandan biri toplumsal değerlerimiz, ikincisi ise kayıtdışı ekonomi... O mitingte, muhterem hocamız, kayıtdışı ekonomik değerin, kısa zamanda üretimi tahrik edecek finans kaynağına dönüştürülmesi projesini de açmıştı. Bağımsız Türkiye Partisi, iki ay önce bu projeleri parti programına aldı.
O günden bu tarafa katlanarak gelen problemlerimizin üzerinden bir yıla yakın bir zaman geçti. Türk ekonomisi ile yakın benzerliği bulunan ve hatta ekonomik tabloları bizimkinden daha avantajlı görünen Arjartin patladı, yağmalandı. Şirazeden çıktı; hala her an her türlü yağmalama ve kargaşa devam etmektedir.
Bu noktada bizim de problemlerimizi çok iyi teşhis ve yerli argümanlarımızı hassasiyetle tahlil ederek kısa zamanda köklü çözümler üretmemiz kaçınılmazdır. Zira sadece "Biz Arjantin gibi olmayız" demekle, belki gereken önemi atfetmediğimiz kayıtdışı dayanakların sağladığı süreyi rahatça geçirebiliriz; ancak bu değerler, üretimi harekete geçirecek biçimde değerlendirilmezse toplumsal sabır taşı hep böyle devam edemez.
İnsanımızın yüzde 40 ilâ 45'i, geçimini tarımsal kaynaklı yollardan temin etmektedir. Özellikle kırsal kesimde, resmi olarak GSMH'ya dahil olmayan pekçok üretim sözkonusudur. Resmi tahminlere göre ülkemizde kayıtdışı ekonomi 35-40 milyar dolar civarındadır. Buğdayından mısır ununa, sütünden yağına, yumurtasından tavuk etine, lahanasından turşusuna, pekmezinden çayına, fasulyesinden domatesine... kadar pekçok ürün, geçmişten günümüze olduğu kadar özellikle son ekonomik kriz sürecinde insanımızın yegâne kayıtdışı geçim kaynağı olmuştur. Bugün toplumun büyük kesiminin ekonomik dayanağı bu kayıtdışı kaynaktır.
Öyle ki, dahası, kayıtdışı ekonomi, kırsal kesimde toplumun damak zevkini belirleyen en önemli unsurdur. Her yörenin kendine has damak tadı vardır. Karadenizli olmam hasebiyle yöreyi az-çok tanırım. Mesela Karadeniz'de insanımızın sofrasını bereketlendiren ve damak tadını şekillendiren kayıtdışı ekonomidir. Bu, her yörede böyledir; adeta toprağın çocuklarıyız.
Karadeniz'de soğanlı turşu kavurmasından lahana yemeği türlerine, hamsi pilavından yumurtalı hamsi ve hamsi kuşu yemeklerine, içine sıcak mısır ekmeği doğranmış yoğurttan peynir mıhlaması ve kaz kaldırana, siyah üzüm pekmezinden baklavasına... kadar hemen tüm yemek ve tatlı türleri kayıtdışı ekonominin başköşe nimetleridir. Karadenizli herhangi bir insanımız için bakır sahanda sıcak bir lahana çorbası yahut soğanlı turşu kavurması, kent restoranlarının en lüks yemeklerinden çok daha kıymetli, çok daha tatlı, çok daha cazibelidir. Buna benzer tüm yörelerimizin kendine has muhteşem yemek ve damak zevkleri sözkonusudur. Bu gıda türleri irdelendiğinde hemen hepsinin kayıtdışı ekonominin ürünleri olduğu rahatlıkla görülebilir.
Toplumumuz, bu ürünleri kendi toprağından elde etmektedir. Bunun için ne IMF'nin faiz yüklü borcuna ihtiyaç var, ne de bankaların faizli kredisine... Son krizin ardından şehirlerimizdeki birçok insanımız bile, ebeveylerinin veya yakınlarının kendilerine gönderdikleri bu kabil kayıtdışı nimetlerle temel gıda ihtiyaçlarını karşılama yoluna gitmektedirler.
Burada bir emek ve somut ürün sözkonusudur. Ancak bunun piyasada ne kaydı, ne de likidite olarak karşılığı mevcuttur. IMF'nin direktifleriyle, ekonomi yönetimimizin elinden para basma yetkisi alındığı için olacak, bu emek ve ürün karşılığında para basılarak piyasanın nakit sıkıntısının giderilmesi dahi düşünülememektedir. Bağımsız Türkiye Partisi dışında bu alanda somut projeleri ve çözümleri olan maalesef hiçbir partimiz de yoktur.
İnsanımızın bu kayıtdışı avantajının yanısıra toplumsal değerleri, sosyal patlamayı son noktaya kadar ertelemektedir. Ancak İstanbul, Ankara, İzmir... gibi megapollere yığılmış kesim, bu avantajlardan oldukça yoksundur. Bu kesim, kayıtdışı ekonominin nimetlerinden gereğince yararlanamadığı gibi, paparazzi kültürünün silkelediği bireysel ve toplumsal dokularının da çözülmesine mani olamamktadır. Böylece büyük şehirlerimizde kapkaç olayları, hırsızlıklar, soygun ve vurgunlar... eskiye nispetle artma eğilimine girmiştir.
Arjantin de bu çerçevede bize önemli tecrübeler sunmaktadır. Dış destekle tarımdan kopan insanlar, hızla kentleşme sürecine girdiler. Büyük megapollare yığılan insanlara, finans manevralarına dayalı ekonomik politikalar istihdam ve üretim imkanı sağlamayınca, enflasyon yüzde 2.000'lerden yüzde 3'lere düşürülmesine rağmen işsizlik oranı yüzde 17'lere fırlamıştır. Bu süreçte tarımın getirdiği kayıtdışı dayanaklardan da yoksun kalan halk, dış borç şartnameleriyle üretimden uzak düşürülen Arjantin'in kriz ve işsizlik ortamında yağmalama yöntemleriyle ihtiyaçlarını giderme yoluna itildi. Bu tecrübe, sadece toplumsal değerler açısından değil, bilakis ekonomik bağlamda ele alınması ve ibretle irdelenmesi gereken bir noktadır.
Bugün, insanımızın sadece kayıtdışı argümanların ve her dem yozlaşmaya tabi tutulan toplumsal değerlerinin insafına bırakılması, kayıtdışı büyük riskleri bağrında barındırmaktadır. İdarecilerimize zaman kazandırdığı zannedilen bu kayıtdışı sürecin, kısa zamanda üretim ve istihdam sorununun çözümü için birer fırsat olarak değerlendirilmesi kaçınılmazdır. Aksi takdirde kayıtdışı süreç, kayıtdışı riskleri günyüzüne çıkarır ki, Allah korusun, bu da Arjantin'inkine benzemeyecek tarzda felekatler zinciri olur.
Derinleşen krize rağmen insanımızı iki önemli argümanın ayakta tuttuğu tespitini ben ilk defa, geçen Nisan ayında Trabzon'da düzenlenen Kuvay-ı Milliye mitinginde Prof. Dr. Haydar Baş beyden duydum. Bu iki argümandan biri toplumsal değerlerimiz, ikincisi ise kayıtdışı ekonomi... O mitingte, muhterem hocamız, kayıtdışı ekonomik değerin, kısa zamanda üretimi tahrik edecek finans kaynağına dönüştürülmesi projesini de açmıştı. Bağımsız Türkiye Partisi, iki ay önce bu projeleri parti programına aldı.
O günden bu tarafa katlanarak gelen problemlerimizin üzerinden bir yıla yakın bir zaman geçti. Türk ekonomisi ile yakın benzerliği bulunan ve hatta ekonomik tabloları bizimkinden daha avantajlı görünen Arjartin patladı, yağmalandı. Şirazeden çıktı; hala her an her türlü yağmalama ve kargaşa devam etmektedir.
Bu noktada bizim de problemlerimizi çok iyi teşhis ve yerli argümanlarımızı hassasiyetle tahlil ederek kısa zamanda köklü çözümler üretmemiz kaçınılmazdır. Zira sadece "Biz Arjantin gibi olmayız" demekle, belki gereken önemi atfetmediğimiz kayıtdışı dayanakların sağladığı süreyi rahatça geçirebiliriz; ancak bu değerler, üretimi harekete geçirecek biçimde değerlendirilmezse toplumsal sabır taşı hep böyle devam edemez.
İnsanımızın yüzde 40 ilâ 45'i, geçimini tarımsal kaynaklı yollardan temin etmektedir. Özellikle kırsal kesimde, resmi olarak GSMH'ya dahil olmayan pekçok üretim sözkonusudur. Resmi tahminlere göre ülkemizde kayıtdışı ekonomi 35-40 milyar dolar civarındadır. Buğdayından mısır ununa, sütünden yağına, yumurtasından tavuk etine, lahanasından turşusuna, pekmezinden çayına, fasulyesinden domatesine... kadar pekçok ürün, geçmişten günümüze olduğu kadar özellikle son ekonomik kriz sürecinde insanımızın yegâne kayıtdışı geçim kaynağı olmuştur. Bugün toplumun büyük kesiminin ekonomik dayanağı bu kayıtdışı kaynaktır.
Öyle ki, dahası, kayıtdışı ekonomi, kırsal kesimde toplumun damak zevkini belirleyen en önemli unsurdur. Her yörenin kendine has damak tadı vardır. Karadenizli olmam hasebiyle yöreyi az-çok tanırım. Mesela Karadeniz'de insanımızın sofrasını bereketlendiren ve damak tadını şekillendiren kayıtdışı ekonomidir. Bu, her yörede böyledir; adeta toprağın çocuklarıyız.
Karadeniz'de soğanlı turşu kavurmasından lahana yemeği türlerine, hamsi pilavından yumurtalı hamsi ve hamsi kuşu yemeklerine, içine sıcak mısır ekmeği doğranmış yoğurttan peynir mıhlaması ve kaz kaldırana, siyah üzüm pekmezinden baklavasına... kadar hemen tüm yemek ve tatlı türleri kayıtdışı ekonominin başköşe nimetleridir. Karadenizli herhangi bir insanımız için bakır sahanda sıcak bir lahana çorbası yahut soğanlı turşu kavurması, kent restoranlarının en lüks yemeklerinden çok daha kıymetli, çok daha tatlı, çok daha cazibelidir. Buna benzer tüm yörelerimizin kendine has muhteşem yemek ve damak zevkleri sözkonusudur. Bu gıda türleri irdelendiğinde hemen hepsinin kayıtdışı ekonominin ürünleri olduğu rahatlıkla görülebilir.
Toplumumuz, bu ürünleri kendi toprağından elde etmektedir. Bunun için ne IMF'nin faiz yüklü borcuna ihtiyaç var, ne de bankaların faizli kredisine... Son krizin ardından şehirlerimizdeki birçok insanımız bile, ebeveylerinin veya yakınlarının kendilerine gönderdikleri bu kabil kayıtdışı nimetlerle temel gıda ihtiyaçlarını karşılama yoluna gitmektedirler.
Burada bir emek ve somut ürün sözkonusudur. Ancak bunun piyasada ne kaydı, ne de likidite olarak karşılığı mevcuttur. IMF'nin direktifleriyle, ekonomi yönetimimizin elinden para basma yetkisi alındığı için olacak, bu emek ve ürün karşılığında para basılarak piyasanın nakit sıkıntısının giderilmesi dahi düşünülememektedir. Bağımsız Türkiye Partisi dışında bu alanda somut projeleri ve çözümleri olan maalesef hiçbir partimiz de yoktur.
İnsanımızın bu kayıtdışı avantajının yanısıra toplumsal değerleri, sosyal patlamayı son noktaya kadar ertelemektedir. Ancak İstanbul, Ankara, İzmir... gibi megapollere yığılmış kesim, bu avantajlardan oldukça yoksundur. Bu kesim, kayıtdışı ekonominin nimetlerinden gereğince yararlanamadığı gibi, paparazzi kültürünün silkelediği bireysel ve toplumsal dokularının da çözülmesine mani olamamktadır. Böylece büyük şehirlerimizde kapkaç olayları, hırsızlıklar, soygun ve vurgunlar... eskiye nispetle artma eğilimine girmiştir.
Arjantin de bu çerçevede bize önemli tecrübeler sunmaktadır. Dış destekle tarımdan kopan insanlar, hızla kentleşme sürecine girdiler. Büyük megapollare yığılan insanlara, finans manevralarına dayalı ekonomik politikalar istihdam ve üretim imkanı sağlamayınca, enflasyon yüzde 2.000'lerden yüzde 3'lere düşürülmesine rağmen işsizlik oranı yüzde 17'lere fırlamıştır. Bu süreçte tarımın getirdiği kayıtdışı dayanaklardan da yoksun kalan halk, dış borç şartnameleriyle üretimden uzak düşürülen Arjantin'in kriz ve işsizlik ortamında yağmalama yöntemleriyle ihtiyaçlarını giderme yoluna itildi. Bu tecrübe, sadece toplumsal değerler açısından değil, bilakis ekonomik bağlamda ele alınması ve ibretle irdelenmesi gereken bir noktadır.
Bugün, insanımızın sadece kayıtdışı argümanların ve her dem yozlaşmaya tabi tutulan toplumsal değerlerinin insafına bırakılması, kayıtdışı büyük riskleri bağrında barındırmaktadır. İdarecilerimize zaman kazandırdığı zannedilen bu kayıtdışı sürecin, kısa zamanda üretim ve istihdam sorununun çözümü için birer fırsat olarak değerlendirilmesi kaçınılmazdır. Aksi takdirde kayıtdışı süreç, kayıtdışı riskleri günyüzüne çıkarır ki, Allah korusun, bu da Arjantin'inkine benzemeyecek tarzda felekatler zinciri olur.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019